Nurcular! Dönün kendi mecrânıza…
Bediüzzaman Hazretleri, “Ahiret kardeşlerime mühim bir ihtar: Risale-i Nur ilimle, fikirle niyetle ve kasti bir ihtiyarla değil, ekser-ı mutlaka sunuhat, ihtarat ile oluyor.”1, demiş. Risale-i Nur, Kur’ân’ın çok kuvvetli “ manevî tefsiri” kabilindedir. Kur’ân’ın lafzından çok, manayı esas alan bir tefsirdir.
Bu eserleri kendi malı gibi kabul eden, onun neşrini ve ilanını hayatının en mühim vazifesi telâki edenlere ise “Risale-i Nur talebesi” denir.
Risale-i Nur talebeleri şahs-ı manevi cihetiyle Ferit makamına tabidir. Ferit makamı maneviyatta son merhale olduğu için, ondan önce ki Gavsiyet ve Kutbiyet makamları izah etmekte fayda mülâhaza ediyorum.
Şöyle ki:
Gavsiyet makamı, bütün makamları kat etmiş, makamların sonuna yaklaşmış, asrın en büyük söz sahibi konumunda olana “Gavs” denir.
Kutbiyet makamı ise, makamların en yükseği ve son merhalesidir. Adeta o asırda Efendimizin (asm) bir halifesi ve vekili konumundadır. Meselâ: Kutbu Azam ve Gavs-ı Azam Şeyh Abdulkadir-i Geylani Hazretleri hem Kutbiyet, hem de “Ferit” makamındadır.
Risâle-i Nur’un şahs-i manevîsi bu zamanın Ferit makamını temsil ediyor. Bundandır ki Nur talebeleri başka kutup ve velilerin; hatta siyasettin riyasetine girmeye mecbur değildir.
Üstat: “…bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, dese; “Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım.” Sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.” 2, buyurmuş.
Risale-i Nur talebeleri Ferit makamının hücreleri mesabesindedirler. Ferit makamı da cemaatin bireylerinden müteşekkil olup şahs-i maneviyi oluşturuyor. Veli makamı, Ferit makamın bir alt grubu teşkil ettiği için Ferit makamından, veli makamına talip olmak mantıksızlıktır. Yalnız bu var ki, Risale-i Nur cemaati bünyesinde meşrep meşrep bölünmeleri fıtratın bir gereğidir. Potansiyel manada farklı yaklaşımlara dinde de cevaz vardır. Meşreplere ayırma Şahs-i manevîden ayrılma manasına gelmez, her bir Nur talebesi şahs-ı manevi cihetiyle “Ferit makamı” temsil ediyor.
Nasıl ki bir ağaç tek gövde üzerinde büyür, sonra kol ve dallara ayrılır, dal ve kolların aynı köke mensup olduklarını idrak edilirse hiçbir zararı olmaz. Şayet ayni ağacın dal ve kolları başka ağaçların köklerinin uzantısı gibi birbiriyle çekişir, biri diğerinin meyvesini kıskanır veya gövdeden ayıran yaprak ve dallar çürüktür, ayrılanlar için üzülmeyiz, gelenler için sevinmeyiz denilirse” o zaman ağacın kökü de zarar görür.
Maalesef 1980’dan sonra içtimai meselelerden dolayı cemaat içinde bir takım ayrışmalar ve siyasi tarafgirlik olduğu inkâr edilemez. Oysa manevi hizmetler herhangi bir siyasete angaje edilirse o zaman maneviyat da kaybolur. Menfaat için siyasete yönelme gayrı meşru bir muhabbet ve insafsızlıktır. Bundan dolayıdır ki, Saîd Nursî Hazretleri “Menfaat üzere dönen siyaset canavardır” demiş.
Hulâsa, siyaset geçicidir; amma bu dava kıyamete kadar gitmeye devam edecektir. Bu hizmetteki zorluk ve sıkıntıları hoşgörü ile karşılayıp, uhuvveti, sulh ve ihlâsı muhafazaya çalışmalıyız.
Bedîüzzamân manen şöyle diyor: “Ey nurcular! Dönün mecrânıza..” Dönmeseniz ecdadınız ve nesl-i ati sizi tenkit edecek.
İşte,
“ … sağ tarafta saf tutan eski ecdadınız demiyecekler mi:
“Hey mirasyedi yaramaz çocuklar!
Netice-i hayatımız siz misiniz?
Heyhat!
Bizi akîm bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız!” Hem de sol tarafında duran ve şehristan-ı istikbalden gelen evlâdlarınız, sağdaki ecdadlarınızı tasdik ederek demiyecekler mi ki:
“Ey tenbel pederler!
Siz misiniz hayatımızın suğra ve kübrası?
Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rapteden rabıtamızın hadd-i evsatı?
Heyhat!…
Ne kadar hakikatsiz ve karıştırıcı ve müşagabeli bir kıyas oldunuz!…”3,
Rüstem Garzanlı
28.07.2017
Dipnotlar:
1-Kastamonu Lahk.s.163
2- Kastamonu Lahiksaı, s.50
3- Münazarat, s.50