Niçin çocuklar günahsız oldukları halde acı çekiyorlar?

Bu şefkat dolu, son derece güzel ve çok önemli sorunun yüzlerce yönünden birkaç yönlü cevabı şudur:

Öncelikle çocukların karşılaşacağı en ciddi olay ölümdür. Hem çocuk hem ailesi açısından ölüm, dehşet verici bir olay görünümündedir. Bu tarz durumlarda nasıl davranılması gerektiğini bildiren en sağlıklı fikir ve duygu sahibi kişiler peygamberlerdir.

Peygamberler insanlığın yanılmaz ve yanıltmaz kılavuzlarıdırlar. Çocuk ölümleri konusunda da modellerimiz yine onlardır. Onlar içinden de özellikle peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. Çünkü Onun Kasım ve Abdullah isimli 2 çocuğu Mekke’de vefat ediyor.

Hem Medine’de vefatına yakın son bir oğlu oluyor. İsmini İbrahim koyuyor. Fakat o da 3 torunu gibi hastalanıp vefat ediyor. Hz. Peygamber (ASM) bir an üzülüyor, ağlıyor. Sonra şöyle diyor:

Ey İbrahim, eğer tekrar buluşma vaadi olmasa, bu (ölüm) herkesin geçmek zorunda olduğu bir yol olmasa ve son gelenimizin ilk gidene yetişeceğini bilmesek, senin için daha fazla üzülürdük. Yine de senin için çok üzülüyoruz ey İbrahim! Göz ağlar, kalp hüzünlenir fakat ağzımızdan Allah’ın razı olmayacağı bir şey çıkmaz.”[1]

Eğer Âhiret ve sonsuzluk olmasaydı, çocuk ölümlerine ve acılarına kesintisizce üzülmek belki makul görünürdü. Amma ebedî ve sonsuz bir Âhiret hayatı var. Ve her bir insan bu ebedî âleme doğru akan bir hayatı yaşıyor. Bir gün ömür ırmağı ebedî Âhiret denizine kavuşacak…

Hem Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi çocukların hastalık, bela ve musibetleri onları gelecekte karşılaşacakları hayatın zorluklarına karşı alıştırıyor, hazırlıyor; bu manada bir aşılama hükmüne geçiyor; hem onların canlılık sistemlerine güç ve direnç kazandırıyor. (Lem’alar, 25. Lem’a, 24. Deva)

Nietzche’nin dediği gibi “Beni öldürmeyen bela ve darbe bana kuvvet kazandırır.”

Ayrıca hastalık ve belalar anne-babaların uyanmalarına, çocuklarına hakkıyla göstermedikleri ve vermedikleri şefkat ve merhameti sunmalarına vesile oluyor.

Bu hastalığın verdiği ve gösterdiği özel ilgi, şefkat ve merhamet o çocuğun kalp, ruh, vicdanını hatta zihnini öyle besliyor ve büyütüyor ki yüz hastalık acısı o tatlı ve güzel ilginin yanında az kalır. Bunu herkes hissedip anlayabilir.

Hem Üstad Bediüzzaman’ın tesbit ettiği üzere bazen hastalıklar, bela ve musibetler çocukların haylazlıklarının neticesidir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre Risalesi, Hâtime) O vakit işledikleri suçun bir çeşit cezasını çekiyorlar. Mesela bir çocuk kendi bacağına dokunulduğunda feryad ettiği halde gitse, bir civcivin bacağını acımasızca koparsa, zavallı hayvanı ömür boyu ızdırap içine atsa, elbette tokada müstehak olur.

Eymen AKÇA

[1] Buhârî, Kitâbu’l-Cenâiz, bab: 152, 162; el-Âmire tab’ı,

  1. II, s. 80, 95 ve diğer kaynaklar.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: