Ölümden korkmaktan çok imanla ölmeye gayret edelim

Muhterem kardeşlerim; imanı şüphelerden kurtarmak her insan için geçerlidir, ama müslüman için o mesele en mühim meseledir, imanını şüphelerden temizleyip, takviye etmektir. Düşünün, bugün İzmir’in bir ilçesinde zelzele olmuş. Medyanın haberlerinden insanlardan kim ölmüş, kaç kişi ölmüş, ya yıkılan binalardakiler hepsi ölseydi çok büyük zarar olurdu haberleri. O öyledir, ama Allah korusun o ölüm imansızlar için, pek fark etmez ölümüne ne sebep olursa olsun, ölümden sonra onun yeri cehennemdir. Fakat imanı olup günaha boğulanlar için ölüm, günah borçlarını cehennemde yanmakla ödemeye onu ölüm götürür.

Fakat imanlı öleni hiç acımamak lazım. İnşaat kazasında da ölseler manen şehid olurlar. Ölen müslüman için, en çok sevdiği Allah’ına kavuşmağa sebeptir. Onu acımak şöyle dursun, dünyanın sıkıcı dertlerinden kurtulup sonu olmayan bir mutluluk yeri olan cennete ve onun ötesinde, o en çok sevdiği Allahına kavuşmağa, Allah ile görüşmeğe gitmiştir.

Bir koyununu, bir ineğini kaybetsen, onu bulmak için oraya buraya komşu köylere onları bulmak için, ailece seferber olursun. Çünkü insan her zaman menfaatini elinden kaçırmamak için koşar. Peki imanımızı kaybetmemek için nasıl bir gayret gösteriyoruz? Bunu düşünmek lazım değil mi? Ateistlerin sözüne inanıp belki öldükten sonra diriliş yoktur. Diyebiliyorsun. Peki ya varsa? Ki biz onun varlığı hakkında her tarafta var olan delilleri gösterebiliriz.

Evet tehlikelerden kurtulmak için biz tedbirimizi alacağız. Fakat; Allahın kaderini değiştiremeyeceğiz, ne ise o olur. Eğer bizim kaderimizde, zelzelelerin neticesinde enkaz altında kalmak varsa, bundan kurtulamayız. Çünkü bu bizim alın yazımızdır. Zelzeleden yıkılan binanın enkazından kurtulduk; ama araba kazasından, ondan çok daha kötü duruma düşebiliriz.

Acaba bize düşen, maddi vücudumuzu kurtarmaktan, daha çok manevi ruhumuzu kurtarmak için uğraşmak koşma gayreti içerisinde olmamız lazım değil mi? Çünkü maddi vücut kurtarmak, insanı bu yalan geçici dünyada bir kaç gün yaşamayı temin eder. Halbuki manevi hayatı kurtarmak için İmanını takviye etmeye çalışmak, sonu olmayan öteki alemdeki Hayatını kurtarmış olursun. Orada, hem sonu olmayan bir cehennem azabından kurtulmuş olursun. Hem de o iman mutluluğu sonu olmayan bir cenneti sana kazandırır.

Müslüman’ı en çok rahatsız etmesi lazım olan dine ters hareketli insanları gördüğünün etkisinin altına kaldığı zamandır. Yaşadığımız devrin tesiri ile insanların çoğu rayından çıkmış tren gibi yollarından çıkmışlar. Yani bilmiyorlar niye üzülsünler, neden sevinsinler. Spikerler ve diğer Allaha karşı vazifesini bırakanlar: Bu deprem, sel, ve fırtına. Bunlar neden oluyorlar. Bunların önleri kesilemez mi diyorlar? Zavallılar bilmiyor ki onları biz hak ediyoruz. Peygamberimize a.s.m. haber veriyorlar: “Filan yerde deprem oldu diyorlar. Peygamberimiz a.s.m. onlara: Oradakiler namaz kılmıyorlar mı diyor” Gördünüz mü afetler ne sebepten oluyormuş.

Vatandaşlarımızı en az %60 Allahın emirlerini yapmıyor erkekler namaz kılmıyor. Hanımlar da ne namaz var hiç çekinmeden, cehennemden korkmadan, kâfirlerin hanımlarından beter yarım çıplak gezebiliyorlar. Bunların Osmanlı devrinde alınan din terbiyesi terk etmelerinin sebebi. İnönü devrinde dinimize indirilen darbeler neticesinde halkımız bu hali almıştır. Ben 1965 senesinde teyzemi ziyaret etmek için İzmire gitmiştim. İkindi namazımı kılmaya camiye gittim. cemaat 3 kişiydik. Camiden çıkınca imam başına bir fötr takınca yıldızlarım söner gibi kahroldum.

İşte o devirlerin dini yasakları halkımız çok çeşit afetleri hak ediyor. Afetlerden bahsettik memleketimiz düçar olan afetlerden bir tanesi de orman yangınları. Bunlar memleketimize büyük zarara sebep. Ama yangınların çıkması, hata ile ateş yakanlar, olsa da çok azdır. O yangınları çıkaranlar çoğuna anarşistler sebeptir. Bu yangın felaketlerini biz tesadüfe vermeyelim. İnşaallah devletimiz onların önlerini kesme çaresini bulur. Biz vatan hainlerine Allah cezalarını versin diyelim.

Hiç düşünmeden yaşıyoruz. Allah’ımız biz insanları bütün mahlukatın üstüne çıkarıp, en şerefli mahluk olarak yaratmış. Tıp ne kadar ilerlerse ilerlesin vücudumuzun aza ve duygularında hiç birini yapamazlar. Bu insan kendi kendine mi oldu. Hatta doktorları da onların akıllarına o pis sperm hücresine sığıştırmış. Burnumuz aldığı kokuların çok çeşitlerini fark ediyor. Kulaklarımız hakeza bu ses inek sesi, sinek sesi, kardeşinin sesi, annenin sesi babanın sesi her sese damgayı vurur. Göz de hakeza her renkleri tanır. İlim dünyası diyor elimizin baş parmağı olmasaydı teknik gelişme %10 düşerdi. Bunları o sperm içerisinde Allahtan başka kim koymuş olabilir? Bunlar kendi kendine mi oldu?

Bir ara bir şeyler satın almak için bir mağazaya gittim. Mağazada benim alacağım bölümdeki adam, bana malı vermek için çok uğraşıyor. Bundan ona küstüm ve onun elinden tutup, ona namaz kılıyor musun dedim. O bana daha önce kılıyordum şimdi kılamıyorum. Ben ona Allah tarafından uyanık iken değil, üç gece rüyanda peşi peşine bir melek vasıtasıyla sana namaz kılacak mısın yoksa gözlerini alırım dese ondan sonra namaz kılar mısın dedim? O bana bilmiyorum dedi. Yanında olan biri kılar kılar, kılmamasına imkân var mı dedi. Gözsüz yaşanır mı ki? Öbür yandan açık saçık bir hanım laflarımı işitince ağlamaya başladı.

Gördünüz mü? Unutmayalım ki Allah kudreti ile namaz kılmayanlar dışarı çıkınca başlarına gökten taş düşse namaz kılmayan kalır mı? Asla kalmaz. Fakat burada imtihandayız ceza ve mükafat yeri ahirette. Orada cezamızı da, mükâfatımızı da alacağız. Aman kardeşler Allahın emirlerini yapmayı ihmal etmeyelim. Dikkatlı olalım.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır