Ne Yapmalı?

Günümüzde bir Müslümanın kişisel ve günlük ibadetlerinin yanı sıra dini adına ve Rabbi karşısındaki sorumlulukları nelerdir? Yaşadığı toplum ve dünya ile ilişkisi nasıl olmalıdır ki ALLAH ondan razı olsun? Bu bakış açısını genişleterek soruyu daha uzun ve ayrıntılı hale getirmek mümkün. Fakat maksadın anlaşıldığını düşünüyorum.

Kısaca: Ne yapmalı?

Sorunun doğru cevabını bulabilmek için doğru başlangıç noktasına ya da bir diğer deyimle doğru ölçüye sahip olmak zorundayız. Ki bu da mutlaka bütün Mü’minlerin ittifak edeceği üzere İslam’ın, üzerlerine bina edildiği iki ana direk olan Kur’an ve Sünnet’ten birisi ve birincisi olan Kur’an olabilir. Gerçi bu noktada Kur’anın binlerce ayetinden ya da yüzlerce ayet bağlamından (Necm) hangisinin esas kabul edileceği meseleye belli bir subjektivite kazandırsa da ben, yukarıdaki soru açısından en anlamlı ve doğru seçimin Bakara Suresi’nin, 246 ile 252. ayetleri arasındaki bağlam olduğunu düşünüyorum. Önce söz konusu ayetlerin meallerini görelim.

“Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: ‘Bize bir hükümdar tayin et de ALLAH yolunda savaşalım.’ demişlerdi. O: ‘Ya size savaş yazılır da, siz de savaşmazsanız?’ demişti. Onlar: ‘Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde bizler neden ALLAH yolunda savaşmayalım?’ dediler. Fakat kendilerine savaş yazılınca, içlerinden çok azı hariç, geri dönüp kaçtılar. ALLAH, o zalimleri çok iyi bilir.

Peygamberleri onlara: ‘ALLAH, şüphesiz size Talut’u hükümdar olarak gönderdi.’ dedi. Dediler ki: ‘Biz hükümdarlığa ondan daha layık iken ve ona servet ve zenginlik de verilmemiş olmasına rağmen o bize nasıl hükümdar olur?’ Peygamber: ‘ALLAH, onu, size üstün kıldı. Ona geniş ilim ve sağlam bir vücut verdi.’ ALLAH, hakimiyeti dilediğine verir. ALLAH, Vasî’dir, Alîm’dir (Sonsuz lütuf sahibi olup, dilediği kullarına dilediği şekilde geniş lütuflarda bulunan; Her şeyi bilip, bu lütufların kime ve hangi hikmetten ötürü verilmesi gerektiğini en iyi bilen).

Ve Peygamberleri onlara dedi ki: ‘Onun hükümranlığının işareti Tabut’un size gelmesidir ki, içinde Rabbinizden bir sekine (güven ve huzur kaynağı olan, niteliği meçhul bir şey), Musa ve Harun ailesinin geriye bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Onu melekler taşıyacaktır. Eğer iman edenlerdenseniz bunda sizin için kesin bir işaret vardır.’

Talut, askerleriyle cihad için ayrılınca dedi ki: ‘ALLAH, sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmaz ya da sadece bir avuç içerse bendendir.’ İçlerinden çok azı hariç hepsi nehirden içtiler. Nihayet o ve beraberindeki Mü’minler nehri geçince, beri yanda kalanlar: ‘Bugün Calut ve ordusuna karşı gücümüz yok’. dediler. ALLAH’a kavuşacaklarını kesin bilenler ise: ‘Nice küçük topluluklar vardır ki, ALLAH’ın izniyle büyük ordulara galip gelmiştir. ALLAH, sabredenlerle beraberdir.’ dediler.

Calut ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: ‘Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sağlam tut ve o kafir millete karşı bize yardım et!’ dediler.

Sonunda ALLAH’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Calut’u öldürdü. ALLAH, ona hükümdarlık ve hikmet verdi. Ve dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer ALLAH insanların bir kısmı ile bazı insanların şerlerini önlemeseydi dünyadaki düzen muhakkak bozulurdu. Fakat ALLAH, alemlere karşı büyük lütuf sahibidir.

İşte bunlar ALLAH’ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Elbette sen gönderilen peygamberlerdensin.” (2/Bakara:246-252)

Öncelikle hep birlikte bir kez daha hatırlayalım ki Kur’an’daki hiçbir kıssa hikaye olsun da insanlar hoşça vakit geçirsin diye indirilmemiştir. Her biri, birçok anlam ve hikmet taşımaktadır. Bu, Kur’an kıssalarının bütününe ait bir genel kural…

Alıntıladığımız kıssanın anlamına ve makalemizin esasını oluşturan “Ne Yapmalı?” sorusuna nasıl bir cevap verdiğine gelince…

Kıssanın bütününde ortaya çıkan, yaşadıkları topraklarda İslam’ı yeniden hakim kılmak isteyen bir Müslüman topluluğu, ALLAH’tan bu yolda destek ve zafer dileniyor. Duaları kabul ediliyor ve yolculukları başlıyor. Hedef doğrultusunda mesafe katedip, belli bir aşamaya geldiklerinde de o yolda karşılarına çıkan ve çıkacak olan imtihanların en ağırı, en tehlikelisi, en yoldan çıkartanı kendini gösteriyor…

Dünyanın haram nimetlerinin simgesi olan nehir… Para;  toplumsal, siyasi ve ekonomik boyutlarıyla her çeşit güç; şöhret; dünyanın etkin güç odakları nezdinde saygınlık; iktidar hırsı içgüdüsünün tatmini… Kısaca, insan nefsinin arzuladığı fakat özü ya da derecesi itibariyla haram olan bütün maddi/dünyevi değerler.

Ve ne yazık ki, o cihad ordusunun bile büyük kısmı bu tuzağa düşüyor, nehir imtihanını kaybediyor.

Fakat olay da asıl o andan itibaren tam bir heyecan ve ilginçlik kazanıyor.

Her şeye rağmen “nehir”e dayanabilen bir avuç Mü’min… Karşılarında ise maddi ölçüler açısından kendileriyle kıyas dahi edilemeyecek, alabildiğine güçlü ve azgın bir küfür ordusu… Ve ALLAH’ın lütfu ile kesin bir zafer.

Evet, Bakara:246-252 arasında anlatılan kıssanın hikmet açısından özeti bu. Bu tefsir yaklaşımı da sadece bana ait değil… İmam Kurtubi gibi dev bir müfessir de aynı bakış açısına sahip…

Şimdi şunu soralım, bu ayetlerde anlatılan süreç size de tanıdık geldi mi?

Siz de benim gibi, hikmet gözüyle bakıldığı zaman bu kıssanın Türkiye Müslümanlarının kabaca son 100 yılını, bugününü ve muhtemel geleceğini özetleyip analiz ettiğini düşünüyor musunuz? Sizce de “Ne Yapmalı?” sorusunun cevabı bu kıssada mı?

Eğer cevabınız “Evet” ise önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edelim. Ayetlerin detaylarını ele alıp, doğru stratejiyi oluşturmaya çalışalım.

Söze “Ne Yapmalı?” diye başladık ve bir Müslüman olarak söze nasıl başlamış olursak olalım ve “söz”ümüzün konusu ne olursa olsun hiç değişmeyecek sabit değer, “ALLAH ne yaparsak, bizden razı olur?” olduğuna göre…

Bu iki sabiteyi birleştirelim ve tekrar soralım: “ Günümüzde, bir Müslüman olarak ne yaparsak, ALLAH bizden razı olur?

Said Alpsoy

http://www.saidalpsoy.com