Nefsimle Bir Muhâvere

   Ey nefsim! Ey bedbaht ve gafil nefsim! Nedir bu bitmez bilmek arzuların? Nedir bu kadar istediğin ve istemekten bıkmadığın şeyler? Yetmedi mi sana yirmi üç yıl boyunca tattığın zevali elem olan lezzetler? Daha neyin derdindesin soruyorum sana. Niçin daha da hiç tatmamış gibi aynı lezzetleri istiyorsun be ey bedbaht, gafil, ahmak, kör nefsim! Ne zaman öğreneceksin lezzetlerin geçici olduğunu, ne zaman anlayacaksın bu dünyanın fani olduğunu, keyif sürme yeri olmadığını? Ne zaman kabulleneceksin birgün ölümü tadacağını.

   Ey nefsim, senden “Ölüm mü?” sorusunu duyar gibiyim. Evet! Ölüm dedim sana, ölüm! Ne oldu sana, ölümü duyunca? Korktun değil mi? Korkma ey bedbaht, titre! Bu ne hâl böyle içine sıkıntı mı geldi? Onca tattığın lezzetler acılaştı değil mi? Hiç ölmeyeceğini, sonsuz yaşayacağını sanıyordun hâlbuki değil mi? Senin bu aciz halini gördükten sonra daha iyi anladım Fahri Kâinat’ın (a.s.m) “Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça zikrediniz.” hadisinin kudsiyetini.

   Bak ve dinle ey kendini layemut zanneden nefsim Rabbimiz ne diyor: ”Her nefis ölümü tadacaktır.” Evet, yanlış duymadın. Sen de gün gelecek tadacaksın adını diline almadığın ölümü. O zaman anlayacaksın işte dünya hayatının nasıl aldatıcı bir yer olduğunu. Sanki “Neden bana ızdırap veriyorsun?” dediğini işitiyorum. Bakıyorum da hemen şikâyete başladın. Yirmi üç yıl zevk û sefa içindeydin be, nedir bu şikâyetin. Azıcık mert ol da ölümün yüzüne erkekçesine bak.

   Biliyor musun ey her türlü zevki tatmış nefsim! Bundan sonra seni sevmeyeceğim. Çünkü seni sevmenin hataların başı olduğunu anladım. Sen bedbahtlık yaparak beni sürekli günahlara ve kötülüğe sevk ettin. Bana, Rabbimin sevmeyeceği şeyleri yaptırdın. Artık Rabbimin seveceği, senin de sevmediğin şeyler yapacağım. İlk olarak senin terbiyene ve ıslahına çalışacağım. Bundan sonra seni hiçbir zaman temize çıkarmayacağım ve de hatalarını yüzüne sille gibi vuracağım.

   “Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören bahtiyardır.” diyor asrın imamı Bediüzzaman Hazretleri. Bundan sonra ben bahtiyar olmaya çalışacağım ey nefis bunu sakın ha unutma. Değil sen, isterse dersini ondan aldığın şeytan dahi gelse bu amacımdan vazgeçmeyeceğim evelallah. Sana itimad da etmeyeceğim artık. Sana ne zaman itimad ettiysem azap çeken hep ben oldum. Hem Yusuf Aleyhisselam gibi bir peygamber-i âlişan bile “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder, ancak Rabbim rahmet ederse, o başka.” deyip nefsine itimad etmezken ben nasıl sana itimad edeyim söylesene.

   Evet, “Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusurluktan çıkar; itiraf etse, affa müstahak olur.” diyor dünya namına bir lezzet tatmamış Bediüzzaman Hazretleri. Senin ise yirmi üç yıldır tatmadığın lezzet kalmadı. Bundan sonra daha hiçbir şeyi istemeye hakkın kalmadı. Bak ey nefsim mademki kusurunu gören ve itiraf eden affa müstahak oluyor sen de sürekli kusur ve hatalarını itiraf et ki Rabb-i Rahîmin affına müstahak olasın.

   Ey az da olsa benden dersini alan bedbaht nefsim! Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde yolcular gayet sürat ve telaşla, kafile kafile arkasında toprak arkasına girip kayboluyorlar, ölüm sana gelmeden evvel tövbe ve istiğfar et. İnşâallah affetmeyi çok seven ve merhameti nihayetsiz olan Rabbi Rahîmin affına müstahak olursun.

   Ey nefsim “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” sırrınca şu duayı edip seninle olan muhavereme burada son vereceğim: “ Yâ Rabbî ve Yâ Rabb-es Semavati ve-l Aradîn! Yâ Hâlık-i ve Yâ Hâlık-i Külli Şey! Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilatıyla ve bütün mahlûkatı bütün keyfiyatıyla teshir eden kuvvetinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için nefsimi bana musahhar eyle. Beni, nefis ve şeytanıın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle. Âmin, âmin, âmin.”

Said Yüksekdağ

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: