Okumanın ‘EAZB’si

‘Okumak’ diye başlayalım sözümüze.

Maksadımız sadece sözlük anlamıyla değil; hayata ‘dikkat’le bakmaya yönelik.

Evet, varlık âleminin bir parçası olarak çevremizde şâhid olduğumuz eşya (varlıklar) ve hadiselerin ne anlama geldiği, bizlere ne demek istediğini düşünerek okumak.

Eşya ve hadiseler vurgusunu özellikle yapıyoruz. Çünkü şâhit olduğumuz her bir şeyin ve olayın fısıldadığı özel bir dili olduğunu biliyoruz.

Her sabah doğan güneşin bize bir şeyler demesi gibi. Açan çiçeğin, esen rüzgârın…

cicekVe yine başımıza gelen her bir hadisenin..

Zira âlemde boşluk yok, abesiyetse hiç yok..

Mümkün mü sıradanlık, mümkün mü âdet yerini bulsun diye olma, mümkün mü anlamsız, kendi kendine olma..

Madem böyle, hayat okunmaya değerdir. İşte bu okumayı, ‘E A Z B’ formülü ile özetleyeceğiz. Yani: Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın isimleri ekseninde bir okuma.

Evet, her bir eşya ve hadise, soyut anlamda ânını yaşamaz. Diğer bir tabirle, mesela elimize aldığımız bir meyveyi, o anki hali ile okumaya kalkarsak, bize vereceği mesajı yakalamamız mümkün olmayacaktır.

Oysa o meyvenin evveline gidildiğinde bir tohum karşılar ‘okuyucu’sunu.

Yani tabiri diğerle ağacın programını ve fihristesini ve planını taşıyan bir kutucuk; onun başlangıçtaki ince ince gelir-gider, giriş-çıkış düzenini sağlayan bir makine; o meyveye lâzım olan şeyleri ve bilgileri taşıyan bir tezgâh…

Ve de hayat defterinin kutucukları…

 Öncesinde de toprak altında içi hummalı bir faaliyet alanı, kimyevi reaksiyonlarla devam eden bir hayat faaliyeti.

Ardından hayata bir adım mesabesinde fide.

Ve uzun bir ağaç olma serüveniyle birlikte ve başkaları için kendini feda etme anlamında diğerkâmlık örneği olarak elimizdeki meyve…

Ahiri ise pek anlamlı; bitki olarak en basit hayat mertebesinde iken, insanın bedeninde en yüksek hayat derecesine yükseliş..

Başka bir ihtimalde ezik, büzük, çürümüş haliyle toprağa dönüş.

Yani biraz önce iştahla elimize aldığımız o meyvenin Evvel ismiyle başlayan ve Âhir ismiyle sonuçlanan bu yolculuğu ile okuyucusuna kazandırdığı farklı, ama bir o kadar da mânidar süreç…

Bir de diğer isimler var. Zâhiri, yani dışı, süslü bir elbise mesabesinde renk, doku, koku, kısaca sanatla bezeli görüntüsü ve ayrıca bâtınına, yani içine gizlenmiş, nazlı mı nazlı hakikatler neler fısıldıyor okuyana acaba?

Bunları okuyabilmek göz ister, gönül ister.

Belki de yerine göre uzmanlık.

Nasıl mı?

Epikarp adı verilen en dıştaki koruyucu kabuklarının bir mesajı var insana. Yani sıradan ve öylesine yapılmış değil, vazifeli…

Bu kabukta, içerisinde yer alan bitkinin yağ bezleri ve pigmentleri sayesinde etrafına renk ve koku saçarak tozlaşmayı sağlayacak böcekleri bitkiye doğru çekme özelliği var…

Barındırdığı bol miktarda vitaminleri var…

Daha da önemlisi, rahmet hazinelerinden zaman ve zemine uygun sunumuyla süzülüp gelmesi… Diğer bir tabirle mevsim şartlarına göre vitamin deposu olma özelliği; yine coğrafi şartlara, yani misafirlerinin ihtiyacına uygun yapılma hali.

Gördüğümüz, bildiğimiz bu meyveler farklı bir bakışla, yani okumayla çok değişik anlamları verebilirler bize…

Örnek mi?

Yeryüzünün hemen her tarafında değişik tarz ve şekillerde yüzbinlerce bitki ve ağaç türleri, birer maddi âyet ve delildirler; yaratıcılarının ilmini, iradesini ve kudretini gösterirler…

Bu eserler, güzel ve süslü yaratılmalarıyla, sanatkârlarının birliğini dile getiren bir tehlil ve tevhid meclisi, bir zikir ve şükür halkasıdırlar.

Ağaçlar ve dallar, Hakîm ve Rahîm olan Allah’ın, canlılara perde arkasından uzattığı nimetlerini taktığı ip ve şeritlerdir.

Kavun, karpuz, nar gibi meyveler; ince bir ipe takılıp gönderilen kudret konserveleridir.

Hurma ağacı ve asma; şeker fabrikası ya da ballı bir şurup makinesidir. Üzüm taneleri de şekerli şurup torbalarıdır.

Hindistan cevizi de bir süt kutusu gibidir.

Ve de gıda olmanın ötesinde, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin tecelli ettiği sanat harikalarıdır o ağaçlar ve meyveler.

Evet, bir meyveye ‘EAZB’ (Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın isimleri açısından) okuma niyetiyle bakıldığında, o meyvenin daha anlamlı olduğu görülecektir.

Meyve deyip geçmemeli. Meyvenin hakikati, o ağacın şekil, hâl ve özelliklerini bildiren bir tarif edici; ağacının görevlerini, faydalarını ve özelliklerini bildiren bir açıklayıcı; o meyvenin içinde bulunan çekirdekleri ile o ağacın benzerini ve gelecek neslini taşıyan bir özet…

Daha mı?

Evet, bir meyve ile başladık okumaya, daha hadiselere adım atamadık…

Doç. Dr. Cüneyt Eren / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: