Nasıl Besleniyoruz?

İnsan ne yediğine bir baksın.

Yediğiniz yemek, mesela bir balık, hangi aşamalardan geçerek sofranıza geldi hiç merak ettiniz mi?..
Diyelim ki,
-200 gr’lık bir balık yediniz. Peki, bu balık size rızık olacak ağırlığa ulaşana kadar neleri ne kadar yedi, hiç düşündünüz mü?..
-Hatta onun yedikleri şeyler, nelerle beslenerek o canlıya gıda olacak cüsseye ulaştı?..
İşte bu yazımızda bu meraklı konuya ışık tutalım istedik. Ve ilk adımdan yola çıktık: fitoplanktonlardan.
-Bu gözle görülmeyecek kadar minicik bitkiler, denizlerden lütfedilen besinlerimizin ilk yaratılış adımını teşkil ederler.
FİTOPLANKTON denilen mikroskobik bitkiler, besin zincirinin ilk halkasıdır.
-Bir çay kaşığı kadar suda yaklaşık olarak 1 milyon fitoplanktonun bulunması ilk nazarda bizlere lüzumsuz bir çokluk gibi görünebilir.
-Ancak kâinattaki hiçbir şeyde israf yoktur ve denizdeki hayatın devamı için fitoplanktonların ve diğer plankton türlerinin böylesine çok sayıda olması zaruridir.
-Çünkü, fitoplanktonla beslenen kopepodlar ve küçük karides yaklaşık 130.000 fitoplankton ile karnını doyurur.
Karidesle beslenen ringa balığı da 7000 civarında küçük karides yiyebilir.
Bir balinanın midesi ise yaklaşık olarak 5000 ringa balığı ile doyar.
Dünya, sayısı milyonlarla ifade edilen canlı türlerinin, milyarlarca, hatta bazılarının trilyonlarcasını barındıran bir gezegen.
Bütün bu canlıların her gün beslenme ihtiyaçları vardır. Bu beslenme ihtiyacı için gereken gıdalar ise dünya dışından değil, kendi içinde işleyen dengeler ve sistemlerle sağlanmaktadır.
Allah’ın (cc.) bu tedbirleri sayesinde, bu hayat dolu gezegende denge ve düzen bozulmaz ve yaşam devam eder…
Dünyadaki ekolojik düzeni sağlayan bir sistem de besin zinciridir. Besin zinciri, birbirini yiyerek beslenen canlı türlerinin silsilesidir. Bu zincirde her canlı türü bir halkayı temsil eder.
İlk bakışta ters gibi görünse de sonuç olarak dünyada hayatın devamı bu besin zinciri sisteminin işlemesiyle sağlanır. Besin zincirinin olmadığı bir dünyada inanın yaşamak istemezdiniz. Mesela, yeryüzünün kokuşmuş cesetlerden, ölü böceklerden geçilmeyen bir yer olduğunu düşünmesi bile ıstırap verir insana…
Bazen hikmet ve akıl, iki kötü şey arasında daha az kötü olanı seçmeyi gerektirir… Aslında dünya bu hikmet sayesinde yaşanılır bir yer olmaya devam etmektedir.
Dünyada her canlıya belirli bir ömür süresi ve faaliyet alanı takdir edilmiştir. Görevi biten ve giden canlıların bedenleri, tekrar hammadde olarak başka canlıların hayatının devamına hizmet ederler.
Yarattıklarına ihtiyaçları olan gıdaları vaktinde ve gerektiği şekilde veren Allah’ın Rezzak ismine ayna olan bu yeryüzü tablosu, O’nun hikmetinin ve rahmetinin yüceliğini ne güzel göstermektedir…
NEREDEN NEREYE!..
Diyelim ki, 200 gr’lık bir balık yediniz. Peki, bu balık size rızık olacak ağırlığa ulaşana kadar neleri ne kadar yedi, hiç düşündünüz mü?.. Hatta onun yedikleri şeyler, nelerle beslenerek o canlıya gıda olacak cüsseye ulaştı?..
Bunları daha iyi görmek için şimdi hayalen açık denizlere gidelim.
Fitoplankton ismini bir belki duymuşsunuzdur.
Fitoplanktonlar, deniz ve göllerde gezer halde yaşayan, çoğu göz ile görülemeyecek kadar minicik bitkilerdir. Fitoplanktonlar ancak yoğun olarak bir arada olduklarında suyun renginin değişmesiyle görülebilir olurlar. Bunlar deniz ve tatlı su ekosistemlerinin çok önemli canlılarındandır. Hatta dünyadaki fotosentez ile üretilen oksijenin %70’i gibi büyük bir kısmı bu planktonlarla üretilir.
Fitoplanktonların faydaları bununla kalmaz elbette. Bu mikroskobik bitkiler, besin zincirinin ilk halkasıdır. Bir çay kaşığı kadar suda yaklaşık olarak 1 milyon fitoplanktonun bulunması ilk nazarda bizlere lüzumsuz bir çokluk gibi görünebilir. Ancak k‚inattaki hiçbir şeyde israf yoktur ve denizdeki hayatın devamı için fitoplanktonların ve diğer plankton türlerinin böylesine çok sayıda olması zaruridir.
Çünkü, fitoplanktonla beslenen kopepodlar ve küçük karidesler ömürlerince yaklaşık 130.000 fitoplankton ile beslenirler. Karidesle beslenen ringa balığı da 7000 civarında küçük karides yiyebilir. Bir balinanın midesi ise yaklaşık olarak 5000 ringa balığı ile doyar.
Özetle söylemek gerekirse, kâinatın her yerinde görülen hassas düzen, okyanusların derinliklerinde de devam etmekte ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan planktonlar denizlerdeki milyarlarca canlının rızkı olarak yaratılmaktadır.
BİR BALIK YEDİĞİNİZDE
Bu olağanüstü düzeni araştırma diliyle şöyle de anlatabiliriz:
Yapılan hesaplamalara göre, denizdeki diğer canlılar ile beslenen bir balığın vücudundaki 1 gram et için, o balık tarafından 10 gr canlının yenmesi gerekir.
Mesel‚ 200 gr gelen bir morino balığı, bu ağırlığa ulaşabilmek için 2 kg uskumru balığı yer. Oysa ki, 2 kg uskumru balığının bu ağırlığa ulaşması için 20 kg ringa balığı yemesi gerekir.
20 kg ringa balığının yediği yumuşakçaların, planktonların toplam ağırlığı ise 200 kg’a ulaşmaktadır.
Yenilen canlılar sıralanacak olursa, yukarıda bahsettiğimiz 200 gramlık bir balığın beslenip büyütülmesi için, besin zincirinde kendisinden önce yenilen canlıların toplamı 20 tona kadar ulaşır. Yani 200 gramlık bir balık, 20 ton ağırlığındaki küçük canlılardan yaratılmıştır.
Siz de 200 gr ağırlığında bir balığı yiyecek olursanız, bunun sizin vücudunuza katacağı et ağırlığı yaklaşık 20 gramı geçmeyecektir.
20 ton canlının insan bedenine 20 gr’lık bir katkısının olması, diğer canlıların insan için çalıştırıldığını da başka açıdan göstermektedir aslında…
Ne kadar şükretsek az…
Öyleyse, yiyeceğimiz bir lokma yemek için tüm canlıları, dünyayı, güneş sistemini ve kainatı çalıştıran Âlemler Rabbine (cc.), bizim için çalıştırdığı canlı ve cansız varlıkların sayısınca şükürler olsun…
Prof. Dr. Sefa Saygılı / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: