Onların Arasında Benim Has Ümmetimden Olanlar da Var!

Hasan Basri Çantay birinci devre Balıkesir milletvekilliğinden sonra evinde münzevi bir hayat yaşamaya başlar. Onun yazdığı “meal” çok mühimdir. On kere kırkhadislerin müfessiri odur yani büyük bir ȃlimdir.

Fakat kadınların açık-saçık gezmelerinden hiç hoşlanmazmış ve o sebeple dini hislerinden dolayı açık gezen hanımlara karşı bir nefret ve öfke duymaktaymış. Bu üzüntü ve gadab onu son derece tedirgin etmekteyken bir gece rüyasında, Balıkesirde yeşil Caminin köşe kısmında gelen taraftaki üç yolun birleştiği noktada Resül-u Ekrem (a.s.m) ı görme bahtiyarlığına ermiş. Ȃlemlere rahmet olan Efendimiz (a.s.m.)  Ona “Sen kadınların açık gezmesine çok üzülüyorsun. Bu kadar üzülme! Onların arasında benim hȃs ümmetimden olanlarda var.” Buyurmuş.

Hoca, bu sözlerini asla unutmadığ rüyanın üzerinden uzun bir zaman geçmiş…

Hasan Basri Çantay merhumun adeti veçhile, kapı çalındığı zaman kendisi çıkarmış. Gelen kadın ise ve islami bir görünüşü varsa refikasına, “kapıda bir hanım var bak!” Dermiş. Eğer gelen kadın açık-saçık bir giyinişte ise “kapıda bir bayan var . diye hanımına dermiş”

Günün birinde kapının ziline basılmış. Dışarı çıktığında açık saçık bir kadınla karşılaşınca, Hoca Efendi zevcesine “kapıda bir bayan var bak!” demiş ve kendisi odasına geçmiş. Biraz sonra zevcesi, kadının kendisile konuşmak istediğini ifade etmiş.

Hasan Basri Çantay Kendisinin güzetim altında tuttuğu kanaatini taşımakta ve gelenlerin samimiyetini tespit ettikten sonra kendisini kuşku ve tereddütten kurtarmaktadır. Bu endişe ile gelen bu kadına kim olduğuna ve kendisini kimin gönderdiğine dair soruları taşır .

Bunun üzere o kadın, “ Beni Onların arasında da benim hȃs ümmetlerimden olanlar var diyen  Zat gönderdi.” Deyince Hoca hayretle o hanımı ve zevcesini de yanına alarak misafir odasına buyur etmiş. Gelen kadın Hocaya derdini şöyle hikȃya etmiş:

Benim çok sevdiğim bir tek oğlum vardı, verem hastalığına tutulup genç yaşta vefat etti. Onun ölümü üzerine, dayanamaz bir ızdırapla karşılaştım. Göz yaşlarımı tutamayıp, daima ağlıyordum der hocaya. Bu hȃl, kendimi tahrik ediyor ve elemim göz yaşlarımı sele çeviriyordu. Tahammülümü aşan bir üzüntü içinde sinirlerim bozuldu bunalıma girdim ve intihar etmeye karar verdim. Kocam doğum evinin Baştabibi olduğu için, zehir temin etmem zor olmadı. Elde ettiğim zehiri içmeden önce salondaki aynanın karşısına çıktım ve sararan yüzüme, perişan halime son bir defa daha baktım. Zehiri tam ağzıma atacağım sırada, vefat eden yavrumun sesini açıkça işittim. Ağlarcasına bir yakarışla bana,

“Anne, anneciğim! Sakın yapma! Sonra ebedi hayatta da beni göremeyeceksin!” Diyordu. Onun bu sözleri üzerine intihardan vaz geçtim. Fakat ızdırabım yine bütün şiddetiyle devam ediyordu.

O sıralarda bir gece Peygamberimiz (a.s.m.) Efendimizi rüyada gördüm. Beni teselli etti ve üzülmemem için nasıhatta bulundu.

Ayrıca bana: “Sen Hasani Basriye git, derdini ona anlat. O, sana yardımcı olur” buyurdu. Bunun üzerine: Ben “Yȃ Resülallah! Sizin gönderdiğinizi, ona nasıl kabül ettirebilirim, ona nasıl inandırabilirim?” dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) “O senin kim gönderdiğini soracak olursa, “Onların arasında da benim hȃs ümmetlerimden olanlar da var” diyen Zat gönderdi dersin” buyurdu.. Bende işte bunun üzerine size geldim dersin.

Bir birini teyid eden bu iki rüya karşısında son derece hayrete düşen ve duygulanan Hasan Hoca Efendi o zaman kadına “Madem öyle sen neden böyle açık geziyorsun”  sorar. Ziyaretçisi olan kadın, “Kocasının başkasından kurtulamadığını, onun icbar ve ısrar etmesinden dolayı böyle gezdiğini ve bu halinden kendisi de memnun olmadığını” ifade edip, “Eşim emekli olunca İstanbula yerleşeceğiz. O zaman bende tesettüre riayet edeceğim, tam kapanacağım” cevabını vermiş.

Çantay Hocada ona ölümün hakikatını anlatır, kendisini taziye ve teselli eder ve der:

“Mevtn (ölüm) tebdil-i mekȃndır, itlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir. İ’dam ve adem ve fena (yok olma) değildir. Hadsız vakıatla ervah-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfin tezahürleri ve ehli keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menamen (uyanık ve uykuda) bizlerle münasebetleri ve vakiaya mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delail var.” İşte çocuğunun da sesini işitmişsin. Demek ki çocuk ruhan sağdır ve yaşıyor. Pek az bir zaman sonra ona kavuşacak ve görüşeceksiniz.”

Hoca sabrın faziletini dile getiren tesirli bir konuşma yapıp, demiş ki: musibetlere karşı sabır, tevekkül ve teslimdir. İnsanı (İNNALLAHE YUHİBBUL MUTEVEKKİLİN, İNNALLAHEYUHİBBUSSABİRİN.) Şerefine mazhar eder. Sabırsızlık ise Allahtan şikȃyeti tazammun eder. Ve ef’alini tenkid ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette insan ağlar; fakat şekva kendini Allaha olmalı, Allahtan şikȃyet olmamalı. Hazreti Yakup Aleyhisselȃm’ın (İNNEMA EŞKȖ BESSİ VE HUZNİ İLALLAH) demesi gibi olmalı. Yani: Musibeti Allaha şikȃyet etmeli, yoksa Allahı insanlara şikȃyet eder gibi “Eyvah! Of!” deyip ben ne ettim ki bu başıma geldi” diyerek, ȃciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır.”

Bir müddet böyle konuşmalarla rahatlayıp sonra ayrılan bu kadın, bir müddet sonra bu hanım tesettürü uygun bir giyiniş içinde Merhum Hasan Efendiyi tekrar ziyaret etmeye gelmiş. Sabretmesi ve haşre kuvvetli inanmasının te’siri ile olgunlaşan şu halini gören gören Hasan Çantay merhum, büyük bir memnuniyet ve sevinç duymuş, kendisini tebrik etmiş.

Ey Rabbimiz bizi de, dayanamayacağımız bir büyük musibetle uyandırmadan evel bu hikayenin te’siri ile ȃcilen uyandır. Rahmetinle fazlınla bize de ikramda bulun. Ȃmin. Sümme Ȃmin…

Başka yazılar gibi 89 yaşında beni bu yazı de aslından kopyasını yazarken beni biraz yordu, fakat kardeşlerimin faydasını düşüncesi yorğunluğumu hiçe sayan.

Kardeşiniz: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: