Nur Talebesi Kardeşini Nasıl Sever

“DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde “fena fi-ş şeyh, fena fi-r resul” ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte “fena fi-l ihvan” suretinde güzel bir düsturdur.

Kardeşler arasında buna “tefani” denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.”(Lem’alar sh:162)

Risale-i Nur’la hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarîkat ve şeyhlik ise, velayet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü’mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bâkiyeyi temin eder. Velayet ise, mü’minin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevablı bir hizmettir.”(Kastamonu Lâhikası sh:83)

Demek Nur mesleğinde hakikî mürşid, hakaik-ı Kur’aniyenin tefsiri olan Risale-i Nur’dur. Gerçi bu hakaika mazhar olan zât da, bu mazhariyeti cihetiyle mürşiddir. Fakat mazhar olduğu hakaik-ı Kur’aniye kitaba intikal ettiğinden, bu eserleri irşad vazifesinde merci olur.

“Evet bu asrın ehemmiyetli ve manevî ve ilmî bir mürşidi olan Risalet-in Nur’un heyet-i mecmuası…..”(Kastamonu Lâhikası sh:10)

“Hakaik-i imaniyeyi kemal-i vuzuh ile beyan eden ve esrar-ı Kur’aniyeden tereşşuh eden Sözler, velayetten matlub olan neticeleri verebilirler.”(Mektubat sh:355)

“Kur’andan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler.”(Mektubat sh:356)

“Sözler ve Kur’andan gelen Nurlar; aklıma ders verdiği gibi, kalbime de iman hali telkin ediyor, ruhuma iman zevki veriyor ve hâkeza…”(Mektubat sh:357)

“Kardeşim Abdülmecid, biraderzadem Abdurrahman’ı n (Rahmetullahi Aleyh) vefatı üzerine ve daha sair elîm ahvalât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem elimden gelmeyen manevî himmet ve medet bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birdenbire mühim birkaç Söz’ü ona gönderdim. O da mütalaa ettikten sonra yazıyor ki: “Elhamdülillah kurtuldum! Çıldıracaktım. Bu Sözler’in herbiri birer mürşid hükmüne geçti. Çendan bir mürşidden ayrıldım, fakat çok mürşitleri birden buldum, kurtuldum.” diye yazıyordu. Ben baktım ki, hakikaten Abdülmecid güzel bir mesleğe girip o eski vaziyetlerinden kurtulmuş.”(Mektubat sh:358)

Evet Risale-i Nur mesleğinde mürşidlik tavrı ile ortaya çıkmayı yasaklayan düsturlardan birisi de fena fil  ihvan düsturudur. Risale-i Nur dairesinde ilim ve fazilette derecesi yüksek olan şahıslar vardır, fakat bu meziyetleri ile şahıs, bir temayüz ve teşahhusiyet istemez. Zira hakiki fazilet; tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet gibi meziyetlerle kazanılır. Münazara eserindeki şu gelen sual ve cevabında bu husus çok sari ifade edilmiştir:

Demek hürmet verilir, istenilmez.. .

Hakikî faziletin ulvi derecesini tazammun  eden fena fi-l ihvan düsturu  gayet sarih olarak Risale-i Nur’da beyan edilmiştir. Bir çok nümunesi şöyledir:

Çok mühim olduğu için, dördünü düsturu tekrarlıyorum: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde “fena fi-ş şeyh, fena fi-r resul” ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte “fena fi-l ihvan” suretinde güzel bir düsturdur.

Kardeşler arasında buna “tefani” denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.”(Lem’alar sh:162)

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: