On İki İmam Üzerine

*On iki imam meselesine gelince, Emevi ve Abbasilerin kimi mezalimini reddetmemekle birlikte ne on iki imam diye bir gerçek, ne de bir silsile vardır. Böyle bir silsilenin olmaması on ikinci imamın doğmamasıyla kanıtlanmıştır. Onun ötesinde Hazreti Hasan ve diğer Ehl-i Beyt önderleriyle ilgili zehirlenme iddiaları varsa da, en azından bir kısmıyla ilgili iddialar şüphelerden uzak değildir. Bir blok ve silsile olarak on iki imam tezi bir Şii tezviratıdır.

Ortadoğu

*Son sıralarda Ortadoğu’nun bataklık olduğuna dair genel bir kanaat var. Bu yeni temcit pilavı aslında Türk basınının içine düşmüş olduğu şizofrenin veya kutuplaşmanın getirdiği basit bir kurnazlık veya kaypaklık girişimi.

*Aslında Ortadoğu bataklığı meselesi basit. İbni Haldun, Muhammed Gazali ve Bediüzzaman’ın dediği gibi Şarklılar ve Araplar ancak din yoluyla ıslah olurlar. İsrail namına tabii mecra kapatılmaz ve millet dininin yolunu bulursa her şey güllük gülistanlık olur. Yoksa Tih Çölünde ve yolunda zaman ve mekânın bataklığına saplanmamız kaçınılmazdır.

*Bölge Birinci Dünya Savaşından sonra iğreti olarak şekillendirildi. Onun sancıları yaşanıyor. Bu şekillendirmede en iğreti unsurlardan birisi İsrail‘dir. Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan düzen Arap Baharı ile birlikte miadını doldurdu. Batılılar IŞİD ve benzeri bahanelerle eski yapıyı yeniden tahkim etmeye çalışıyorlar. Batılıların deyimiyle ‘yeni şişede eski şarap’ aranıyor.

*Ortadoğu’da bir asırdır uydurulmuş zaferler ve çalıntı devrimlerle yaşıyoruz. Demek ki zaferler bazı projelerin geçişi için kullanılmıştır.

*Bölgenin yaşadığı felaketler zincirinin elbette milatları var. Üç büyük felaketten bahsedebiliriz. Bunlardan birisi İsrail’in kurulmasıdır. İkincisi, İran’ın sekter karakterli meş’um devrimidir. Üçüncüsü de bölgeyi zayıflatan Amerikan müdahaleleridir.

*Bölgede çözüm yerine sorun üreten birçok İsrail vardır. Bugünkü Sisi rejimi ve Körfezdeki bazı ülkeler ikinci İsrail’i temsil ediyorlar. Abdullah Fehd Nefisi bunlardan birisinin ismini söylemişti: BAE. Bölgenin asıl büyük tehlikesi ise İran‘dır.

*ABD’nin Körfez’e asker çıkarmasının iki farklı yansıması ve sonucu olmuştur. Biri ifrat, diğeri tefrit olan bu iki ifrazattan birisi Kaide veya Üsame Bin Ladin hareketi olmuştur. İkincisi ise, tam zıddı olan cami hareketidir.

*Kimileri Ortadoğu’yu bataklık olarak değerlendiriyor ve bulaşmamamız gerektiğini telkin ediyor. Aslında bu suret-i haktan görünen dostlarımız, bizim rolümüzü kıskanan gizli düşmanlarımızdır.

*Yumuşak gücün sonuna geldik. Araçlarımız veya vekâlet araçlarımız potansiyel olarak duruyor. Türkiye bunları aktif hale getiremiyor. Mevcut sistem veya yapı önünü tıkıyor; fırsatları değerlendirmeye ve meydan okumaları savmaya imkân vermiyor. Bölgedeki çatırdamalar da, kendimizi ve sistemimizi gözden geçirmeye itecek. Zorlu ama kaçınılmaz bir sürecin başındayız. Ortadoğu’da yaşamak istemeyenler başka bir gezegene taşınabilir ve Mars’a yolculuğu deneyebilirler. Şimdiden uzay yolculuğu biletleri satılmaya başladı bile. Biz burada kalıyoruz. Ve yaşadığımız yerin hakkını da vereceğiz. Bataklık edebiyatı yapanlara da bir çift sözümüz olacak: Ya bataklık bizi yutacak ya da bataklığı gülistan haline çevireceğiz. Ya devlet başa ya kuzgun leşe!

*Bölge üzerinde iki hesap var. Bunlardan birisi Batılıların, İran ve İsrail’in yaklaşımı yani bölgenin un ufak hale getirilmesidir. Müslümanların toparlanmasına imkân vermeden bölgede kartların yeniden karılmasıdır. Dışarıya ulaşamadan sınırları içinde başının bir kez daha ezilmesidir. Öteki tez ise, bütünleşme projesidir. Osmanlı, bütünleşme projesidir. Lakin Osmanlıcılık bugünün şartlarına kifayet etmez. Biz daha geniş bir bütünleşmeyi yeğliyoruz. Araplar ve Türklerin bu küresel ortaklıkta çelik çekirdeği temsil edecektir.

*Yavuz dönemindeki gibi bölge İsrail ve Safevi işgalinden kurtarıcısını aranıyor. Bu da Osmanlı ruhunun dirilmesidir. Yavuz’un Safevi ve Portekizlilere karşı hamlesi gibi günümüzde de iki uçlu bir düşman vardır. Yeni Safevi gailesi ve İsrail. İkisi de birbirinden beslenmektedir.

*Suriye ve Mısır’ı saymazsak bile Putin, Körfez ülkelerine kanca atmaktadır. Dolayısıyla bölgesel ilişikler kimsenin tahmin edemeyeceği bir seyir takip ediyor. Güney Sudan’da olduğu gibi petrol olsa bile, yeni kurulan ülkelerin başarısız devlet olma ihtimalleri de çok yüksektir. Kargaşa ortamı giderek büyüyor. ABD ve yerli liderlerin vaktiyle attığı zehirli tohumlar yeşeriyor ve acı meyvesini veriyor.

*Bölgenin istikrarsızlaşmasının temel nedeni İsrail olmuştur. Diğer tehlikelerin oluşmasında onun rolü büyüktür. Hem Nasır ve hem de Arap ırkçılığının aktif olmasında İsrail’in rolü büyük ve mühimdir. Keza Ayetullah Humeyni’nin hareketine zemin hazırlamış ve meşruiyetine veya bahanesine katkı sunmuştur.

*Bölgeyi sallayan ikinci rüzgâr ise Nasırcılık dalgası olmuştur. Bu dalga Mısır ve Arap ülkelerinin tarihi zeminlerine yabancılaşmasına neden olmuştur. Arap milliyetçiliğini köpürterek Arap dünyasının felaketi olmuş ve böğründe onulmaz yaralar açmıştır.

*Bölgede istikrarsızlık amili üçüncü dalga ise Humeyni ve devrimi olmuştur. Bölgesel liderlik peşinde gezen herkes Filistin meselesini kendisine binek yapmıştır. Humeyni de Nasır’ın izinden gitmiştir. Nasır milliyetçiliği yayarken, Humeyni de Şiiliği kendisine alet etmiştir. Sönmüş kavgaları yeniden aktüel hale getirmiş ve canlandırmıştır.

 *Ortadoğu, yüz yıldır çalınan devrimlere sahne olmaktadır.

*Bölgede Türkiye’yi de alakadar eden iki eğilimin öne çıktığı görülüyor. Bunlardan birisi Katar gibi ülkelerin Arapça deyimle ‘tarvid’ edilmeleri yani ehlileştirilmeleridir. ABD’nin de onayladığı konsepte geri döndürülmeleridir. Zaten Katar Emiri Hamd da bu yüzden makamını oğlu Temim’e devretmek zorunda kalmıştır. İkincisi ise bölgede ve uluslar arası alanda Esat rejimiyle alakalı olarak te’hil/siyasi rehabilitasyon sürecinin başlatılmasıdır. Bundan dolayı insiyatif muhalefetten Esat rejimine geçmiştir. Uluslararası camiayı muhaliflere karşı işbirliğine çağırıyor. Bu süreçte Esat rejimi rehabilite edilerek Katar’ın hizaya getirilmesi ve evcilleştirilmesi amaçlanıyor. Bölgede tam da Faysal Kasım’ın sunduğu İtticah el muakis programını hatırlatan bir ters açı veya zıt istikamet, akım hali yaşanmaktadır.

*11 Eylül itibarıyla ABD bölgede bir kaos ortamı oluşturmak istedi. Ardından Büyük Ortadoğu Projesi adını vermiş olduğu proje ile birlikte bu kaostan bir düzen çıkarmaya yeltenmiştir. Bununla birlikte bölgede bu projeye yönelik olarak karşılaştığı direnç BOP’un oluşumuna imkân vermemiştir. 2004 ile 2005 yılında pazarlanan BOP projesi kuvveden fiile çıkmadan çökmüştür. Türkiye’de ise sürekli olarak mesele temcit pilavı gibi canlı tutulmuş, muhalefetin iktidarı suçlama araçlarından birisine dönmüştür. Siyasi bir kör dövüşü aracı haline gelmiştir.

*Kısaca 11 Eylül’den sonra ABD Condeleezza Rice’nı öngördüğü gibi bir kaos ortamı meydana getirdi. Ardından BOP’u masaya koydu. Lakin bölgesel direnç BOP’u masadan indirdi. Halkın iradesine dayalı Arap Baharında ise süreci bilahare kaos ortamına sevk ettiler. Amaçları ne? Arap Baharının yüzeye çıkardığı İslami kesimleri bastırarak ardından BOP düzenine benzer bir düzeni ortaya koymak. Kısaca İsrail ve ABD’yi yeniden bölgenin efendisi yapmaktır. Arapları İslam şemsiyesi yerine İsrail şemsiyesi altına almaktır. 11 Eylül’den sonra kaos öngören Batı düzene geçememiştir. Arap Baharı sürecinde ise Mısır’da olduğu gibi darbelere arka çıkarak Suriye’deki gibi muhalifleri köstekleyerek bölgeyi kaosa sürüklemiştir. Bunu siyasi amaçları için yapmıştır.

*Bölgeyi kaosla yorarak ardından kendi düzenini dayatmak istemektedir. Bu nedenle de Obama yönetiminin sözcüleri IŞİD’e karşı açılan savaşın ucu açık olduğunu ortaya koyuyorlar. Elioth Abrams gibiler bu savaşın Soğuk Savaş dönemine denk geleceğini tahmin ediyorlar. 45 yıl kadar sürebileceğini öngörüyorlar. Bu nedenle Obama’nın acelesi yok hatta bir hedefi olup olmadığı soruluyor. Elbette bir hedefi var. Bu da kaos üzerinden bölgeyi yormak ve İsrail ve ABD iradesine teslime hazır hale getirmektir. ABD kaos ve kör dövüşünü planlamaktadır. IŞİD’in zuhuruna ve palazlanmasına bu nedenle müsaade etmişler veya seyirci kalmışlardır. Bu hem Esat’ın meşruiyetini sağlayacak hem de Batı’nın bölgeye yeniden salınmasına imkân verecektir.

*ABD Arap Baharına seyirci kalarak hatta darbeleri, zorbaları destekleyerek ve IŞİD’e karşı operasyonlarında da ağırdan alarak kendisine göre bölgeyi Amerikan şartlarını kabul edeceği bir vasata sürüklemek istiyor. Bölgede yaşanan toz dumanın nedeni budur. Bölgede müzmin temel meseleleri hallederek değil de, bu müzmin meselelere yönelik öfkeyi söndürerek bölgeyi denetimi altına almayı hedeflemektedir

*Medine kuşatmasına benzer küresel bir Ahzap kuşatmasıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Uçağını alan Ortadoğu’yu bombalamaya koşuyor. Ortadoğu’yu silahlarının ve uçaklarının ve füzelerinin deneme tahtası yaptılar. Müslümanlar ise zilletin en katmerlisini yaşıyorlar.

*Şimdi Batılılar bölgede Şiilerle ve Kürtlere özel bir önem veriyorlar. Suriye meselesini Kobani meselesine indirgediler. Dolayısıyla bölge Şiiler ve Kürtler manivelasıyla yeniden dizayn ediliyor veya kurgulanıyor. Bunun için de yeni Lawrance’lere ihtiyaç var. Birinci Dünya Savaşının paylaşımı sırasında Arap veya Arabistanlı Lawrance’den bahsediliyordu. Şimdi devreye ‘Kürt Lawrance’ler giriyor. Yeni paylaşım döneminin eşiğinde ‘Arap Lawrance’lerin yerini ‘Kürt veya Kürtçü Lawrance’ler alıyor.

*Ortadoğu üç fitne çemberi tarafından kuşatıldı. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra üç felaket art arda patlak verdi. Bunlardan ilki 1948 yılında kurulan İsrail devleti idi. İkincisi ise 11 Şubat 1979 yılında İran Devrimi oldu. Bu devrim ABD’ye büyük şeytan lakabı atfetse de fiiliyatta bölgeye müdahalelerinde onun önünü açtı. Üçüncü felaket ve fitne ise bölgenin geçirdiği ve geçirmekte olduğu Amerikan müdahaleleridir.

*Bölgeyi kasıp kavuran birkaç temel tehlike var. Bunlardan birisi sekterizmi temsil eden İran, IŞİD ve İsrail belasıdır. İkincisi de seküler Şuubiye akımını temsil eden Kürt yayılmacılığıdır.

*ABD, birincisi Kuveyt işgali ikincisi de mevhum kitle imha silahları üzerinden Saddam ve doğrusu bölgeye karşı iki defa hamle yaparak, harekete geçerek pandoranın kutusunu açmıştır. Şimdi Obama IŞİD üzerinden üçüncüsünü tasarlıyor. İran gibi yerel ve bölgesel şeytanlar da bu büyük şeytanın açmış olduğu çığıra veya koroya ortak oluyorlar. Türkiye’yi de alet etmek istiyorlar.

*Prof. Jeffrey Sachs dışarıdan mıncıklama ve parmak sokmaların bedelinin büyük olduğunu ifade etmektedir. İç dengeleri sürekli olarak bozmakta ve uzlaşma iklim ve zeminini berhava etmektedir. Bölgedeki güçlerin potansiyeli bellidir. Kendi başlarına kalsalar uzlaşmak zorunda kalacaklardır. Dış kaşımalarla birlikte bu dengeler bozulmakta ve uzlaşma zemini de kaybolmaktadır. Dış parmaklarla ve kurcalamalarla birlikte uzlaşmanın yerini kazanma hırsı almaktadır. Son sıralarda IŞİD üzerinden İran ve ortaklarının ABD’nin potansiyel ortakları haline gelmelerinin başka bir izahı var mıdır? ABD bölgeden elini çekmeli ya da 2003’ten sonra olduğundan daha keskin bir biçimde bölge ile birlikte cehenneme yuvarlanmalıdır. Arap Baharı sonrasında; Bush’dan Obama’ya, bölgenin gerçek düşmanın bir kez daha ABD olduğu ortaya çıkmıştır. ABD bizi kandırmaya çalışsa da biz kendimizi kandırmayalım.

*Bölge, Türkiye’nin kendisini ve politikalarını değiştirmesini bekliyor. Faraza Suriyeli muhalifler rejimi devirseler bile orada bu dağınık yapılarıyla otorite tesis etmeleri mümkün değildir. Türkiye gibi bir güç onlara rehberlik etmeksizin, sahili selamete çıkmaları hayaldir. Yoksa mesele Afganistan gibi uzayarak, bataklığa dönüşecektir. Bataklıktan çıkmak için usta eli gerekiyor. Bu usta eli de Haçlılar tarihi uzmanı Süheyl Zekkar, Türkler olarak tanımlıyor. Bölge ustasının elini bekliyor.

*The Guardian yazarlarından George Monbiot neden IŞİD ile yetindiklerini Batı olarak İslam dünyasını dümdüz etmediklerini, altını üstüne getirmediklerini soruyor. George Monbiot bu sözleriyle Batılıların İslam dünyasına yönelik olarak açtıkları savaşın hem hedefini hem de imkânsızlığını, anlamsızlığını ortaya koyuyor (The Guardian, Tuesday 30 September 2014 19.26 BST ).

*Müslümanların bölgede yaşadığı çifte kavrulmanın nedenlerinden birisi petrol diğeri de İsrail. Bin Ladin’i takip etmekle görevlendirilen CIA ekibin başında bulunan CIA uzmanlarından Michael Scheuer yaraya parmak basıyor ve Ortadoğu’da savaşların nedeninin Amerikan askeri müdahaleleri olduğunu ifade etmiştir. Bunu da iki meseleye irca etmiştir. Petrol ve İsrail. Bunun çözümünü de gösteriyor ve teklif ediyor. Petrolden ve İsrail’den vazgeçmek. Daha doğrusu petrol konusunda kendi kendine yeterli hale gelmek ve Arap tiranlarıyla, zorbalarıyla bağları koparmak. Teklifinin ikinci şıkkında ise İsrail’i kendi haline bırakmak ve İsrail devletiyle bütün bağları kesmek var.

*Tarık Aziz’in deyimiyle ABD’nin bölgedeki hedefleri petrol rezervleri üzerinde hakimiyet kurmak, İsrail’in güvenliğini temin etmek ve bölge üzerinden 21’inci yüzyılı da Amerikan yüzyılı olarak tasarlamaktır. İran devrimi çıkardığı bölgesel savaşlarla bu hedeflere yaklaşmasına hizmet etmiştir. İsrail’in güvenliğiyle petrol bölgelerinin denetimi aynı planın bir parçasıdır. Müslümanları birbirine düşürmek ve kırdırmak da bunun yöntemlerinden birisidir. Böl-yönet politikası..

*ABD geçmişte ve günümüzde Arap ülkelerini İsrail’e yanaşmaları yönünde teşvik etmektedir. Şimdi ise buna İran da eklenmiştir. Obama yönetimi Körfez’deki ortaklarını İran ve Şii dünyaya açılmaları konusunda uyarıyor ve dönemin İran’a açılma dönemi olduğunu ihtar ediyor.

*George Walker Bush İsrail ile Arapları Amerikan şemsiyesi altında buluşturmak için BOP projesini ortaya atmıştı. Aslında bu 1993 yılında Şimon Peres’in ortaya atmış olduğu Yeni Ortadoğu vizyonunun revize edilmiş halidir. Şimon Peres’ten önce de bazı Yahudi düşünürler ve siyasetçiler İsrail inisiyatifi altında Araplarla ortak bir Ortadoğu çatısı tasavvur etmişlerdi. Bu revizyonda Arap-İsrail ortaklığına Amerikan çatısı giydirilmektedir. Obama biraz daha ileri giderek BOP’a bir de Şii Ortadoğu Projesini eklemek istiyor. İran kendisinden başka bölgede tam 4 Sünni ülkeyi kontrol ediyor. Obama’nın gıkı bile çıkmıyor. 

*BOP gerçekleşmedi ama Şii Ortadoğu Projesi ( ŞOP) tekemmüle doğru hızlı bir biçimde ilerliyor..Zira yerel Şiiler İran ile ABD’nin beşinci kolu haline gelmiş bulunuyorlar. Ayrıca 11 Eylül’den itibaren Amerikalılar Sünni rejimleri ve devletleri yıkarken kalanını da bloke ederken, Şiilerin önünü açmıştır. Şimdi bunu aleniyete döküyor. Sünniler terörle suçlanırken, bu zeminde küresel bir kampanyaya maruz kalırken Şiiler ile İsrail, ABD ile İran arasında dalaş, verbatim düzeye yani sözel alana münhasır kalmaktadır. ABD İslam dünyasında azınlık olan Şiilere çalışırken Sünnilerden de bu yönde aktif katkı bekliyor! Onları Şii Ortadoğu Projesinin bekçisi haline getirmek istiyor. İran-ABD ortaklığı dünyanın tek Harici ülkesi olan Umman Sultanlığı üzerinden yol alıyor. Jeo Biden bizim Sünnilik yaptığımızı hatta IŞİD’in güçlenmesine katkı sunduğumuzu söylüyor. Kendisini Katolik bir Siyonist ilan eden bu bedbaht adam, İsrail ile Arapların birbirlerine düşman olmadıklarını, aksine ortada IŞİD gibi ortak bir düşmanları olduğunu telkin ediyor. İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman da İsrail ile Arapların düşman olmadıklarını aksine ortak düşmanın aşırı İslamcılar olduğunu savunuyor. Fiiliyatta bu rotada işliyor. Şii-Sünni ittifak çatısı noktasında da Obama idaresi benzeri düşünüyor.

*ABD bölgeyi IŞİD üzerinden dizayn etmek istiyor. Sünnileri, Şiileri, Arapları Yahudileri birbirine karmak ve karıştırmak istiyor. Sanki kendi başarmış gibi Ortadoğu’da da Yahudiler, Müslümanlar, Şiiler ve Sünniler arasında melting pot (kaynaştırma potası) rolü oynamak istiyor.

*Bölgede iki fiili bir de potansiyel proje var. Fiili projelerden birisi Perslerin imparatorluk projesidir. Taliban ve Saddam Hüseyin sayesinde çevresine yayılamayan bu proje, Amerikalıların iki duvarı yıkmasıyla birlikte yayılma imkanına kavuşmuştur. 11 Eylül, bölgede Şii -Pers imparatorluğunun dirilmesine vesile olan aşamalardan birisi haline gelmiştir. Amerikan müdahaleleri örtülü bir biçimde Şii imparatorluğu projesinin önünü açmıştır. 11 Eylül süreciyle birlikte yeni Pers imparatorluğu projesinin önünde şark ve garp kapılarındaki engeller bertaraf edilmiştir. Ardından gelen Arap Baharının tersyüz edilmesiyle birlikte zayıflayan yapı ve zemin İran’ın uzanmasına ve yayılmasına vesile olmuştur. Bütün gelişmeler Pers projesini pekiştirmiştir. Amerikalılar önündeki engelleri birer ikişer kaldırmıştır. 8 yıl savaşa rağmen bir milim ilerleyemeyen, çakılıp kalan İran projesi, 11 Eylül’den sonra demir almış, inkişaf etmiş ve yayılmıştır. Bunda da Arap dünyasının arkaik rejimleriyle birlikte ABD’nin tutumu etkili olmuştur.

*Amerikalılar İngilizlerden kalma bir refleksle Rusya ve Çin’e galebe çalmak için Ortadoğu’yu basamak ve kaldıraç olarak kullanmak istiyorlar. Ortadoğu altlarından çekilirse Batı’nın tahtı da tacı da sallanır. Osmanlı projesi hayata geçirilirse yani Türkler ve Araplar müşterek olursa bu hepsinin tahtını sallar. Yeni dünya düzeni Irak, Suriye ve Ukrayna üzerinden şekillenecektir.

*Maalesef şeytani planlar sonucunda bölgenin üzerinde felaket bulutları dolaşmaktadır. Kötülerin ve kötülüğün gemi azıya aldığı bir dönemden geçiyoruz. ABD’nin derdi kaos ortamını yayarak, bölgeyi birbirine düşürerek İsrail’i artıya geçirmektir. ABD’nin amaçlarından birisi kapıdan kovulduğu bölgeye pencereden yani IŞİD üzerinden yeniden damlamak, girmektir. Yan kavgaları kızıştırarak istikrarsızlığı körüklemektedir. Kürt meselesi ırkçı ve Marksist Kürtler nedeniyle bölgeyi ateşe veren geniş savaşın tali yakıtlarından birisi olmuştur. Böylece Suriye ve İsrail meselesi çözülmesi bir tarafa onun lehine yeni türev meseleler ortaya çıkartılmaktadır. İşte tam da bu sırada İsrail Halil kentindeki Halil İbrahim Camii’nde yaptığı gibi Mescid-i Aksa’yı paylaşma planlarının son aşamasına, uygulama aşamasına gelmiştir. Bir sonraki hedefi de Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Süleyman Mabedini dikmektir.

*Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren iki Mesiyanik hareketten birisi İsrail, ikincisi de İran’dır. Bölgenin başına felaketleri saran üç temel etken ve amil vardır. . Birincisi İsrail, ikincisi İran Devrimi ve üçüncüsü de Amerika Birleşik Devletlerin müdahaleleridir.

*Suriyeli muhaliflerin önemli simalarından Halit Hoca ile TRT Türkiye Kanalında Bila kuyud/Sınırsız programında birlikteydik. Öncesinde biraz sohbet ettik. Doğum sancısı olsa da bölgede yaşanan gelişmelerle alakalı olarak içimiz yanıyordu. Gerçekten de düşüşün nerede duracağını ve nereden artıya geçeceğimizi kestiremiyorduk. Olumlu gelişmeler beklerken; olumsuzlarına yeniler eklenerek zulumat zinciri kalınlaşarak devam ediyor. Birinci Dünya Savaşı şartlarına geri döndük. Herkes veya örgütlü yapılar, potansiyel olarak güçlü ama örgütsüz olana karşı amansız bir savlet ve ittifak içinde görülüyor. Toparlanamadan yolunu ve önünü kesmeye çalışıyorlar. Siyonistler, Haçlılar ve Mecusi kalıntıları kendi aralarında yer yer paslaşıyorlar. Veya birbirlerine zemin hazırlıyorlar.

*Sır değil Ralph Peters ve benzeri Amerikalı subay veya akademisyenler (!) sürekli olarak Ortadoğu’nun haritalarını değiştiriyorlar. Gönüllerine göre haritaları yeniden çiziyorlar. Son sıralarda haritalar fiili olarak da aşındı. Ortadoğu haritaları kaygan kumlar gibi sürekli yer değiştiriyor. İsrail’in rahat bir nefes alması için Bernard Lewis gibiler bölgenin haritasının İsrail lehine olmak üzere yeniden çizilmesini temenni ediyorlardı. Alternatif haritalar üretiyorlardı. Irak işgali öncesinde Dick Cheney gibilerinin Bernard Lewis’e akıl fikir danışması boşuna veya beyhude değildir. Onlardan ateş ve vizyon devşiriyorlardı. Bush da kendisine Churchill’i rehber alıyordu.

*Emperyalizmin yeni avcı keklikleri veya işaret fişekleri Nuri Maliki, Abdulfettah Sisi ve Halife Hafter gibi kılıksız heriflerdir. Bunlar vasıtasıyla bölge ikinci kez işgal süreciyle karşı karşıya bulunuyor. Irak ülkesi onca petrole rağmen kötü yönetimden dolayı çoktan çöktü ve başarısız bir ülke vaziyetine düştü. Öbür taraftan da Sisi’nin de psikopat kişiliği ve şahsi ihtirası ışığında Mısır’ın böyle bir sürece yuvarlaması mukadder görünüyor. Libya’da ise Hafter ikinci işgalin taşlarını döşemekle meşgul…

Mustafa Özcan

Kaynak: Cevaplar.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: