Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke yâ Resulallah

“Bu da güzeldir”

 

اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ

 

cümlesi, namaz tesbihatında okunurken inkişaf eden latif bir nükteyi uzaktan uzağa gördüm. Tamamını tutamadım, fakat işaret nev’inden bir iki cümlesini söyleyeceğim.

Gördüm ki:  Gece âlemi, dünyanın yeni açılmış bir menzili gibidir. Yatsı namazında o âleme girdim. Hayalin fevkalâde inbisatından ve mahiyet-i insaniyenin bütün dünya ile alâkadarlığından, koca dünyayı o gecede bir menzil gibi gördüm.

Zîhayatlar ve insanlar o derece küçüldüler, görünmeyecek derecede küçüldüler. Yalnız o menzili şenlendiren ve ünsiyetlendiren ve nurlandıran tek şahsiyet-i maneviye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) hayalen müşahede ettim. Bir adam yeni bir menzile girdiği zaman, menzildeki zâtlara selâm ettiği gibi, “Binler selâm {(Haşiye): Zât-ı Ahmediyeye (A.S.M.) gelen rahmet, umum ümmetin ebedî zamandaki ihtiyacatına bakıyor. Onun için gayr-ı mütenahî salât yerindedir. Acaba, dünya gibi koca, büyük ve gafletle karanlıklı, vahşetli ve hâlî bir haneye birisi girse; ne kadar tedehhüş, tevahhuş, telaş eder; ve birden o haneyi tenvir ederek enis, munis, habib, mahbub bir Yaver-i Ekrem sadırda görünüp, o hanenin Mâlik-i Rahîm-i Kerim’ini o hanenin her eşyasıyla tarif edip tanıttırsa ne kadar sevinç, ünsiyet, sürur, ışık, ferah verdiğini kıyas ediniz. Zât-ı Risaletteki salavatın kıymetini ve lezzetini takdir ediniz!} sana Ya Resulallah!” demeye bir arzuyu içimde coşar buldum.

Güya bütün ins ü cinnin adedince selâm ediyorum, yani sana tecdid-i biat, memuriyetini kabul ve getirdiğin kanunlarına itaat ve evamirine teslim ve taarruzumuzdan selâmet bulacağını selâm ile ifade edip; benim dünyamın eczaları, zîşuur mahlukları olan umum cinn ve insi konuşturup, herbirerlerinin namına bir selâmı, mezkûr manalarla takdim ettim. Hem o getirdiği nur ve hediye ile, benim bu dünyamı tenvir ettiği gibi, herkesin bu dünyadaki dünyalarını tenvir ediyor, nimetlendiriyor diye, o hediyesine şâkirane bir mukabele nev’inden “Binler salavat sana insin!” dedim. Yani senin bu iyiliğine karşı biz mukabele edemiyoruz, belki Hâlık’ımızın hazine-i rahmetinden gelen ve semavat ehlinin adedince rahmetler sana gelmesini niyaz ile şükranımızı izhar ediyoruz, manasını hayalen hissettim.

O Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) ubudiyeti cihetiyle -halktan Hakk’a teveccühü hasebiyle- rahmet manasındaki salâtı ister. Risaleti cihetiyle -Hak’tan halka elçiliği haysiyetiyle- selâm ister. Nasılki cinn ve ins adedince selâma lâyık ve cinn ve ins adedince umumî tecdid-i biatı takdim ediyoruz. Öyle de, semavat ehli adedince, hazine-i rahmetten herbirinin namına bir salâta lâyıktır. Çünki getirdiği nur ile herbir şeyin kemali görünür ve herbir mevcudun kıymeti tezahür eder ve herbir mahlukun vazife-i Rabbaniyesi müşahede olunur ve herbir masnu’daki makasıd-ı İlahiye tecelli eder. Onun için herbir şey, lisan-ı hal ile olduğu gibi, lisan-ı kali de olsaydı, “Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resulallah” diyecekleri kat’î olduğundan biz umum onların namına “Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke yâ Resulallahi biaded-il cinni ve-l insi ve biadedi-l meleki vennücum” manen deriz.

 

فَيَكْفِيكَ اَنَّ اللّهَ صَلَّى بِنَفْسِهِ وَ اَمْلاَكَهُ صَلَّتْ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَتْ

(28.Lema’dan)

Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Ahlâki Vasıfları

Ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve İslâm büyüklerinin mübarek sözlerinin ışığında, Yüce Resulüllah (s.a.s.)’ın ahlâkî vasıflarını özetlemeye çalışalım.

* Rasulüllah (s.a.v.);

* Çok adildi,

* Nefsine hâkimdi,

* Cömertti, şefkatliydi,

* İnsan severdi, Dosttu,

* Edep ve hayâ abidesiydi,

* Sert değildi, yumuşak idi,

* Güler yüzlü, tatlı sözlüydü,

* Çok mütevazı idi, vakurdu,

* Sözünde mutlaka dururdu,

* Boş ve lüzumsuz konuşmazdı,

* Karşısındakini candan dinlerdi,

* Çocukları çok sever ve okşardı,

* Beyaz giymeyi tavsiye ederlerdi,

* Fazilet sahiplerine saygı gösterirdi,

* Kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı,

* İlim, hikmet çağlayanı, sabır timsaliydi,

* Dünya malına asla rağbet göstermezdi,

* Dinlemesini, söylemekten fazla severdi,

* Hayatı iman ve cihad olarak görmüştür,

* Zulüm ve sömürünün amansız düşmanıydı,

* Eli çok açıktı, cömertliği deryadan farksızdı,

* Sofradan daima doymadan, yarı aç kalkardı,

* Atılgandı, tehlikeden korkmazdı, heybetliydi,

* İnsanların faydası için, kendi rahatını terk ederdi,

* Daima Hakk’ın ve haklının yılmaz savunucusuydu,

* Namazı noksansız kıldıranların en hafif kıldıranıydı,

* Kimseye fena söylemez, kimsenin sözünü kesmezdi,

* Herkesin isteğini mümkün olan ölçüde, yerine getirirdi,

* Temizliğe son derece ehemmiyet verir ve riayet ederdi,

* Kahkaha ile gülmez, fakat daima mütebessim bulunurdu,

* Çalışmaya, ilim ve irfana, icat ve keşiflere teşvik etmiştir,

* Sosyal adaleti ve kardeşlik hukukunu en güzel o uygulardı,

* Modern medeniyetin öncüsü ve insanlığın manevi mimarıdır,

* Uyurken mübarek sağ elini, mübarek yanağının altına koyardı,

* Özel işlerini kendisi yapardı. Döşeği içi hurma lifi dolu deridendi,

* Güleceği zaman mübarek elini, mübarek ağzının üzerine koyardı,

* Akrabasını ve komşusunu hatırdan çıkarmaz, onlara ikramda bulunurdu,

* Gelmiş ve gelecek insanların en cesur ve en kahramanı, en kuvvetlisiydi,

* İlk defa insan haklarını tam manasıyla o açıklamış ve bunu tatbik etmiştir,

* İnsanlara madde ve mevkisine göre değil, takva ve ahlâkına göre değer verirdi,

* Hanımlarına karşı insanların en yumuşağı ve ikramlısıydı, 0nlara karşı daima tebessümlüydü,

* Ekseri yediği arpa ekmeği ve hurmaydı, Allah’ın huzuruna kavuştuğu vakit, evinde az bir arpadan başka yiyecek maddesi bulunmamıştı,

* Ne yer, ne içerse hizmetçisine de aynısını verirdi, vefat ederken son anlarında dahi “Elinizin altındakilere (hizmetçi ve işçilere) iyi davranmamızı, onların haklarını gözetmemizi ve namaza dikkat etmemizi” tavsiye buyurmuştu.

* Cahil bir toplumu, dünyanın en insani, en müreffeh devleti haline getirmiştir, O’nun tebliğ ettiği İslam Nizamı’nı hayatlarına gerçek manasıyla tatbik eden cemiyetler, yine aynı şekilde dünyanın ve insanlığın efendisi olurlar,

*Rasulüllah (s.a.v.) her yönden örnek alınacak en mükemmel insandır, Her Müslüman’ın O’nu en güzel şekilde öğrenip tanıması; Onun yüce ahlâkını yaşamaya ve yaşatmaya çalışması lazımdır,

ÇÜNKÜ O’NUN AHLÂKI, KUR’AN AHLÂKI İDİ.

Cenab-ı Allah (C.C.) bizleri O’nun şefaatinden mahrum etmesin!

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Sosyal Medya (Facebook) ve Risale-i Nur Hizmeti

Bugünlerde  “Sosyal Medya”  (Özellikle de Facebook) en çok konuşulan şeylerden biri olmaya başladı.

Nedir bu Sosyal Medya?

Basitçe  şöyle açıklayabiliriz;

Nasıl ki insanlar bir mahallede  komşularıyla, akrabalarıyla, kardeşleri, baba ve annesi ile, köşedeki bakkal ile, gazete aldığı büfe ile, yemek yediği lokanta ile, işe gittiğinde iş arkadaşları ile  sürekli bir iletişim halindedir. Onları ziyaret eder, onların hatırlarını sorar, onlara misafirliğe gider. Her gün hiçolmazsa onlardan birkaç tanesi ile mutlaka diyalog halindedir. Her gün onlardan birkaçtanesi ile derdini, sevincini, ona hoş gelen bir hadiseyi veya moralini bozan bir sıkıntısını veya şevke medar bir haberi paylaşır.

İşte şimdi insalar bunların hepsini Facebook, Twitter, Friendfeed, Linkedin ve Bloggerlar gibi ortamları kullanarak internette yapıyorlar. Buna da kısaca Sosyal Medya deniyor. Artık sosyal medya hayatımızda o denli aktif oldu ki her gün Facebook’a girip, birkaç güzel şey paylaşmadan, birkaç arkadaşa selam vermeden, birkaç resim paylaşmadan duramuyoruz. Öyle ki, artık firmalar da bu sosyal mekanlardaki insanlara ulaşabilmek için ciddi paralar harcıyorlar.  Hatta Amerikadaki Firmalar tarafından tv ve gazetelere verilen reklam harcamalarından daha fazla parayı bu mecralardaki insanlara ulaşmak için harcar oldular. Sadece Türkiyemizde Facebook’u 29 milyon kişi (neredeyse) her gün kullanıyor.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi ve eserleri olan Risale-i Nur’ların meydana gelmesi zamanına  hayalen gittiğimizde, adeta “Soysal Medya’nın” bu davanın başlangıcından itibaren gayet başarılı bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.

Üstad Bediüzzaman  şimdiki e-mail veya (yeni hali ile) Facebook/Twitter mesajı gibi yöntemlerin o zamanki şekli olan mektuplaşmayı ve telgraflaşmayı belki de devletten sonra en çok kullanan kişidir. Şimdilerde nasıl ki insanlar Facebook vesilesiyle birbirlerine tanışma öneriyorlar, O zamanlar da Üstad Bediüzzaman, mektuplar ile talebelerini birbiri ile irtibatlandırıyor. Mektup, telgraf ve kısa pusulalarla Onların hallerini soruyor. Mektup gönderdiği kişiye diğer talebelerini sorup  onlar hakkında da bilgiler öğrenmek istediğini söylüyor, onları dolaylı olarak birbirleri irtibatlı olmalarını sağlıyor. Şimdilerde nasıl ki e-maillere word/excell dosyası iliştirip gönderdiğimiz gibi, o zaman da Üstad, nur talebeleri mektuplarının içine yazdığı risalelerden koyup gönderiyor. Toplam 6000 sayfalık eserlerin, o zamanlada elle en az 500.000  nüsha yazıldığını düşünerek, bu şekilde birbirleri arasında elden teslimlerle onbinlerce mektubun yazılıp paylaşıldığını söyleyebiliriz.  İşte size harika bir Sosyal Medya Başarı Hikayesi.

Risale-i Nur eserlerinin içinde üç fasikülün tamamen bu mektuplardan oluştuğunu, ve diğer kitaplarında ise parça parça bu mektupların bulunduğunu, o zaman elle bunların yazılma adetlerini de düşünerek ve  bir milyonu bulan nur talebesinin  birbirleri arasında binlerce mektubun yazılmış olduğunu yaşayan ağabeylerden öğrendiğimizde,  sosyal medya’nın o zamanki hali ile bu eser etrafında toplanmış olan kitlede ne denli mükemmel olarak kullanılmış olduğunu anlamak mümkün.

Şu anda Her bir kişinin Facebook veya Linkedin sayfasında ortalama 100 kişinin olduğu kabul ediliyor. Aynen o zaman da her bir talebe ortalama yüz kişi ile elden ele ulaştırılan mektuplar vasıtasıyla irtibatlandırıldığını düşünürsek, Her bir şehirdeki bir nur talebesi “nur santrali”, başka şehirlerde veya ilçelerdeki nur santralleri ile irtibatlandırılmış.  Kitaplardan öğrendiğimize göre o zamanlarda en az 500 bin nur talebesinin olduğunu kabul edersek, muazzam bir Sosyal Medya Networku oluştuğunu görüyoruz.

Yani Bediüzzaman Said Nursi ve Talebelerinin vasıtaların imkansızlıkları içinde, kanunların haksız yere sıkıştırdığı bir devirde, yasakların, baskı ve işkencelerin olduğu bir ortamda (ilkel ve bir o kadar da zor olmasına rağmen) böylesine muazzam bir yolla birbirleri ile öyle bir Sosyal Medya Networku kurmayı başarmışlar ki hayrette kalmamak mümkün değil.

Mesela siz Kars’ta, Suriyede veya Irakta’sınız ve Üstadınız Bediüzzaman’a mektup yazacaksınız. Resmi yollarla ile yollamak imkansız olduğu için, mecburen Linkedin veya facebook’taki sosyal medya zincirinin benzeri şekilde kurulmuş olan bir yol izleyerek göndermek zorundasınız. Bu yazdığınız mektup, Bediüzzaman hazretlerine gelene kadar belki 10, belki 30 el değiştiriyor.  Ve nihayet mektup aynen yerine ulaşıyor. Aynı şekilde cevabı da yine aynı yolla o kişiye ulaştırılıyor. Zincirde  kopma hiç olmuyor.  İşte bu şu anda, Linkedin’de veya Facebookta ve Twitter’da  yapılan şeyin ta kendisi. Şu anda bu mektupların az bir kısmını Barla Lahikası, Kastamonu Lahikası ve Emirdağ Lahikası adlı eserlerde görebiliyoruz. Gerisi ise nur talebelerinin kendi arşivlerinde “Bediüzzamandan bir Hatıra olarak” saklanıyor.

Belki de bu geçmişin tecrübesindendir ki bugün interneti ve Sosyal Medya’yı en iyi kullananlar arasında Risale-i Nur talebeleri bulunuyor. Bugün Said Nursi veya Risale-i Nur kitapları için açılmış yüzlerce siteden ve Facebook Fun Sayfasında bahsedebiliriz. Her bir okuyucu dünyanın neresinde olursa olsun, Barla Lahikası, Emirdağ Lahikası ve Kastamonu Lahikası kitaplarından aldığı iletişim dersi ile diğer bir okuyucu ile kolaylıkya irtibat sağlıyor iletişimini güçlendiriyor ve birbirini destekliyorlar.

Bence bu cemaat “sosyal medya” Gurularının önünde saygı ile eğilmesi gereken bir başarıya bundan 60-70 yıl önce imza atmışlar. Onlardan ve Lahika kitaplarındaki iletişim sisteminden alınacak çok dersler var. O nedenle bi süredir bu eserleri dikkatle incelemeye çalışıyorum. Duanızla belki önümüzdeki Sempozyumda bir seminer konusu olarak işleyebiliriz.

Nusret TÜMAY

Sosyal Medya/İnternet Marketing Uzmanı.

www.NurNet.org

1.Türkiye Akademisyenler Konferansı (İstanbul)

2-3 Temmuz 2011 1. TÜRKİYE AKADEMİSYENLER KONFERANSI “BEDİÜZZAMAN NE YAPMAK İSTEMİŞTİR

KONFERANS PROGRAMI

2 Temmuz Cumartesi  / Şehzadebaşı İİKV Vakıf Merkezi

08:30 – 09:30 Kahvaltı

09:30 – 10:00 Açılış Konuşması, Prof. Dr. Faris Kaya

I. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Servet Armağan

10:00 – 10:30 –  Doç. Dr. Ahmet Kayacık, “Bediüzzaman’ın İlimleri Anlama ve Yorumlaması Bağlamında Mantık İlmi”

10:30 – 11:00 –  Doç. Dr. Halim Ulaş, “Güvenilir Ve Geçerli Bir Hizmet Yöntemi Olarak, Müspet Hareket Ve Proaktif Nur Talebesi Modeli”

11:00 – 11:30 Çay Arası

II. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Yunus Çengel

11:30 – 12:00 – Dr. Furkan Aydıner, “Molla Sadra ve Molla Said’in Hakikat Yolculuğu”

12:00 – 12:30 – Dusmamat Karimov, “Risale-i Nur’a Göre, Kur’anda Adalet Kavramı”

12:30 – 13:00 – Prof. Dr. Yunus Çengel, “Nuraniyet ve Kuantum Alemi”

13:00 – 14:30  Yemek

III. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Refik Korkusuz

14:30 – 15:00 İbrahim Demirkıran, “Risale-İ Nurda Görsellik Ve Sinema”

15:00 – 15:30 Rasim Soylu, “Risale-İ Nur’da Estetik Ve Bediüzzaman’ın Sanat Felsefesi”

15:30 – 16:00 Prof. Dr. Servet Armağan, “Ders Okuma Âdabı”

16:00 – 17:30 Çay ve Katre Dergisi Toplantısı

3 Temmuz Pazar  / Şehzadebaşı İİKV Vakıf Merkezi

08:30 – 09:30 Kahvaltı

IV. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Murat Sarıcık

09:30 – 10:00 –  Doç. Dr. İshak Özgel, “Değerler Bağlamında Risale-i Nur’da İmanın Sosyal ve Ferdî Hayattaki Belirleyici Rolü Üzerine”

10:00 – 10:30 – Prof. Dr. Himmet Uç, “Bediüzzaman’ın Eserlerinde Zaman”

10:30 – 11:00 –  Hüseyin Kurt, “Said Nursi’nin Yazılarında Hz. İsa Tasavvuru”

11:00 – 11:30 –  Çay Arası

V.Oturum : Başkan, Doç. Dr.Furkan Aydıner

11:30 – 12:00 – Kenan Demirtaş, “Risale-i Nur’da Metod ve Usul”

12:00 – 12:30 – Nevzat Uyaroğlu, “Beyin Göçü Ve İttihadı İslam’la İlgili Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra Yaklaşımı”

12:30 – 13:00 – Salih Sayılgan, “Scapegoat Teorisi ve Bediuzzaman`in “yeni düşman” Algısı”

13:00 – 14:30 – Yemek

VI. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Himmet Uç

14:30 – 15:00 –  Prof. Dr. Murat Sarıcık, “İmam Gazali Ve Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Yezide Lanet Konusu”

15:00 – 15:30 – Hamza Koçak, “Bediüzzaman Said Nursi’nin Görüşleri Işığında İsrafa Karşı Mücadele Ve İktisadın İkamesi”

15:30 – 16:00 –  Mehmet Abidin Kartal, “İsrafa karşı mücadele ve iktisadın ikamesi”

16:00 – 17:30 Çay ve Toplantının Değerlendirilmesi

• ÖNEMLİ NOT : Programa izleyici olarak katılmak isteyenlerin iikv@iikv.org adresine kendilerini tanıtan bir email ile başvurmaları gerekmektedir.

Bir Rol Model Olarak Bediüzzaman Said Nursi

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Fatih Belediyesinin ortaklaşa düzenledikleri “Bir Rol Model Olarak Bediüzzaman” konulu Panel, Fatih Ali Emiri Kültür Merkezinde yapıldı.

Panel farklı kesimlerden yazar, gazeteci ve programcıların bir araya gelmesiyle bir ilk olma özelliğinde… Moral Fm Programcısı Zahide Ülkü Bakiler’in sunduğu programın moderatörlüğünü de Timaş Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Emine Eroğlu yaptı.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Mehmet Fırıncı, panel öncesi yaptığı konuşmada “Risale-i Nurların yazıldığı dönemde hanımların fedakârlıkları ve hizmetlerini hatırlattıktan sonra, katılımcılara birer plaket ve “Bediüzzaman Sergisi” kataloglarından takdim etti.

Panelde ilk olarak Yazar / Moral FM Radyo Programcısı Meryem Aybike Sinan “Bediüzzaman Nasıl Bir Eğitim Modeli Çizmiştir?” başlığı altında bir konuşma yaptı.

Sinan, Bediüzzaman’ın hem İslam âlimi, hem mütefekkir hem de bir eğitimci olduğuna dikkat çekti. Sinan, şöyle konuştu: “Bediüzzaman’ın eğitim anlayışının çağları doğru okuyan, doğru teşhisler koyan ve buna göre reçeteler yazan bir gönül adamı ve bir din âlimi gözüyle de değerlendirmeye tabii tutulsa da o gerçekten çağları aşan bir düşünce ufkuna sahiptir.

“Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Eğitim mekanizmasını önce kendi hayatında tatbik etmiş, yanında ki talebelerine yaşadığı hayatı bizzat göstererek anlatmış, söylediğini yapmış, yapmadığını söylememiş, eğitimde özellikle “ispat etme ve diyalog” hususlarını öncelemiş, insanların eğitim seviyesine göre çeşitli eğitim metodları denemiştir.”

“İlim, sevgi, iman, hakikat, sebat fakr acz zaruret eğitimin temelini oluşturur. Bediüzzamanın eğitime bakışı sıradan, boş, mesnetsiz, dünyevi yaşamla ilgili değil, tam aksine sıra dışı, bütün zamanları kapsayan, cihanşümul bir mesafededir.”

Gazeteci, Yazar Nevval Sevindi de “Bediüzzaman’ın Farkındalıkları” başlıklı konuşmasında şunları aktardı:

O, kendi ışığını her zaman “Karanlığa ve Cehalete karşı” kullanmıştır…”

“Bediüzzaman’a karşı yargılar bugün kısmen aşılmıştır. Ama birçok çevrede hala devam etmektedir. Bu yüzden Said-i Nursi’nin çabalarının doğru anlaşılması, günümüzde İslam coğrafyasındaki değişimin ve yeni oluşumların anlaşılması açısından da önem taşımaktadır. Said-i Nursi’nin kendi dönemindeki çabaları günümüze de ışık tutmaktadır.”

“O her şeyden önce bir “Işık Savaşçısıdır”. Işık Savaşçısı çağdaş kültürün, bilim kurgu filmlerinin sevilen bir kavramıdır. Uzay yolu filmlerinde “Işık Savaşçıları” ellerindeki “Işın kılıçları” ile Kötülüğün ve Karanlığın güçlerine karşı savaşırlar.”

“Işık Savaşçıları evrensel iyiliği, doğruluğu, adaleti temsil ederler. Onlar Dünyaya iyilik getirmek için “Tanrı’nın Seçilmiş İnsanları”dır. Herkes ışık savaşçısı olamaz. Işık Savaşçıları hem doğuştan yetenek sahibi olmalı hem de bir dizi sınav ve testten geçmelidir. Kendini ancak mücadele içinde kanıtlar.”

“Said Nursi kendi döneminde büyük bir zekâ, yetenek ve enerji ile dünyaya gelmiş ve daha sonra bir insanın yaşamı içinde geçebileceği her türlü zor sınavdan geçmiş, imanı ile nurlanmış bir “Işık savaşçısı”dır. Onun mücadelesi, günümüzde tüm “Aydınlanma Savaşçıları”na hala ışık tutmaktadır.”

Tv Programcısı, Yazar Sevda Türküsev de “Bediüzzaman’ın Yaptığı İşin Evrensel Boyutu.” Başlıklı konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini bana sorduklarında, aklıma gelen ilk cümlesi “Hakikati İncitmeyin”. Ve ömrü boyunca hakikati incitmeden yaşamayı başarmış bu zat’ın kendisinin en kadar büyük bir hakikat olduğunu anlamak için bu gün bu salonda olmamız bile yeterli. 100 yıla yakın bir zamandır insanlığın bu yolda dine ilime vicdana insanlığa hizmete yürüyüşünün hakikatini gerçekleştirmiş olan Bediüzzaman hazretlerinin verdiği mücadele tüm insanlığa örnek olmalıdır…

“Bediüzzaman hazretlerinin hakikatler üzerinde ki titizliği ve her ne olursa olsun hakikatlerden vazgeçmeyerek hakikatleri incitmeyerek yoluna devam etmesi ve elinin tersiyle makam ve servetleri itmesi, bunlarla birlikte ödediği o ağır bedeller gösteriyor ki “öyle rol- model” olmak kolay değil…”

“İslam’ı öyle bir sahiplenmiş ki geliştirerek yoluna devam etmiş asla ve katiyen hiçbir şey uğruna İslam’ı değiştirmeyi yumuşatmayı hakikatinden uzaklaştırmayı düşünmediği gibi birilerinin bunları yapmalarına da müsaade etmemiştir. Hemen hemen yüz yıl öncesinde başlayan bu yolculukta o ilk zamanlarda bile tek başına olmadığını biliyordu, işte onunda farkı buydu…”

“Bir şeyleri görebilmek- hissedebilmek- ilke edinebilmek… Bediüzzaman hazretleri yaşadığı sürece her bulunduğu ortama yere kişilere kişiliği- bilgeliği- inançları- itikatı- ihlası- sabrı ve sayılamayacak bir çok özelliği ile güç vermiş bir kişilik olmuştur. Bu gücü verirken de kendisinin aldığı güç sadece ve sadece o imanın gücü olmuştur…”

“Ülkelerin geçmişleri tarih olur ama bir insanın tarih olması demek, hemde kimseyi zorlamadan kimseyi zorla sevdirmeden tarih olmak demek o kişinin ne demek olduğunun en önemli göstergesidir…”

“Evet, Allah rızası için yola çıkmış Allahın ve insanların rızasını kazanmış Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hayatını mücadelesini anlamak için ufacık kağıt parçaları üzerine yazılmış sözlerin bu gün ciltler halinde elimizde olduğunu görmemiz bile yeterli olacaktır…”

“İnsanlığa büyük hakkı geçmiş bu zat-ı muhteremin bizlere de hakkını helal etmesini can-ı gönülden arzu ederiz… Şayet yürüdüğünüz yolda zorluklar ve engeller yoksa o yol sizi hiçbir yere götüremez. İşte Bediüzzaman hazretlerinin çıktığı yoldaki zorluk ve güçlüklerin ne denli meşakkatli olduğunu bu gün burada toplanarak bir kez daha görmüş olduk…”

“Nasıl bir bedel ödendi ki nasıl bir sabır gösterildi ki ve nasıl bir inançla bu yürüyüşe çıkıldı ki halen bu yürüyüş devam etmektedir. Bu yol hak yoludur ve bu yürüyüş hakka kavuşana kadar devam edecektir.”

Yumurcak TV Genel Yayın Yönetmeni Meryem AkbalBugünün Çocuğunun İhtiyacı ve Annelerin Donanımı İle İlgili Risale-i Nur’dan Görüşler” konulu konuşmasını bir slayt eşliğinde sundu. Akbal, dinleyicilere şunları aktardı:

“Risale-i Nurları geleceğe, birbiri ardına gelecek nesillere gönderilmiş kıymetli mektuplar gibi görüyorum. Daima geleceğe yönelik değerlendirmeler içermesi sebebiyle neredeyse her konu bir şeklide aile, çocuk ve gençlik kavramlarına ışık tutar nitelik kazanıyor.”

“Risale-i Nurların okunduğu ailelerde hem Risale-i Nur ahlakı, hem okuma alışkanlığı tabii bir şekilde yerleşiyor. Uzmanların çocuk gelişimi konusunda son yıllarda ortaya koyduğu tesbitler ve buluşlar Üstad’ın validesini kendi eğitimi üzerinde öneminden bahsederken verdiği ipuçlarını doğrular niteliktedir.”

Bediüzzaman Hz.nin annesinden aldığı derslerden örnekler de veren Meryem Akbal “Öyle ise, Üstadın kendisini abdestsiz emzirmeyen annesinin kucağında henüz küçük bir bebek iken onun dudaklarından dökülenlerin o andan itibaren hayatına ve ilmine tesir etmiş olması muhtemeldir” diye devam etti.

Araştırmacı, Yazar Gülay Atasoy da “Bediüzzaman’ın Evrensel Mesajları” başlıklı konuşmasında şöyle konuştu:

“Bediüzzaman Said Nursi’nin‚ Rol model’ olmasını anlatmak bir okyanusu küçük bir fincanın içine doldumak gibi zor bir iştir. Sanırım risaletten gelen bir eserin müellifinin nasıl rol model olduğunu bu kadar kısa zaman dilimi içinde anlatmak da kolay değil.”

“Bediüzzaman’ın hayatına göz attığığımızda daha onun çocuk yaştayken böyle bir misyonu yüklendiğini görmekteyiz… Onun iki büyük gayesi vardı. Birincisi “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu bütün dünyaya göstermek. Bunun için kaleme aldığı Risale-i Nur külliyatı Kur’an-ı Kerim’in imana dair olan ayetlerinin asrımız insanın anlayışına uygun orijinal bir tefsiri olup insanın“ nereden geldim? Nereye gidiyorum ve bu dünyada vazifem vb. sorularıyla beraber insanın zihnini meşgul eden bin sorunun cevabını vermektedir.”

“Bu sebeple Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumlarına katılan dilleri, dinleri, ırkları ve hattâ renkleri farklı yüzlerce bilim adamı, tek bir noktada birleştiler: Risale-i Nur, günümüz insanına musallat olan mânevî hastalıkların reçetesi ve Kur’ân’ın çağımıza uygun en mükemmel bir tefsiri; Bediüzzaman ise, bir müfessir, bir müceddid, bir imam ve mânevî bir önderdir.”dediler.”

Bediüzzamanı’ın ikinci gayesi ise: fen ve din ilimlerinin birlikte okutulacağı “Medresetüz Zehra” adlı bir üniversite açmak. Bunun için “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz. diyordu.”

Eğer Bediüzzaman’ın bu fikirleri uygulansaydı. Bu gün doğu PKK yerine fen ve din ilimleriyle beslenir. Terör denilen olay ne ırkçılığı, ne fakirliği, ne de başka şeyi kullanabilirdi. Bediüzzaman’ın çizdiği bu modelle Doğu da cehalet, ilim, zaruret san’at, ihtilaf da Türk-Kürt kardeşliğiyle çözülecekti. Çünkü, toplum hayatının anarşilikten kurtuluşu için beş esas lâzım ve zaruridir: “Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir, diyordu.

“Onun modeli Kur’an olduğu için bütün dünyaya sesleniyordu. Ve bu günkü en büyük problem olan İslamfobiye çare getiriyordu. O, İslam âleminin ve Batı âleminin kurtuluşu ve mutluluğu için reçeteler yazdı. İnsanlığın dünya ve ahiret saadetinin vahye dayalı bir hayat yaşamasıyla mümkün olduğunu gösterdi.”

“Evet, nasıl ki, dünya güneşin etrafında döner. Dünyanın sırtı güneşe geldiği zaman önü karınlıkta kalır. Bediüzzaman da vahyi güneş olarak kabul eder. Vahyin etrafında dönen insan da sırtını Vahye döndürdüğünde manevi karanlıkta kalır.”

Kaynak: iikv

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version