Öğretmenler Ya Minarenin Başındadır Ya Kuyunun Dibinde!

Yazımıza Bediüzzaman Hazretlerinin öğretmenlerle alakalı bir mektubuyla başlayalım.

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

“Bu zamanda avam-ı mümininin itimad etmesi ve iman hakikatlerini terddüdsüz alması için öyle muallimler lazım ki; değil dünya menfaatlerini belki ahiret menfaatlerini dahi ehl-i imanın menfaat-i uhreviyesine feda ederek o ders-i imanide her cihetle şahsi faidelerini düşünmeyerek yalnız ve yalnız hakikatlara rıza-i ilahi, aşk-ı hakikat ve hikmet-i imaniyedeki şevk-i hak ve hakkaniyet için çalışsın. Ta her muhtaç, delilsiz kanaat edebilsin. ‘‘Bizi kandırıyor’’ demesin. Ve hakikat pek çok kuvvetli olduğunu ve hiçbir cihetle sarsılmadığını ve hiçbir şey’e alet olmadığını bilsin. Ta imanı kuvvetlensin ve ‘‘O ders ayn-i hakikatdir’’desin. O vesvese ve şüpheleri zail olsun.”

Evet mektubu dikkatle incelediğmizde çok önemli mesajlar ihtiva ettiğini görürüz. Öğretmenlerin hizmet için sadece dünya menfaatlerini değil ahiret menfaatlerini dahi feda etmeleri, Cenab-ı Allah ın rızası için görevlerini hakkaniyetle yerine getirmeleri gerektiği ifade edilmektedir.

Öğretmenler fedakar olmalı. Himmet ve hamiyet sahibi olmalı. Bu manada Risale-i Nurda himmetle ilgili altın harflerle yazılması gereken harika bir söz vardır.’’Bir adamın kıymeti himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyle küçük bir millettir. Kimin himmeti nefsi ise o insan değildir’’

Şimdi himmet ve hamiyetle alakalı bir iki güzel misal verelim. Hz. Peygamberin en yakın arkadaşı ve hicretteki yoldaşı Hz. Ebubekir, peygamberden aldığı şefkat dersiyle şöyle dua eder.’’Ya Rab, beni cehennemine al ve vücudumu orada öyle büyüt, öyle büyüt ki, ehl-i imana yer kalmasın.”

Fedakarlık ama ne fedakarlık…Biz ne derece fedakarız?..

Bir başka himmet ve hamiyet dersini Bediüzzaman verir.

‘‘Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adam mı zannediyorlar?

Ben cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim ahiretimi de…

Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin imanı namına

Bir Said değil, bin Said feda olsun!. Kur’anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa

Cenneti de istemem ; orası da bana zindan olur. Milletimin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.’’

‘‘…Oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim. Bendeki fıtri olan bu ziyade acımaklık ve şefkatle, binler Müslüman evlatlarının hatta masum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem o sırr-ı şefkatle hissediyorum. Hususi bir hanem yoktur ki fikrimi yalnız ona hasredeyim. Belki bu memleket ile ve belki alem-i islamın kıt’asıyla hanem gibi hamiyet-i İslamiye noktasında alakadarım.

Ve o iki büyük hanedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve fıraklarıyla mahzun oluyorum.’’

Bediüzzaman Hazretleri kendisini ziyarete gelenleri kabul etmez, ancak öğretmenleri kabul eder.

Kendisini ziyarete gelen öğrencilere öğretmen olmalarını tavsiye eder. Öğretmenlik mesleğinin ehemmiyetiyle alakalı ‘‘öğretmenler ya minarenin başındadır ya kuyunun dibinde.’’ demekle öğretmenlerin ne derece önemli bir vazifeleri olduğu mesajını verir.

Talebelerinden bazıları öğretmendir. Mustafa Sungur hayatta olan talebelerindendir.

Mustafa Sungur Bediüzzamanın öğretmenlere çok önem verdiğini ifade eder.

Bediüzzaman çocuk terbiyesine de çok önem verir. Hatta bir sözünde’’Bu zamanda çocuk terbiyesinin ebeveynlerden çok öğretmenlere verildiğini” ifade eder.

Evet Cenab-ı Allah ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Adem(A.S),yarattığında eşyanın isimlerini ilk olarak kendisi öğretmiştir. Sonra bütün peygamberleri milletlerine birer öğretmen olarak görevlendirmiştir.

Madem öğretmenlik böyle kutsal bir meslek o halde her öğretmen dersini en güzel şekilde anlatmalı, mesleğini en güzel şekilde icra etmelidir. Bir yandan müspet ilimleri öğretirken öbür yandan her öğrencinin kendisine, ailesine ve vatanına faydalı bir fert olması için gayret içinde olmalıdır.

Ümit ederiz ki; bu milletin bağrından çıkan öğretmenler madde ile manayı birleştirerek bu aziz milleti tekrar o şeametli eski günlerine getirir…

Kaynak: Tefekkür Dergisi, Sayı:9