Nimetleri Sonsuz Olan Allaha İsyan Etme

* Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Allahü teâlâ bunların hepsini, bütün insanlara vermiş. İnsanlar bunların şükrünü yapmazsa, nankörlük yapmış olur. İnsan bu nimetlere küfran ederse sonsuz Cehennemde kalmak hakkıdır. Bu hakkı, kendisi talep etmiştir.

* Akıl başka, zeka başkadır. Bir insan çok zeki olabilir, ancak kelime-i şehadeti söylemiyorsa ona akıllı denemez. Çünkü, akıllı, ahirette işe yarayacak iş yapana denir.

* Hep iman anlatılıyor. Anlayan üçü beşi geçmiyor. İmanı anlamaktan maksat, imanı içine, iliklerine sindirmektir.

* Tahkir edilecek şeye hürmet etmek, hürmet edilecek şeyi ise tahkir etmek, insanı imandan çıkarır.

* Ehli sünnet itikadı, asırlardan beri emin ellerden emin ellere geldi. Bu, büyük emanettir, miras falan değildir. Büyükler bu emanetin büyüklüğünü bildikleri ve gördükleri için, sıhhatleri pahasına insanlara bu emaneti ulaştırmak için, gece gündüz çalıştılar. Çünkü emanet çok büyük. Büyük emanetin büyük hesabı vardır. Allah göstermesin, bırak bir insanı, bir kediyi ateşe atsalar karşısında nasıl durup da eğlenebilir, nasıl gülebilir insan? İşte büyüklerin ızdırabı bu, onlar için dünya artık yoktur. Onların bir düşüncesi vardır; bir Allah’ın kulu daha yanmaktan nasıl kurtulur?
       
* Bir büyük zata talebesi sorar: Efendim, Allahü teâlâ bir âyet-i kerimede mealen, “Ey iman edenler iman edin” buyuruyor. Bunların hem iman ettiklerini bildiriyor, hem de iman edin buyuruyor. Burada, “iman edin” ne demektir? Cevaben buyuruluyor ki:

“Beni tanıyın” demektir. Efendim, herkes Allah diyor, tanıyor. Peki, tanıyın ne demektir?
Habibimin getirdiklerine inanın, emir ve yasaklara uyun demektir. Tanımak, sevmek ve itaat etmek demektir. Allahü teâlâyı tanıyan onu sever. Onu seven de emir ve yasaklara uyar, yani farzları yapar haramlardan kaçınır. Allahü teâlâ ibadet yapılarak sevilir, tanınır.

* Peygamber efendimiz buyurdu ki: 3 kişinin Cennete girmesine ben kefilim:
    1-Gıybet etmeyen,
    2- Şaka dahi olsa yalan söylemeyen,
    3- Güzel ahlak sahibi olan.

Yine buyurdu ki: Cennette benim yanımda kim olur biliyor musunuz?

Eshab-ı kiram sukut etti. Allah’ın resulü daha iyi bilir dediler. O zaman Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Cennette benim yanımda ahlakı en güzel olanınız bulunur.”

* Mezhep imamlarına, ehli sünnet âlimlerine, imam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklere tâbi olanlarla olmayanların farkı şudur: Tâbi olmadan hizmet etmeye kalkışanlar, akşam olunca çalışırlar. Yani karanlıkta ne yaptıklarını görmezler, yaparlar yıkarlar, kırarlar dökerler. Tâbi olanlar ise sabahleyin ışığın altında çalışırlar. Ne yaptıklarını görürler, yaparlar, yıkmazlar kırmazlar dökmezler.

* Size dininizi imanınızı öğreten, ehli sünnet üzere yetiştiren annenizin babanızın çok duasını alın. Onların hakkı ödenmez. Onlarla münakaşa etmeyin. Onlar ne derse haklıdır. Münakaşa ederseniz ipler kopar. Peygamber efendimize birisi geldi dua istedi, O da “Annenden iste” buyurdu. Annem öldü deyince “Babandan iste” buyurdu. Babam da öldü deyince “Teyzenden iste” buyurdu. İşte bu kadar önemli.

* Asıl bayram, son nefeste imanla ve şehit olarak çene kapatmaktır. Son nefeste Allah demektir. Son nefeste Allah demek için, onu çok söylemek lazım, kim neyi çok söylerse son nefeste de onu söylemesi kolay olur.

* Müslümanın siması, kelamı, taamı hep şifadır. Yani yüzü de, sözü de, ikramı da hep şifadır.

* Allahü teâlâ bir kulunu korursa, kimse ona bir şey yapamaz.

* İlim cahilliği götürür, fakat ahmaklığı götürmez.

* Geleceğiniz bakımından iki büyük tehlike var: Biri israf, diğeri kibir.

* İnsan gece gündüz tam bin sene tesbih çekse, bunun hepsi, yarım sayfa dinini imanını doğru öğreneceği kitap okumak yerine geçmez. Çünkü tesbih çekmek nafile ibadettir. Nafile farzın yanında denizde damla değildir. Akşam yatmadan yarım saat kitap okuyup, bütün gece yatsa daha kârlı olur.

* Bir insan bir mümine çatık kaşla baksa imansız gitme tehlikesi vardır. Gıybet etse, kalbini kırsa falan değil, çatık kaşla baksa. O yüzden Müslüman olarak birbirimizi sevmek mecburiyetindeyiz. Hepimiz büyük nimet içerisindeyiz. Hepimiz seçilmişiz. Allahü teâlâ, malı, rütbeyi istediğine verir, fakat imanı, ehli sünnet itikadını isteyene verir. İman nimetinin şükrünü eda edebilmek için, birbirimizi sevmemiz şarttır.

Ehli sünnet âlimleri, (Allahü teâlâya şükretmek için birbirinizi sevin) buyuruyorlar. Eğer birbirimizi çok seversek, çok faydaları var.

Birincisi, Allahü teâlâya şükretmiş oluyoruz. Çünkü Allahü teâlâ verdiği nimetinin şükrünü istiyor. Onun şükrü de müminlerin birbirini sevmesidir.

İkinci faydası, dünyada kim kimi severse ahirette beraber olacaktır.

Üçüncüsü, birbirini Allah için sevenler, ahirette herkesin gıpta ettiği büyük nimetlere kavuşacak, Cenâb-ı Hakkın razı olduğu, sevdiği yerde buluşacaklardır.

* İmanı muhafaza edip, imanla ölmek için, görmemeli, işitmemeli, dili tutmalı. Ehli sünnet itikadını öğrenip, kendi hata ve kusurlarımızı düzeltmeye, eksiklerimizi tamamlamaya çalışmalı. Dünya hayatında bir yolcuyuz. Bavulumuzu ahirette açacağız. Ona ne doldurduğumuza dikkat etmeli. Lüzumlu ve kıymetli şeyleri, gittiğimiz yerde geçerli şeyleri seçmeli. Onun bunun eşyasını da kendi bavulumuza koymayalım.
       
* Dünyada insanlar karışıktır. Müslümanlarla, kâfirler karışıktır. Allahü teâlâ Müslümanlara imanlarının karşılığı olarak, bu dünyada hemen nimetler vermiyor. Öyle olsaydı, kâfirler demek ki Müslüman olmak iyi bir şey deyip hemen iman ederlerdi; fakat gördüklerine iman etmiş olurlardı. Halbuki iman gaybidir, Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerine iman etmek lazımdır.

* İman çok mühim ve hassastır, ya vardır ya da yoktur, ortası olmaz. Bir kimse Peygamber efendimizin getirdiği her şeye inansa, bir mevzuda acaba öyle mi-böyle mi dese, tereddüt etse veya bir meseleyi beğenmese, Allah korusun küfre girer.

* Birlik beraberlikte bereket, rahmet, ayrılıkta felaket, azab-ı ilahi vardır. Birbirinizi sevin.

* Dünya firak yeridir.

 * Dünya hırsı, para ve şöhret, iki aç kurdun zararından daha zararlıdır.

* İyiler, iyilikleri de bir heybeye doldurup beraberlerinde alıp gittiler. Gittiler, iyilikleri de götürdüler.

* Büyüklerin yolunun esası edeptir. Yaptıklarınız çok iyi şeyler, faydalı ve iyi işler olabilir; fakat bunlar edeple birleşmeyince bir işe yaramaz.

* Pehlivan, hasmını yenen değil, öfke anında öfkesini yenendir.

* Kim Allah içinse, Allahü teâlâ da onun içindir. Bundan uzaklaşan sıkıntıya düşer. İstigfar edin, mutlaka Onu affedici bulursunuz. Dua, kazayı ve belayı def eder.

* Sıkıntıyı kendine anlatan, yani şükretmeyip, sabretmeyip oflayıp puflayıp duran, Allahü teâlâyı nefsine şikayet etmiş olur. Başkasına anlatan bu sefer anlattığına şikayet etmiş olur.

* Makbul insan üzüntülü, sıkıntılı olur. Bu üzüntüler, sıkıntılar onu makbul eder.

* Dünya sultanı değil, ahiret sultanı olmaya bakmalı. Ahirette dünya sultanlığı işe yaramayacak. O kadar salih, iyi bir sultan olmasına rağmen dünya sultanı olduğu için, Yıldırım Han’ın türbesine giden yok. Fakat, ahiret sultanı olduğu için herkes damadı Emir Sultanın türbesine gidiyor.

* Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivri sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi. Kâfirler, dünyalığı çok vererek, onları felakete sürüklemektedir. Müminin Allah indinde kıymeti, topladığı dünyalık kadar azalır. Dünya sevgisi arttıkça, ahirete olan zararı da artar. Ahiret sevgisi arttıkça, dünyanın ona zararı azalır. Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır.

Dünyalık peşinde koşmak, su üzerinde yürümeye benzer. Bunun ayaklarının ıslanmaması mümkün değildir. İslamiyet’e uymaya mani olan şeylere dünya denir. Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu dünyada zâhid ve ahirete râgıb yapar. Ayıplarını ona bildirir. Dünyada zâhid olanı, Allah sever. İnsanlarda bulunanlarda zâhid olanı insanlar sever. Dünyalık arayanın buna kavuşması güçtür. Ahireti arayanın buna kavuşması kolaydır. Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır. Yani her türlü hataya, günaha sebep olur.

* Dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekruhlara, sonra haramlara, hatta küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmaları idi. Dünya muhabbeti, sarhoş eden şaraba benzer. Bundan içen, ancak ölüm zamanında ayılır.

Musa aleyhisselam, Tûr dağına giderken, birinin çok ağladığını gördü. Ya Rabbi! Kulun, senin korkundan ağlıyor dedi. “Kan ağlasa dahi, onu affetmem. Çünkü o, dünyaya düşkündür” buyurdu. Hadis-i şerifte, (Dünyayı helalden kazanana, ahirette hesabı vardır. Haramdan kazanana, azabı vardır) buyuruldu.

* Bir kimse, helal para ile bina yaparsa, insanlar, bundan faydalandığı müddetçe, kendisine sevap verilir.

* Cahillerin hakaret etmemeleri ve düşmanlara azametli, kuvvetli görünmek için, âlimlerin, âmirlerin libâs ve binalarının ziynetli olması lazımdır.

* Kâbe’yi şerif ilk görüldüğünde edilen dua red olunmaz. Kâbe’yi şerif ilk görüldüğünde yapıldığı gibi, bir mümin bir müminle karşılaştığında, yüzüne bakıp hiçbir şey düşünmeden dua ederse duası kabul olur. En güzel dua, selamün aleyküm’dür. Selama da fazlasıyla cevap vermek lazım. Ve aleyküm selam ve rahmetullah, demelidir. Selamın manası, sana dünya ve ahiret selameti diliyorum demektir. Zaten bütün mesele de bu değil mi? Fakat selam verirken düşünmeden rastgele vermemelidir. Selam verirken, şuurlu olarak manasını ve sünnet olduğunu düşünerek vermelidir.

* Yüz bin şeytan, kötü bir din adamının yaptığını yapamaz. Şeytanı otururken görmüşler neden böyle boş oturup duruyorsun, insanları aldatmaya çalışmıyorsun demişler. O da, benim işimi kötü din adamları yapıyor bana iş kalmıyor demiş.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: