Nur Talebelerinin İzzet ve İtibarı
Nur Talebelerinin İzzet ve İtibarı Nurdanhaber-Haber merkezi 26 Mart 2017 Üstadımız ve yakınındaki kahraman Nur talebeleri örnek bir Nurculuk yapmışlardır. Bediüzzaman hazretleri yabani Şaban’ı muhafaza etmeseydi, bugün Vahşi Şaban abi diye bir Nur talebesi olmayacaktı.
Üstadımız çingenelere bile iman dersi vermiştir. Üstadımız Emirdağ’da alkol bayii işleten bir adama “sen yalnızca bir köşede namazını kıl ve asla terk etme” demiş ve o zat alkol dükkânında bir müddet namaz kıldıktan sonra dükkânı kapatmıştır. Üstadımız yalnızca, önceden hizmete gelip giden fakat sonrada “Risale-i Nur’a ihanet edip talebeliğini inkâr eden” bir hocanın kendisini ziyaret etmesi sırasında, ona karşı tanışıklık vermediği kişiyi, yanındaki talebelerin,“bu falan hocadır üstadım” diye tanıtmaları üzerine, ben onu tanımıyorum demiştir. Üstadımız, Afyon hapishanesindeki ağır şartlarda baskı ve derdi maişetten ötürü Risale-i Nur ile irtibatını inkâr edenlere bile kızmamış ve eski hizmetlerinin hatırı için onları affettiğini söylemiştir.
Malatya’da hizmet eden Mehmet Ali abi, “ben kırk yıldan beri her yıl bir kişiyi medreseden uzaklaştırsaydım kırk kişiyi hizmetten koparmış olurdum” demiştir. Meczupları bile medreseden uzaklaştırmamıştır. Vahdet abi eğer bugün meşhur bir Nur talebesi Profesörle özel olarak ilgilenip nöbet gününde yemeklerini yaptırmamış olsaydı belki de bu hocamız medresede kalmamış olacaktı. Kulağında kulaklıkla müzik dinleyenler ve kotla dershaneye gelenler uzaklaştırılsaydı ve bu kardeşe Ubeyd ağabeyimiz sahip çıkmamış olsaydı, bugün Alp isminde nur talebesi bir kardeşimiz olamayacaktı. Şerafettin abi, sarhoşları bile derse davet etmiştir.Sabaha kadar sarhoşların kolunda ders anlatmıştır. Nurculuğun yaşayan tarihi ve Üstadımızın hizmetinin son varisi olan Hüsnü Bayram Ağabey’in medresesinin kapısı herkese açıktır ve hiç kimseye yasaktır giremezsin denilmez. Nur cemaatindeki bütün sıkıntılar Üstadımız’ın tarif ettiği Nurculuk esaslarının uygulanmamasından kaynaklanmıştır.
Üstadımız, değil yalnızca Nurculara, bütün Müslümanlara sahip çıkmıştır. Gelecekte yeni fitnelerin çıkmaması için, Nur talebeleri, Nurculuğun mahiyetini, yaşayan son kahraman Nur talebesinin etrafında toplanarak öğrenebilirler. Ehli hizmet olan genç kardeşlerimiz, gerçek Nurculuğun ne olduğunu Hüsnü Bayram ağabey’in derslerine gelerek dinleyebilirler. Hakiki nurcular zor zamanlarda nasıl davranırmış şimdi kaynağından öğrenelim: “Kasap Tahir” Diye Bir Mahkûm Bayram Yüksel, hapishanedeki meşhur Kasap Tahir’i anlatıyor. Kasap Tahir, Afyonlu bir katil. Karısına yan bakan birinin boynunu kasap bıçağı ile kopardığı için bu sıfatla anılan biri. Çifte tabanca ile gezen muhatabının gık demeden boynunu vurmuş. Bu zat Afyon’u haraca kesmiş, herkesin korkup titrediği belâlı bir insan… Göz kırpmadan işlediği bu dehşetli cinayetten dolayı idama mahkûm edilmiş. Kararı temyiz eden Kasap Tahir, elinde, ayağında, boynunda idam mahkûmlarına takılan prangalarla dolaşan etrafını bu yüzden korkutan, ürperten birisiymiş.
İmana, İslâm’a, nura muhtaç her kimsesiz gibi Kasap Tahir de Üstad’ı ziyaret edip elini öper ve duasını ister. İçinde bulunduğu bu kötü durumdan kurtulup, gerçek insanlığın sevgi dolu dünyasına tekrar dönmek, kalan ömrünü orada tamamlamak ister. Hz. Üstad kendisine: “Sen namaza başla, sana dua edeceğim. İnşâallah kurtulacaksın.” müjdesini verir. Bu delici ve keskin nazar Kasap Tahir’in namaza başlamasına yeter. Nur derslerini de ara sıra dinleyen bu korkunç insan artık, yumuşama sürecine girmiştir. Halinde dikkat çekici, hissedilir olumlu değişmeler olur. Nur talebelerine hürmet ve hizmet eden Kasap Tahir o sıkıntılı hapishane hayatında nur talebelerine o günün şartlarında değerli olan yardımlar yapar.
Kasap Tahir’deki bu ani ve şaşırtıcı değişikliğe herkes hayret eder. Neden olmasın? Bediüzzaman orada manen vazife başındadır. O, mahpuslar için bir şanstır ve nimettir. Nasibi olan hissesini alacaktır. Onların istifadesi için Bediüzzaman’ı oraya gönderen İlâhî takdir, adaletini, merhametini böylece kör gözlere de göstermektedir. Bu bir terbiyevî hadisedir. Zorla hiçbir sistemin ıslah edemediği, barıştıramadığı, birbirine yabanî bakan, kinlerin, hırsların, bütün menfî hislerin ayağa kalktığı bu hapishanede, bu günahkâr insanları Bediüzzaman, nur potasında eritiyor, onlara yeni bir şekil, yeni bir ruh, yeni bir hayat veriyordu. Temyiz mahkemesi Kasap Tahir’in cezasını 30 yıla indirir. 1950 yılında çıkan genel afla cezaevinden çıkar. Hz. Üstad’ın kerametkârâne ihbarı da böylece gerçekleşir. (Son Şahitler den) FETÖ hainlerine kahramanca karşı çıkan ve Nur Talebelerini bu fitneden koruyanlar üstadımızın hakiki varisleri ve hakiki Nur talebeleridir. Bugün üstadımızın yaşayan son vekili ve varisi olan Hüsnü Bayram ağabeyimiz derslerinde ümit ve şevk veriyor.
Hüsnü Ağabey’in öncelikle kapısı herkese açık, kimseye medreseme gelmeyeceksin ya da gelemezsin demiyor. Her dersinde “ihlas, uhuvvet”, diyor ve ümmetin birliği için dua ediyor. “Nur talebeleri ittihat etsin, birbirlerine gelip gitsinler ve kardeş olsunlar” diyor. Hiç kimseyi susturmuyor, aklınızı devre dışı bırakıp ta bana tabi olun demiyor. “Risale-i Nur hizmetinde makam mevki yoktur, uhuvvet vardır” diyor. Ne söylüyorsa Risale-i Nurlardan okuyarak söylüyor. Çünkü bu hizmetin şeffaf olduğunu biliyor ve ona göre hareket ediyor. Gizli planının olmadığını herkese göstererek devlete güven veriyor. Çünkü bir istihbaratçı bile gelip dersi dinlese istifade edip gideceğini biliyor. Hüsnü Bayram ağabey ne diyor bir bakalım? “Yüz bin canımız da olsa Risale-i Nur hizmetine feda edelim”diyor. “sadakatle Risale-i Nurlarla hizmet edelim”diyor, Her ne derse Risale-i Nurlardan okuyor ve söylüyor.
Hüsnü ağabey, romanların içine serpiştirilmiş Nurlu sözler sayesinde roman satmak yerine, sadece Risale-i Nurları okutalım ve neşredelim diyor.
“Nur talebeleri gerçekten Nurlara sahip çıksaydı ve roman basıp anlatmak yerine sadakatle Risale-i Nurları neşretmeye çalışsalardı, bugün FETÖ diye bir hainle karşılaşmazdık ve darbe de olmazdı” diyor. Hata mı ediyor?
Risale-i Nurlardan alıntı yaparak zengin olan birçok romancı ve hikâyecinin yayınevleriyle yaptığı telif kavgalarına şahit olmadık mı? Yüz bin satan ve Nurları istismar eden kiralık kalemlerin FETÖ davasından ötürü mahkûm olduğunu ve Ermenistan’a kaçtığını ve yurt dışında vefat ettiğini bilmiyor muyuz?“Risale-i Nur’u daha iyi anlama ve daha iyi okuma teknikleri” diye kitap yazıp sırra kadem basanların, sonuna kadar FETÖ’nün yanında olduğunu da biliyoruz. Üstadımızın yadigârı ve sekiz yaşından beri yanında hizmet etmiş ve Abdullah Yeğin ağabey’in vefatına kadar edebinden sesini bile yükseltmemiş bir Nur kahramanı, bugün “DAVAM“ diye feryat ediyorsa, ona kulak vermeliyiz. O, Üstadıma nasıl siper olmuşsa ve nasıl hizmet etmişse, biz de O’na ve Nurlara siper olmalıyız ve Hak olanı çekinmeden söylemeliyiz.
Hüsnü Bayram ağabey bugün Nur talebelerinin izzet ve itibarını temsil ediyor ve hakiki bir Nur talebesinin nasıl olması gerektiğini hayatıyla gösteriyor. Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin varisi ve vekili olan bir Nur talebesi ağabeyimiz çok şükür hayattadır. Nur cemaatlerinin birliği ve ümmetin dirliği bütün hakiki Nur Talebelerinin temsil edileceği bir meşveretle olabilir. Bütün hakiki Nur talebelerini temsil edecek kabiliyetteki bir Türkiye Nur Cemaatleri meşvereti, Hüsnü Bayram ağabeyimizle birlikte olursa ciddi bir ağırlık kazanır.
Bu sayede daha büyük hizmetlere vesile olabilir. Çünkü Hüsnü ağabeyimizin üzerinde aziz Üstadımızın duası ve emeği vardır.
Dr. Nadir Çomak
www.Nur.Net.Org