Nur’un Serapa Kur’ani Meslek ve Meşrebi

Üstadımız’dan (naklen) Zübeyir Ağabey ve M.Sungur Ağabey’den nakiller…
Eyüp EkmekçiRisale-i Nur kur’an’ın arşından nüzul etmiş (asrın dimağına ekmel) dersi olmak itibariyle; İmani hakikatlar,mucize-i maneviyesi..
Ameli dersleri itibariyle: Sırat-ı müstakimin esaslarıdır.
Meslek-meşreb-i nuriye’nin doğru tatbikatı için;bizzat hazret-i rasulullah’ın (a.s.m) son müceddid olarak vekil-i etemmi olan hazret-i üstad bediüzzaman(r.a)’ın tatbikat devresi olan üçüncü said’de,on sene kadar terbiye dersini alan varislerini, “dört-beş adamı mutlak-vekilim olarak vasiyet ediyorum.” buyurdukları Zatlar,o Kur’ani meslek meşrebin bizlere intikalini, lisan-ı halleri ve Hz Üstadımızdan hüve hüvesine nakilleri ile intikal ettirdiler ve devam ediyor.
Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey bu keyfiyeti: “Hz İsa(AS)’ın dini, havarileri ile yayıldığı gibi, Üstadımızın tarzı davası da hizmetkarları vasıtasıyla intişar edecektir. “buyurdular.
Merhum Mustafa Sungur ağabey (r.a),elazığ mevlidinde:
“Hüsnü, hem üstadımızın, hem benim vekilimdir.“ buyurmuşlar.
Onlardan bize intikal eden tarz:
Ferd ve cemaat için ve meşveret için, mutlak merci (Kitap-Sünnet esasları muvacehesinde) Risale-i Nur’dur. Meşveret yapmak; makam ve ahvale göre hüküm alır. Usul ve adabına göre yapılması ısrarla tavsiye edilmiştir.
Mutlakvekillerin tatbikatından intikal eden şu: 
Tespit edilen karar, daima cemaate “tavsiye kararı “olarak beyan edilmiştir. Aksi asla vaki olmamıştır.
Hatta Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey (R.A),Nur’un Kur’ani meslek meşrebi için-hem kelam, hem makam doğru nakledilmek şartı ile “hüccet-ül-meslek” tabir ediyorum.
Şöyle buyuruyordu: “Müessesede müdür-amir: “Kardeşim şu işi yapar mısın.” dese, müessese yatar. Fakat biz burada birbirimize; “yap! al! götür! getir!” Demeğe başladık mı, burası yıkılır.” buyuruyordu. 
Zira: Hz.Üstad(R.A) İhlas Risale’sinde:“MESLEĞİMİZ HAKİKAT VE UHUVVET’TİR.Kardeş kardeşe peder olamaz.Mürşid vaz’iyetini takınamaz…” buyuruyorlar.Bu meyanda başka çok dersler var.
Nur’da meşveret; ameli esasların kitabi tatbikatında, Nur Erkanlarının müzahereti ile beraber, mukteza-yı hale mutabık doğru tatbikatın tespitinde yardımcıdır.
Meşveret hey ‘etini, kitaptan hariç, merci tarzında ortaya koymak, Nur’un Kur’an’a mensup kudsi mesleğini dejenere eder.
Onuncu Lema’daki ,”Bu hizmet-i kudsiyenin kerameti üç nevi’dir.” Kısmını lütfen okuyunuz.
Mesela: Hazret-i Üstadımızın serapa Kur’ani ve Süneni istihraçları ile imtisal ettikleri kudsi tarzları hususunda Nur Erkanlarından işittiğimiz manayı,bir İngilizce Tarihçe’de kökten ihlal eden: “Üçüncü Said’de yeniden siyasete döndü.” te’vil-i fasidi, bir bühtan hükmünde oluyor. 
Muazzez Üstadımızı fevkalade muazzeb ettiği kanaatindeyiz ki; Yeniden bir Tarihçe-i Hayat tercüme ettirilip tabedilmiştir.
Zira: Hazret-i Üstadımız’ın kudsi, Kur’ani mesleği ve HULUKUHUL-KUR’AN’a ayine ahlak ve mücahedatındaki ihlas-ı etemm ve takva-yı a’zam, ehemmiyetle bilinmesi ve istikbal nesillerine aynen intikal ettirilmesi icab ediyor.
Ki: Bizzat Üstadımız:”Bu Tarihçe; yirmi mecmua, on ordu kuvvetindedir.” buyurmuşlardır.
Mezkur meselenin aslı ise, bizzat Zübeyir Ağabeyimizin beyanları: Üçüncü Said’de:”Siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı; ben de siyaseti dine, Kur’an’a alet ve hizmetkar yapmak mesleğine sülük ettim.” tarzındadır.
Merhum Mustafa Sungur Ağabey:
Aynen Üstadımızın Risale-i Nur’da buyurdukları gibi: “Bütün bütün TERK-İ DÜNYA.” cümlesini beyan buyuruyorlar.
Diğer bir mes’ele de: Hazret-i Üstadımızın:”MESLEĞİMİZ, SIRR-I İHLASA DAYANIP HAKAİK-I IMANIYE DİR.” beyanları ile SADAKA-İ MAKBULE hükmündeki”CİHAD-I MANEVİ”mesleğidir.Tarihçe ve Lahikalarda vazıhan ders veriyor.
Küfr-ü mutlak cereyanına karşı, milletin ekseriyetini toplayıp temsil eden AHRAR ismini verdikleri cereyanın; Din, Vatan-milletin selameti hesabına desteklenmesini ısrarla tavsiye etmiş,fiilen oy kullanmıştır.
Dine muhalif iç ve dış cereyanlara karşı AHRAR (=HÜRRİYETÇİLER) adını verdiği Demokrat Parti ile başlayan milli ve yerli (dış güdümlü olmayan) cereyan için, “Ehvenüşşer” tabir ederek, fakat bizzat sandığa gidip (CHP’nin köylerde “Bediüzzaman bizden” diye yaptıkları menfi propagandayı kırmak için) oyunu, halka göstererek kullanmışlardır.
Hz Üstad (R.A) “Bu AHRAR ilerde İttihad-ı İslama inkılab edecektir.” Buyurmuşlar.
Hazret-i Üstadımızın(R.A) o beşaretlerini te’yiden,Üstadımız hesabına beyanları ile,”Hayatım hayatınla devam edecek.” buyurdukları Merhum Mustafa Sungur Ağabey (R.A), AK PARTİ için: “Bunlara ehvenüşşer denmez; A’ZAM-I HAYIR’DIR. “buyurdular. Lideri için, “VAZİFELİDİR” dediler. Diğer Ağabeyler. Abdullah Yeğin Ağabeyler de aynen te’yid ettiler.
Böyle durumlarda İfrat-tefrite düşmekten kurtulmamızda, müdebbir-i a’zam Üstadımızın, kendileri yerinde bir “ŞURA” olarak mutlak vekilleri tavzif etmelerinin zaruret ve ehemmiyetini, geçmişte cereyan eden birçok hadise te’yid ve ispat etmiştir.
Bir tarihte Hazret-i Üstad (R.A) bir Afyon kahramanı için, bir Zat’ın: “Üstadım o şimdi dünya ile çok meşgul, hizmetten ayrıldı.”demesine cevaben:”Yoook!Bütün Ege bir kefede, Ahmed Feyzi bir kefede..ben de onun yanındayım. “buyurmuşlar.
Zira:Afyon mahkemesi, çok tehirli olsa da beraatla neticelenmesi,Kur’an’ın küfr-ü mutlaka galebesi ve kesin zaferidir.
O tarihte Merhum Zübeyir Ağabey(R.A) “İhlas ve sadakat,feragat ve fedakarlık vasıflarına sahip bir hey’et teşekkül etmedikçe Alem-i İslam’ın dert ve davaları hallolmayacaktır. “diye not yazmışlar.
Merhum Zübeyir Ağabey :
“Üstadımızın şahs-ı manevisi, Nurculuktur.” buyurmuşlardı. Yani:Müteaddit şahs-ı manevi mevzu bahis değil. Üstadımızın şahs-ı manevisine talii olan; ya talebe, ya kardeş, ya dost olarak dahil oluyor. Mektubatta izahı var. Okuyunuz.
Erhamürrahımin o bahtiyarlardan
 -en acizi,fakiri olarak- dahil eylesin. Amin.Bihürmeti Seyyidil Mürselin.
CEMAAT, KASTAMONU-EMİRDAĞ LAHİKASINI MI SİZİN YAZDIKLARINIZI MI OKUYACAK?
Bir tarihte Denizli’de Ege bölgesi meşveretinde,E. Bey (sözüm o zatın şahsına değil) Ege Bölgesi istişaresine gelenlere birer dosya dağıtmaya başladı. Mustafa Sungur Ağabey orada idi. 
Medresetüzzehra erkanlarının hem hakkı,hem vazifesi olarak müdahelesini yaptı. Aynen şöyle dedi:“Ne bu kardeşim!Kardeşim davalar böyle yozlaşır. Bunun sana da zararı var E Bey!”dedi.Biz ilk anda intikal edemedik. E.Bey: “Ağabey:” Sizin de Bayram Ağabeyle beraber içinde bulunduğunuz 20 sene içinde alınan kararları,bir dosya halinde topladık, kardeşlerde birer nüsha bulunsun diye veriyoruz.” deyince;
Merhum Sungur ağabey: “Kardeşim bu cemaat; Kastamonu, Emirdağ Lahikalarını mı okuyacak,sizin yazdıklarınızı mı okuyacak?” deyince; E. Bey dönüp dosyaları topladı.
Hz.Üstad BEDİ’ÜZZAMAN (R.A):”O Kitabın meali sizde tahakkuk edecektir.” buyuruyor.O Kur’an’a ayine kitabın, tefsirin meali ;bu Nur şahs-ı manevisinde,elbette hüve hüvesine ittibaen imtisal ile tahakkuk edecek.
Ve Kur’an’ın en a’zam mertebede ayinesi BEDİ’ tefsiri olmak itibariyle, şeref i’cazı Kur’an’a aittir.Evet.. Risale-i Nur için,”Kuran ve hadisten sonra dinin üçüncü hüccet-i imaniyesidir.”denilmiştir.
Ezher uleması ve profesörleri; “Keşke Türkçeye ana dilimiz gibi vakıf olsaydık ta,(Kur’an’ın bu asrın dimağına dersi olan)Risale-i Nur’u aslından okuyabilseydik diyorlar. Halbuki bu zatlar,Risale-i Nur’u  tanımadan önce, “Türkiye’den alim mi çıkar!”diyorlardı. Teemmel!
Dinde merci’ Kitaptır. İmani hakikatları, en ahsen iktisap tarzı olarak, o feyyaz Kur’ani,  yakıyn-i imani derslerini, Üstadımızın mutad sabah derslerini ittiba’ ve imtisalen bizzat takiple okuyoruz. Üstadımızın beyanları; “Dem ve damarlarımıza yerleşecek derecede okumamız lazım. Zira hakaik-ı İlahiye, Hakaik-ı imaniyede terakkide son yoktur. “
Dersten sonra Hazret-i Üstadımız(R.A) çok defa: “Ben bu dersi mesela-bin defa okuduğum halde,şimdi ilk def’a okuyor gibi istifade ettim.” buyuruyorlarmış. Ezeli-ebedi bir mu’cize olan Kelam-ı İlahi’nin i’caziyle hassalarına sahip bir tefsir-i bedi’i.
Ameli cihet ise: Sünnet-i Seniyye esasatına hüve hüvesine ittiba’ olan Nur’un Kur’ani tarzı dairesinde amel etmek şiarımızdır.
Zübeyir Ağabey Üstadımızdan naklen: “Lahikalar da ilhamidir. İhtara binaen yazdırılmıştır. Kıyamete kadar gelecek talebelere derstir.” buyuruyorlar.
EMRUHUM ŞÚRA BEYNEHUM Ayet-i Kerimesindeki Emr-i İlahiyi imtisal,makamına göre elbette farz;fakat bizim mealen,mülahazalarımızla tesbit ettiğimiz metinler,cemiyet değil,mekteb olduğumuz için,Merhum Mustafa Sungur Ağabey’ler o meşverette olduğu zamanda dahi yazıldığı gibi”tavsiye kararı”olarak yazılır.Zira: Serapa Kur’ani meslek-meşreb-i Nuriyede amelde merci’ ve me’hazımız kitaptır.
Hem,enaniyetine mağlup acip zekalı biri veya birileri,cemaatı yanıltıp “hususan harice bakan cereyanlar,sizi tefrikaya atmasın;ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin…” hitabına masadak olarak,2005’te olduğu gibi, güneş gibi bir Nur Erkanı ve Erkanlarından cemaati ayırmağa çalışma gibi bir budalalığa düşüremesinler.
Son asrın müceddidi olarak kıyamete kadar hükmü, tasarrufu devam edecek Zat’ın,”Şah-ı Geylani gibi talebeleri olacak.” tabirine masadak talebesinin kemalatı, demagojilerle örtülmesi olayı.
Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey (R.A):”Üstadımız ne kadar tevazu’ yapsa, biz Üstadımızı o kadar yüksek biliriz.”buyuruyordu. Ve “Benim suçum,maddi-manevi terakkiyat ve kemalatıma alet yapmakmış.” gibi tabirler,tarizen bize derstir derdi.
“Onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor.” tabiri,bize bakıyor. İhlas Risalesinde: “Olsa olsa bir Üstadlık ortaya girer.” buyuruyor.
Nur Ağacının çekirdeği, son varis-i Nebi (A.S.M) Hazret-i Üstad(R.A)’dır.
Çekirdeksiz ağaç olur mu? Adetullah, O ağacı O çekirdeğe bina ediyor.
İmam-ı Ali (R.A):”Siz önce hak ve hakikati tahsil ediniz; sonra herkese ve her şeye o noktadan bakarsınız.” buyurdukları mana-yı harfi meselesidir intikal edilemiyor bazen.
Hak ve hakikat hesabına olmayarak, mana-yı ismiyle şahsa rabtolunması, Feto misalinde olduğu gibi, hakikattan udul ile saplantı hastalığı olur. Bu fikr-i sabit hastalığı denen illetin tıbta tedavi çaresi yok der doktorlar. Molla Ziyaeddin lahikasını okuyunuz.
Mutlak vekil manası; Nur’un çok ulvi ve çok ehemm ve sair tarzlara asla benzemeyen, hatta nev’i kendine has Kur’ani tarzının aynen muhafazası için, kendileri (Hazret-i Üstad) hesabına, belki tasarruflarında a’zami mazhar olarak vazifeli olan Nur Erkanları’dır.
Mesela: M.Sungur Ağabey için:
“Hayatım hayatınla devam edecek.” buyurmuşlar.
Bu keyfiyet,Hazret-i Üstad Bediüzzaman (R.A)’a has mümtaz ve serapa Kur’ani tarzının değişmeden devamına medar bir mazhariyettir.
Merhum Mustafa Sungur Ağabey(R.A): “Hazret-i Bedi’üzzaman, Risale-i Nur’u te’lif edip bırakıp çekip gitmiş değildir.” derken,o cerbezeli te’villere binaen, cemaati uyarmağa çalışıyordu.
Hazret-i Üstad (R.A) Nur Erkanlarına: “DÜŞMANLARINIZ CİN GİBİ, SİZ AHMAKSINIZ; İKİYÜZ DERECE AKLINIZ ZİYADE ÇALIŞMASI LAZIM” buyuruyorlar.
Ehl-i iman ne kadar ulvi hakikatlarla iştigal ile ihtisas, yani manevi terakkiye medar kudsi vazife ile iştigal ediyorlarsa,muarızları (ahıreti,dünyevi ihtiraslarla unutanlar),o nisbette plan-proje kurnazlıkları ile meşguller.
Bir gün Hazret-i Üstad (R.A),merhum Mustafa Sungur Ağabey’e (R.A):
“Rabbimden niyaz ettim; vefatımdan sonra da tasarrufum devam etmesi için; Elhamdülillah kabul etti.” buyurmuşlar.
Ve M.Sungur Ağabey(R.A):”Bundan sonraki hizmetim, himmetimle olacak.” buyurmuşlar.(Bedi’de)
Elhasıl: Ferdi ve cemati bütün ameli hüküm ve mes’elelerimizde, yani bizzat meşveretimizde dahi,hususan mesleki esas ve hükümlerde;KİTABİ imtisal,İHDİNASSIRATAL MÜSTEKIYM’i imtisal manasında olduğundan,Nur-u Kur’an’a sadakatımızın şe’nidir.
Zira: “Risale-i Nur,Kur’an’ın malıdır;mertebe-i Arşisinden gelmiştir.” buyuruyor Sırat-ı Müstekıyme tevafuku 998-999 mertebesinde olduğu,Sikke-i Gaybi’de beyan buyruluyor.
Hazret-i Üstad(R.A): “Hazret-i Mevlana(R.A)’ın  Mesnevi-i Şerifi,o güneşin elvan-ı seb’asından bir rengi aksettirmiştir; Risale-i Nur yedi rengi birden aksettirmiştir.”buyuruyor.
Hazret-i Üstad :”Sünnet-i Seniyeye tamamiyle ittiba’, ancak ehass-ül-ha’vassa müyesser olur. “buyuruyorlar.
Hazret-i Üstadımız(R.A) için evliyaullah: “Yazdığını yapacak, yaptığını yazacak.” buyurmuşlar.
“KİTAPLAR,İÇTİHATLAR KUR’AN’A AYİNE OLMALI; GÖLGE-VEKIL ISTEMEZ O ŞEMS-İ MU’CİZBEYAN”
Buyuruyorlar ki, Rasulullah(A.S.M)’ın  varis-i etemmi olan Necip ve Muazzez Üstadımız,hayatları boyunca Kur’an’a hizmetleri ve Kur’an-ı Azıymüşşan’ın manevi  tefsiri olan HAKİKAT-I İSLAMİYETİ cami te’liflerinde, en ulvi bir emel olarak,meslekleri bu esas,yani Kur’an ‘a,Rasulullah(A.S.M)’a ayinedarlıkta emsalsiz mertebededir.
Demek; Risale-i Nur, ASRIN DİMAĞINA KUR’AN’IN BİR DERSİ olarak, Kur’an’ın mertebe-i arşisinden nüzul edip ayinedar manevi bir tefsir-i Kur’an olduğu gibi;asrın tuğyan ve dalaletlerine meydan okuyarak,ortadan kaldırılmağa, deccalane bir dalaletle teşebbüs edilen HAKİKAT-I İSLAMİYETİ; en ulvi makamda ve SEB’AL-MESANİ külliyetinde ekmel bir tefsirle ortaya koyan Ferd-i Ferid-i Yekta Hazret-i Üstad Bediüzzaman Said Nursi (R.A),LEVLAKE LEVLAK’in ahlakına;Tarihçe-Hayat’ının şehadetiyle, ihlas-ı tamme ve a’zami takvası ile ayine olmuştur.
VESSELAMÜ ALA MENİTTEBEAL HÜDA.
Not: Bu meyanda bizzat Müdebbir-i A’zam Üstadımızın,istikbale dönük olarak serapa Kur’ani meslek-meşrebinin değişmeden,dejenere edilmeden devamı için bir tedbir mahiyetinde, İsa Abdülkadir imzalı lahikayı, baştan sona yeniden tanzim ettiklerini, Merhum Zübeyir Ağabey  ve Hüsnü Ağa-beyler ifade ettiler ve “Bu lahika bizzat Üstadımızın kalemidir; her yerde okuyun.” dediler.
Eyüp EKMEKÇİ

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: