1.Türkiye Akademisyenler Konferansı (İstanbul)

2-3 Temmuz 2011 1. TÜRKİYE AKADEMİSYENLER KONFERANSI “BEDİÜZZAMAN NE YAPMAK İSTEMİŞTİR

KONFERANS PROGRAMI

2 Temmuz Cumartesi  / Şehzadebaşı İİKV Vakıf Merkezi

08:30 – 09:30 Kahvaltı

09:30 – 10:00 Açılış Konuşması, Prof. Dr. Faris Kaya

I. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Servet Armağan

10:00 – 10:30 –  Doç. Dr. Ahmet Kayacık, “Bediüzzaman’ın İlimleri Anlama ve Yorumlaması Bağlamında Mantık İlmi”

10:30 – 11:00 –  Doç. Dr. Halim Ulaş, “Güvenilir Ve Geçerli Bir Hizmet Yöntemi Olarak, Müspet Hareket Ve Proaktif Nur Talebesi Modeli”

11:00 – 11:30 Çay Arası

II. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Yunus Çengel

11:30 – 12:00 – Dr. Furkan Aydıner, “Molla Sadra ve Molla Said’in Hakikat Yolculuğu”

12:00 – 12:30 – Dusmamat Karimov, “Risale-i Nur’a Göre, Kur’anda Adalet Kavramı”

12:30 – 13:00 – Prof. Dr. Yunus Çengel, “Nuraniyet ve Kuantum Alemi”

13:00 – 14:30  Yemek

III. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Refik Korkusuz

14:30 – 15:00 İbrahim Demirkıran, “Risale-İ Nurda Görsellik Ve Sinema”

15:00 – 15:30 Rasim Soylu, “Risale-İ Nur’da Estetik Ve Bediüzzaman’ın Sanat Felsefesi”

15:30 – 16:00 Prof. Dr. Servet Armağan, “Ders Okuma Âdabı”

16:00 – 17:30 Çay ve Katre Dergisi Toplantısı

3 Temmuz Pazar  / Şehzadebaşı İİKV Vakıf Merkezi

08:30 – 09:30 Kahvaltı

IV. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Murat Sarıcık

09:30 – 10:00 –  Doç. Dr. İshak Özgel, “Değerler Bağlamında Risale-i Nur’da İmanın Sosyal ve Ferdî Hayattaki Belirleyici Rolü Üzerine”

10:00 – 10:30 – Prof. Dr. Himmet Uç, “Bediüzzaman’ın Eserlerinde Zaman”

10:30 – 11:00 –  Hüseyin Kurt, “Said Nursi’nin Yazılarında Hz. İsa Tasavvuru”

11:00 – 11:30 –  Çay Arası

V.Oturum : Başkan, Doç. Dr.Furkan Aydıner

11:30 – 12:00 – Kenan Demirtaş, “Risale-i Nur’da Metod ve Usul”

12:00 – 12:30 – Nevzat Uyaroğlu, “Beyin Göçü Ve İttihadı İslam’la İlgili Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra Yaklaşımı”

12:30 – 13:00 – Salih Sayılgan, “Scapegoat Teorisi ve Bediuzzaman`in “yeni düşman” Algısı”

13:00 – 14:30 – Yemek

VI. Oturum : Başkan, Prof. Dr. Himmet Uç

14:30 – 15:00 –  Prof. Dr. Murat Sarıcık, “İmam Gazali Ve Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Yezide Lanet Konusu”

15:00 – 15:30 – Hamza Koçak, “Bediüzzaman Said Nursi’nin Görüşleri Işığında İsrafa Karşı Mücadele Ve İktisadın İkamesi”

15:30 – 16:00 –  Mehmet Abidin Kartal, “İsrafa karşı mücadele ve iktisadın ikamesi”

16:00 – 17:30 Çay ve Toplantının Değerlendirilmesi

• ÖNEMLİ NOT : Programa izleyici olarak katılmak isteyenlerin iikv@iikv.org adresine kendilerini tanıtan bir email ile başvurmaları gerekmektedir.

Bir Rol Model Olarak Bediüzzaman Said Nursi

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Fatih Belediyesinin ortaklaşa düzenledikleri “Bir Rol Model Olarak Bediüzzaman” konulu Panel, Fatih Ali Emiri Kültür Merkezinde yapıldı.

Panel farklı kesimlerden yazar, gazeteci ve programcıların bir araya gelmesiyle bir ilk olma özelliğinde… Moral Fm Programcısı Zahide Ülkü Bakiler’in sunduğu programın moderatörlüğünü de Timaş Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Emine Eroğlu yaptı.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Mehmet Fırıncı, panel öncesi yaptığı konuşmada “Risale-i Nurların yazıldığı dönemde hanımların fedakârlıkları ve hizmetlerini hatırlattıktan sonra, katılımcılara birer plaket ve “Bediüzzaman Sergisi” kataloglarından takdim etti.

Panelde ilk olarak Yazar / Moral FM Radyo Programcısı Meryem Aybike Sinan “Bediüzzaman Nasıl Bir Eğitim Modeli Çizmiştir?” başlığı altında bir konuşma yaptı.

Sinan, Bediüzzaman’ın hem İslam âlimi, hem mütefekkir hem de bir eğitimci olduğuna dikkat çekti. Sinan, şöyle konuştu: “Bediüzzaman’ın eğitim anlayışının çağları doğru okuyan, doğru teşhisler koyan ve buna göre reçeteler yazan bir gönül adamı ve bir din âlimi gözüyle de değerlendirmeye tabii tutulsa da o gerçekten çağları aşan bir düşünce ufkuna sahiptir.

“Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Eğitim mekanizmasını önce kendi hayatında tatbik etmiş, yanında ki talebelerine yaşadığı hayatı bizzat göstererek anlatmış, söylediğini yapmış, yapmadığını söylememiş, eğitimde özellikle “ispat etme ve diyalog” hususlarını öncelemiş, insanların eğitim seviyesine göre çeşitli eğitim metodları denemiştir.”

“İlim, sevgi, iman, hakikat, sebat fakr acz zaruret eğitimin temelini oluşturur. Bediüzzamanın eğitime bakışı sıradan, boş, mesnetsiz, dünyevi yaşamla ilgili değil, tam aksine sıra dışı, bütün zamanları kapsayan, cihanşümul bir mesafededir.”

Gazeteci, Yazar Nevval Sevindi de “Bediüzzaman’ın Farkındalıkları” başlıklı konuşmasında şunları aktardı:

O, kendi ışığını her zaman “Karanlığa ve Cehalete karşı” kullanmıştır…”

“Bediüzzaman’a karşı yargılar bugün kısmen aşılmıştır. Ama birçok çevrede hala devam etmektedir. Bu yüzden Said-i Nursi’nin çabalarının doğru anlaşılması, günümüzde İslam coğrafyasındaki değişimin ve yeni oluşumların anlaşılması açısından da önem taşımaktadır. Said-i Nursi’nin kendi dönemindeki çabaları günümüze de ışık tutmaktadır.”

“O her şeyden önce bir “Işık Savaşçısıdır”. Işık Savaşçısı çağdaş kültürün, bilim kurgu filmlerinin sevilen bir kavramıdır. Uzay yolu filmlerinde “Işık Savaşçıları” ellerindeki “Işın kılıçları” ile Kötülüğün ve Karanlığın güçlerine karşı savaşırlar.”

“Işık Savaşçıları evrensel iyiliği, doğruluğu, adaleti temsil ederler. Onlar Dünyaya iyilik getirmek için “Tanrı’nın Seçilmiş İnsanları”dır. Herkes ışık savaşçısı olamaz. Işık Savaşçıları hem doğuştan yetenek sahibi olmalı hem de bir dizi sınav ve testten geçmelidir. Kendini ancak mücadele içinde kanıtlar.”

“Said Nursi kendi döneminde büyük bir zekâ, yetenek ve enerji ile dünyaya gelmiş ve daha sonra bir insanın yaşamı içinde geçebileceği her türlü zor sınavdan geçmiş, imanı ile nurlanmış bir “Işık savaşçısı”dır. Onun mücadelesi, günümüzde tüm “Aydınlanma Savaşçıları”na hala ışık tutmaktadır.”

Tv Programcısı, Yazar Sevda Türküsev de “Bediüzzaman’ın Yaptığı İşin Evrensel Boyutu.” Başlıklı konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini bana sorduklarında, aklıma gelen ilk cümlesi “Hakikati İncitmeyin”. Ve ömrü boyunca hakikati incitmeden yaşamayı başarmış bu zat’ın kendisinin en kadar büyük bir hakikat olduğunu anlamak için bu gün bu salonda olmamız bile yeterli. 100 yıla yakın bir zamandır insanlığın bu yolda dine ilime vicdana insanlığa hizmete yürüyüşünün hakikatini gerçekleştirmiş olan Bediüzzaman hazretlerinin verdiği mücadele tüm insanlığa örnek olmalıdır…

“Bediüzzaman hazretlerinin hakikatler üzerinde ki titizliği ve her ne olursa olsun hakikatlerden vazgeçmeyerek hakikatleri incitmeyerek yoluna devam etmesi ve elinin tersiyle makam ve servetleri itmesi, bunlarla birlikte ödediği o ağır bedeller gösteriyor ki “öyle rol- model” olmak kolay değil…”

“İslam’ı öyle bir sahiplenmiş ki geliştirerek yoluna devam etmiş asla ve katiyen hiçbir şey uğruna İslam’ı değiştirmeyi yumuşatmayı hakikatinden uzaklaştırmayı düşünmediği gibi birilerinin bunları yapmalarına da müsaade etmemiştir. Hemen hemen yüz yıl öncesinde başlayan bu yolculukta o ilk zamanlarda bile tek başına olmadığını biliyordu, işte onunda farkı buydu…”

“Bir şeyleri görebilmek- hissedebilmek- ilke edinebilmek… Bediüzzaman hazretleri yaşadığı sürece her bulunduğu ortama yere kişilere kişiliği- bilgeliği- inançları- itikatı- ihlası- sabrı ve sayılamayacak bir çok özelliği ile güç vermiş bir kişilik olmuştur. Bu gücü verirken de kendisinin aldığı güç sadece ve sadece o imanın gücü olmuştur…”

“Ülkelerin geçmişleri tarih olur ama bir insanın tarih olması demek, hemde kimseyi zorlamadan kimseyi zorla sevdirmeden tarih olmak demek o kişinin ne demek olduğunun en önemli göstergesidir…”

“Evet, Allah rızası için yola çıkmış Allahın ve insanların rızasını kazanmış Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hayatını mücadelesini anlamak için ufacık kağıt parçaları üzerine yazılmış sözlerin bu gün ciltler halinde elimizde olduğunu görmemiz bile yeterli olacaktır…”

“İnsanlığa büyük hakkı geçmiş bu zat-ı muhteremin bizlere de hakkını helal etmesini can-ı gönülden arzu ederiz… Şayet yürüdüğünüz yolda zorluklar ve engeller yoksa o yol sizi hiçbir yere götüremez. İşte Bediüzzaman hazretlerinin çıktığı yoldaki zorluk ve güçlüklerin ne denli meşakkatli olduğunu bu gün burada toplanarak bir kez daha görmüş olduk…”

“Nasıl bir bedel ödendi ki nasıl bir sabır gösterildi ki ve nasıl bir inançla bu yürüyüşe çıkıldı ki halen bu yürüyüş devam etmektedir. Bu yol hak yoludur ve bu yürüyüş hakka kavuşana kadar devam edecektir.”

Yumurcak TV Genel Yayın Yönetmeni Meryem AkbalBugünün Çocuğunun İhtiyacı ve Annelerin Donanımı İle İlgili Risale-i Nur’dan Görüşler” konulu konuşmasını bir slayt eşliğinde sundu. Akbal, dinleyicilere şunları aktardı:

“Risale-i Nurları geleceğe, birbiri ardına gelecek nesillere gönderilmiş kıymetli mektuplar gibi görüyorum. Daima geleceğe yönelik değerlendirmeler içermesi sebebiyle neredeyse her konu bir şeklide aile, çocuk ve gençlik kavramlarına ışık tutar nitelik kazanıyor.”

“Risale-i Nurların okunduğu ailelerde hem Risale-i Nur ahlakı, hem okuma alışkanlığı tabii bir şekilde yerleşiyor. Uzmanların çocuk gelişimi konusunda son yıllarda ortaya koyduğu tesbitler ve buluşlar Üstad’ın validesini kendi eğitimi üzerinde öneminden bahsederken verdiği ipuçlarını doğrular niteliktedir.”

Bediüzzaman Hz.nin annesinden aldığı derslerden örnekler de veren Meryem Akbal “Öyle ise, Üstadın kendisini abdestsiz emzirmeyen annesinin kucağında henüz küçük bir bebek iken onun dudaklarından dökülenlerin o andan itibaren hayatına ve ilmine tesir etmiş olması muhtemeldir” diye devam etti.

Araştırmacı, Yazar Gülay Atasoy da “Bediüzzaman’ın Evrensel Mesajları” başlıklı konuşmasında şöyle konuştu:

“Bediüzzaman Said Nursi’nin‚ Rol model’ olmasını anlatmak bir okyanusu küçük bir fincanın içine doldumak gibi zor bir iştir. Sanırım risaletten gelen bir eserin müellifinin nasıl rol model olduğunu bu kadar kısa zaman dilimi içinde anlatmak da kolay değil.”

“Bediüzzaman’ın hayatına göz attığığımızda daha onun çocuk yaştayken böyle bir misyonu yüklendiğini görmekteyiz… Onun iki büyük gayesi vardı. Birincisi “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu bütün dünyaya göstermek. Bunun için kaleme aldığı Risale-i Nur külliyatı Kur’an-ı Kerim’in imana dair olan ayetlerinin asrımız insanın anlayışına uygun orijinal bir tefsiri olup insanın“ nereden geldim? Nereye gidiyorum ve bu dünyada vazifem vb. sorularıyla beraber insanın zihnini meşgul eden bin sorunun cevabını vermektedir.”

“Bu sebeple Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumlarına katılan dilleri, dinleri, ırkları ve hattâ renkleri farklı yüzlerce bilim adamı, tek bir noktada birleştiler: Risale-i Nur, günümüz insanına musallat olan mânevî hastalıkların reçetesi ve Kur’ân’ın çağımıza uygun en mükemmel bir tefsiri; Bediüzzaman ise, bir müfessir, bir müceddid, bir imam ve mânevî bir önderdir.”dediler.”

Bediüzzamanı’ın ikinci gayesi ise: fen ve din ilimlerinin birlikte okutulacağı “Medresetüz Zehra” adlı bir üniversite açmak. Bunun için “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz. diyordu.”

Eğer Bediüzzaman’ın bu fikirleri uygulansaydı. Bu gün doğu PKK yerine fen ve din ilimleriyle beslenir. Terör denilen olay ne ırkçılığı, ne fakirliği, ne de başka şeyi kullanabilirdi. Bediüzzaman’ın çizdiği bu modelle Doğu da cehalet, ilim, zaruret san’at, ihtilaf da Türk-Kürt kardeşliğiyle çözülecekti. Çünkü, toplum hayatının anarşilikten kurtuluşu için beş esas lâzım ve zaruridir: “Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir, diyordu.

“Onun modeli Kur’an olduğu için bütün dünyaya sesleniyordu. Ve bu günkü en büyük problem olan İslamfobiye çare getiriyordu. O, İslam âleminin ve Batı âleminin kurtuluşu ve mutluluğu için reçeteler yazdı. İnsanlığın dünya ve ahiret saadetinin vahye dayalı bir hayat yaşamasıyla mümkün olduğunu gösterdi.”

“Evet, nasıl ki, dünya güneşin etrafında döner. Dünyanın sırtı güneşe geldiği zaman önü karınlıkta kalır. Bediüzzaman da vahyi güneş olarak kabul eder. Vahyin etrafında dönen insan da sırtını Vahye döndürdüğünde manevi karanlıkta kalır.”

Kaynak: iikv

Risale-i Nur’ları İspanyolcaya Çeviren Lorena’nın Mektubu

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakattuhu

Kıymetli Kardeşlerim,

Risale-i Nur’ları İspanyolca’ya tercümesini yaptığım müddetçe yaşadıklarımı, basit kelimelerle anlatmam adeta imkansız. Tercüme işine ilk olarak, kardeşlerime yardımcı olmak amacıyla sıradan bir uğraş gibi başladım. Fakat çevirileri tamamladıkça, bu işe çok daha fazla vakit ayırmanın lazım olduğunu hakkalyakin hissettim.

Birçok kardeşime de söylediğim gibi; bu çok büyük bir vazife ve böylesine bir onuru hakedip etmediğimden emin değilim. Bediüzzaman’ın sözlerini tercüme etmek muazzam bir iş. Sadece edebi zorluklardan değil, aynı zamanda, günümüzde okuduğumuz bu eserlerin, yıllar önce yaşamış ve ve kendi zamanının çok ötesinde olan bir kişi tarafından yazılmış olması hasebiyle de muazzam bir iş.

Risale-i Nur’lar okunurken, Üstad’ın maruz bırakıldığı ağır şartlar ve hizmet-i imaniye esnasındaki zor koşullar nazara alınmalı. O zaman bütün külliyat ayrı bir mana kazanıyor. Günümüzde bilgiyi yaymak o kadar kolay ki, bunun için bir tuşa basmak yeterli oluyor, fakat Üstad ve onun sadık talebeleri için bu çok zordu.

Böylesine onurlu bir hizmetin parçası olmanın sorumluluğu altında eziliyorum. Bu çok büyük bir mesuliyet, çünkü biliyorum ki, anadili ispanyolca olan kişiler Risale-i Nur’u benim gözümden ve benim kelimelerimle okuyacak. İnşallah, Allah bana bu işi doğru bir şekilde yapmam için bana yardım eder, amin.

Şu ana kadar bazı kitapların tercümesini bitirmiş durumdayım, fakat özellikle enson 21.lema, ihlas risalesinin çevirisini yaparken çok garip bir durumla karşılaştım. Cümleleri monitörde ingilizcesinden okurken, ellerim klavyede ispanyolca olarak yazıyordum. Yazarken klavyedeki harflere bakmadığım için, sadece yazıyı okuyordum. Ancak birden farkettim ki, herzamankinden çok daha hızlı yazıyorum ve sanki birisi cümleleri bana söylüyor, ben de yazıyorum. Artık okuma, tercüme etme, yazma, kontrol etme süreci geride kalmıştı. Sübhanallah, ben sadece yazıyordum. Hatta yazdığım cümleleri Üstad’ın söylediğini duyuyordum. Müthiş bir şaşkınlık içerisindeydim ki, bir süre durmak zorunda kaldım. Bir klavyeme baktım bir de monitöre, sonra da etrafıma baktım. Bu yaşadığımın ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Sadece ne hissettiğimi biliyorum.

Tercümelere şevkle devam ediyorum ve en büyük arzum ise benim de öğrenmekte olduğum bu nurları, bütün insanların da anlaması ve sevmesi. Allah bu nurlu yoldaki herkesi, bilhassa 10 yıl önce ilk olarak “La ilaha ila-llah, Muhammadan rasul Allah” diyerek islamiyeti kalbime getirenleri muhafaza buyursun, amin

Allah’ emanet olunuz…

Lorena ( Vacide Abla )

Arjantin

www.NurNet.org

Arjantin – İspanyolca Tercüme Çalışmaları Tüm Hızıyla Devam Ediyor

Esselamualeykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

Pek muhterem, kıymetli ağabeylerimiz,

Evvela, mubarek şuhur-u selasenizi tebrik ediyor ve Güney Amerika hizmetlerinin bir çekirdeği hükmündeki Arjantin medrese-i nuriyesinden binler selam ediyoruz.

Cenab-ı Hakkın inayeti ve Ağabeylerimizin samimi dualarıyla Arjantin’de Nur Hizmetleri başlayalı üç ayı geçti. Elhamdulillah, bu kadar kısa süre içerisinde, tahminimizin fevkınde gelişmeler birbirini takip etti. Tercümelerin başlaması ve kitap fuarı faaliyetlerinin yanısıra, şimdi kitap basımına kadar gelebilmeyi Cenab-ı Mevlamız nasib etti.

Yirmi üçüncü söz şu an baskıda ve inşaallah önümüzdeki Cuma günü teslim alacağız. Bunun yanında en son halleriyle matbaadan aldığımız hastalar risalesi ve küçük sözler elimizde nümune olarak hazır, baskıya girmeyi bekliyorlar. İmkanlarımız elverdiğinde, hemen bu kitapların da basımını gerçekleştireceğiz, inşallah.

Arjantin hizmetlerinin belki de en önemli kısmı diyebileceğimiz, Nurların ispanyolca lisanına tercüme çalışmaları da tüm hızıyla devam ediyor. En son yirminci mektup, yirmibirinci lema ihlas risalesi ve onbirinci lema olan mirkatüssünne bitmiş durumda. Tercüme çalışmaları esnasında Vacide Hanımıın başından geçen acib bir hadiseyi ve hissiyatını anlatan mektubu okumak için tıklayın.

Geçtiğimiz günlerde, burada Ömer bin Hattab adındaki kolej tarafından bir konferans düzenlendi. Bu konferansın adı Arjantin’de İslam Gençliği, konuşmacı olarak lise talebesi Zekeriya Abdulcanab ve Arap Konsolosluğunda çalışan Şehy Abdulkerim katıldı. Bizim de dinleyici olarak katıldığımız bu konferansta çok kişilerle tanışma fırsatımız oldu. En başta Şeyh Abdulkerim’e ve Pakistan elçiliğinde çalışan Perviz isimli bir zata, Risale-i Nur’un, Kur’an-ı Kerim’in bu asrın anlayışına sunulan bir dersi ve tefsiri olduğunu ifade edip birer kitap hediye ettik. Üniversite, lise hatta ilköğretim talebeleri ile de uzun sohbetlerimiz oldu. Yine bu kardeşlerimize de nurlardan hediye ettik.

Buradaki mısırlıların alakadar olduğu El Ahmed isimli caminin iki imamı El Ezher mezunu Şeyh Abdunnabi ve Şeyh Muhammed Cafer, Nurları duymuşlar fakat okumak nasib olmamış. Şeyh Abdunnabi ismindeki zata bundan hemen hemen bir ay önce Arapça Sözler mecmuasını takdim etmiştik. Kitaba şöyle bir göz gezdirdikten sonra, beş ay içinde okuyabileceğini söylemişti. Birkaç gün evvel Cuma namazı sonrasında tekrar görüştüğümüzde ise bir hafta içinde Sözler mecmuasını bitireceğini bize söyledi. Halbuki okumaya yaklaşık bir ay önce başlamıştı. Demek Risale-i Nur’un cazibesine kayıtsız kalamadı ki, kısa süre içinde Sözlerin sonuna gelmişti. Ve iştiyakla haftaya Lemalar mecmuasını getirmemizi istedi.

Yine bu camide Ebubekir isminde arjantinli bir müslüman kardeşimizle tanıştık. Yirmi Üçüncü söz ve Küçük Sözleri verdik. Aradan bir hafta sonra tekrar camide karşılaştığımızda hem Nurların ehemmiyetinden hem de Üstadımızın Tarihçe-i hayatından bahsedelim dedik. Ama baktık ki; Ebu Bekir, Üstadımızın kısa tarihçe-i hayatını adeta bize özetliyor. Ayrıca bu zat kendı imkanları, yani fotokopi ile küçük sözleri çoğaltıp dağıtacağını söyledi. demek nurların burada çok ihtiyaç olduğunu o da idrak etmişti. zaten burada kitap verdiğimiz ve görüşlerini aldığımız birçok kişiden duyduğumuz cümleler hemen hemen aynı.diyorlar ki; “ispanyolca lisanında islami kaynak çok az ve bu eserlerin biran önce tercümesinin yapılıp, basılıp, latin amerikadaki insanlara hızla ulaştırılması lazım.”

Cuma namazlarını ve bazı vakit namazlarını takip ettiğimiz El Ahmed Camii, insanlarla birebir irtibat kurabileceğimiz, hizmet için çok münbit bir zemin. Burada beş altı sene önce müslüman olan, üniversiteli ve liseli bir çok genç kardeşimizle tanışma imkanı buluyoruz. Ve Türkiye’de olduğu gibi bu kardeşlerimizi dershaneye çay içmeye davet ediyoruz. Bu gençlerle Cuma namazı sonrası medresemizdeki bir nevi talebe derslerimiz devam ediyor. Hatta bu derslerden birisinde Birinci söz bismillah bahsini okuduk. Üstadımızın üslubu onları etkilemiş olmalı ki sonrasında geri kalan kısmı mail olarak adreslerine göndermemizi istediler. Çünkü, maalesef halihazırda, kitap halinde basılmış Küçük Sözler mecmuası elimizde yok.

Elhamdülillah, bu El Ahmed Camiinde hizmet için çok münbit bir zemin var. Fakat şimdiki dershanemizin buraya uzak olmasından ulaşım sorunumuz vardı. Uzun zamandır aramamıza rağmen mescide yakın bir daire bulamamıştık. Ümitlerimizin tükendiği bir zamanda, Rabbimize yüzbinlerce şükürler olsun ki, camiye yürüyerek beş dakika uzaklıkta bir yer tuttuk. İnşallah birkaç gün içinde taşınacak olduğumuz yeni medresemiz, Ömer bin Hattab kolejine de çok yakın. Bu sayede oradaki talebelere de daha kolay ulaşabileceğiz.

Son olarak, önümüzdeki on gün içinde buradan bin kilometre uzaklıkta bir eyalet olan Cordoba’da bir kitap fuarı bizi beklemekte. Orada dağıtacak olduğumuz 10 bin adet broşürümüz şu anda hazır. inşallah, 23.söz ve hastalar risalelerini de yetiştirmeyi ümid ediyoruz. Bu kitap fuarına en azından bir hafta katılmayı ve şimdiden tanıştığımız, oralı bazı Müslümanlar vasıtasıyla yeni kitaplarımızdan, oradaki Müslümanlara da ulaştırmayı hedefliyoruz.

Allah’ın yardımı ve siz kıymetli Ağabeylerimizin dualarıyla, burada yapacak daha çok işimiz var. Rabbim buradaki muhtaç gönüllere, layık ellere bu nurları ulaştırabilmeyi nasip etmesi için dua ediyor, dua bekliyoruz…

Arjantin-Buenos Aires’ten  kardeşleriniz

Arif, Abdullah

www.NurNet.org

Yol Haritamız Kuran

“Sizi karanlıklardan, aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametli, çok şefkatlidir…” (1)

“İşte bu Kur’an muazzam bir kitabdır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir. (Fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’tan korkun ki, size merhâmet edilsin.” (2)

İnsanlığın çorak gönül toprağına rahmet yağmurları yağdıran sonsuz rahmetin sonsuz nuru… Kerim olan Rabbim’den Kerim olarak indirilen sonsuz kerem kaynağı… Tüm yolların rotası O’nu göstermekte. Bütün yıkılışların, kayboluşların hayat bulduğu iksir O… O’ndan gelen ezelî nurla müjdeler dökülmekte mücedditlerin dilinden zaman ve mekânın derinliklerine. Hanslar Hasan olursa, ancak O’nun diriltici nefesiyle olabilir. Obamalar gerçek Hüseynî ruhuna, O’nun getirdiği şaşmaz adâlet ölçüleri ve prensipleriyle ulaşabilirler ancak… İnsanlık yaratılışına denk düşmeyen hevâ ve hevesin ürünü beşerî kurallarla değil.. Acımasız zulüm ve katliâm iniltileriyle yeri-göğü titreten mazlumların feryatları, ancak O’nunla sükûn bulabilir, güven ve huzura erebilir.

Barışa susamış gönüller, beldeler, kıtalar O’nun yokluğunda derbeder, bîçâre… Bu gün Türkiyemiz, güneyinden kuzeyine, batısından doğusuna huzur istiyorsa, kardeşlik çığlıkları atıyorsa; çaresi Kur’ân’a sarılmaktır. Irkçılık ve etnik yaklaşımlardan vaz geçmektir. İslâm birliğine giden yolda yardımcı ve destek olmaktır.

O’ndan bir parça taşımayan kalp bomboş bir ev, sanki vîrâne… Rabbim’den en güzel hitapla indirilmiş yer yüzünün barış güvercini, niza ve kavgaların şaşmaz hâkemi, teraziyi müstakîm tutan dosdoğru el… Sahte dostlukların cirit attığı âlem çarşısında en güzel vefâlı dosttur O…

Kur’an hayat’tır, saf ve gerçek güzellik, daimî bir gençlik, tazelik, tükenmez bir enerjidir.

Her şeye rağmen, bütün kozmos kaosların ortasında bocalayan insanlık için, küresel felâketlerin, toplumsal kasırgaların çöl ortamında yol gösterici ışıklı levhalar misâli parlayan güzellik, yaşanan ve yaşatılan hayattır O.

Şu günümüz hâdiselerinde o şaşmaz reçeteye ne kadar da muhtacız.

Hz.Ebû Bekirlerin, Ömerlerin, Mus’apların, Sümeyyelerin, Sümeyrâların, Şâh-ı Nakşibend’in, Geylânîlerin, İmam Rabbânîlerin, Muhammed Zahit Kotkuların, Bediüzzaman Said Nursî’nin ve daha nice âriflerin, zâhidlerin (kaddesallahu esrârehum) hayatlarına hayat, dâvalarına esas, fikirlerine ışık, kalplerine nur ve sürur olan lâhûtî bir kitaptır O…

Büyük kâinat kitabının ezelî tercümesi, şerh ve izahı… Bütün zaman ve mekânların lisânı.. İnsanlığın gerçek hikmet ve ilim kitabı, mürşidi, hidayetçisi..

Müsbet ilimleri okuyan ve şerh eden, sayısız kürsülerin en yüksek mertebesinden, Arş-ı Âzam’dan yankılanan sesidir O.

Kur’an, insanları küfrün karanlıklarından imânın aydınlığına, Allah’ın yoluna çıkarmak için (3), Mü’minler için bir şifâ ve rahmet kaynağı olduğu için (4), insanlık ailesinin adalet içinde yaşaması için (5), Kur’ânla Hakk’ın geldiğini, bâtılın yıkılmaya mahkûm olduğunu bildirmek için (6), Allah’ın gösterdiği doğrultuda hükmetmek için (7), daha önce indirilen kitaplardakileri doğrulamak için (8), insanları en doğru yola iletmek için (9), Kur’ân benzeri bir sure getirilemeyeceğini bildirmek ve meydan okumak için (10), inanıp da güzel amel işleyenlere Cenneti müjdelemek (11)… için indirilmiştir.

Gönlünü ve kulağını Kur’an’a açan herkes Kur’an’dan dersini alır. Güneş, Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Güneşe yönelen her çiçek ondan payını alır. Tıpkı tüm varlıkların istifadesi gibi…

Bülbül milyonlarca nağme döker, ama biz anlamayız. Anlamayız diye bülbül sesinin güzelliğinden mahrum kalmak istemez, onu hayran hayran dinleriz.

Kur’an-ı Kerim anlaşılmak için indirilmiştir. Kur’an’da geçen yüzlerce ta’kılûn, ya’kılun, ta’lemûn, ya’lemun, yetedebberûn, tetefekkerûn, yetefekkerûn, yefkahûn kelimeleri Kur’an’ın anlaşılmasını istemektedir.

Anlaşılmadan okunup zevk alınan tek kitap Kur’an’dır. Dünyada anlaşılmadan zevkle okunan ikinci bir kitap gösterilemez. İsterseniz bildiğiniz harflerle yazılmış yabancı dilden bir kitabı okumayı bir deneyin, okuyamazsınız. Her gün bir cüz okuyarak ayda bir hatim indiren babanız – anneniz veya eşiniz-çocuğunuzdan bir yabancı dildeki kitabı okumasını isteyin. Bir satır okur ve bırakır. Ama Kur’ân öyle değil. Hak dostunun kelamını can kulağıyla okur, tatlı bir huzur, gül koklar gibi nefis bir lezzet alırız O’nun mânevî ikliminden…

Ya bir de anlayarak okuyabilsek…

“Allah hikmeti dilediğine verir, kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir.” (12) âyetinde derin ve faydalı bilgiye sahip kılınanlar, insanlığa ışık saçar, nur serper, pozitif enerji yayarlar.

Okumakdan zevk aldığımız Kur’an’ı bir anlasak yerimizde duramaz, hizmetten hizmete, nurdan nura koşardık. Mekke’den Medine’ye, Medine’den Kudüs’e, Kudüs’den İstanbul’a koşan sahâbe gibi cihad şevkiyle dolar taşardık

Kur’ân âyetlerine bakarak cehennemi görür gibi (13), cenneti koklar gibi (14) bir ruh hâline girebilseydik; küresel zalimlerin, süfyan ve deccal ruhlu mütegallibelerin önüne geçer, insanlığa dehşet ve göz yaşıyla cehennemî bir çığır açmaya çalışanların karşısına tıpkı Ömer (r.a) gibi dikilir, Kur’ânî çağrımızla yer yüzünün cennet olması adına geceyi gündüze katardık. Barışı zedeleyen, ümmetin birliğini zayıflatan, ırkçılığı öne çıkaran davranışlardan şiddetle kaçınırdık.

Kur’ânî sadâlar kâinatta çınlar, gönüller ve kulaklar en güzel bayramını yaşardı.

Ana okulundan üniversiteye kadar, hangi gerekçe ile olursa olsun, İngilizce öğrenen ve hayranlığını ifade eden insanımız, iki dünyamızı da mâmur ve mutlu edecek olan Kur’ânın dilini öğrenmekten geri durmamalıdır.

O’nu anlama ve mefkûresini pratik hayata geçirme çabaları asla neticesiz kalmaz. Zor bir doğumun sancılarıyla kıvranan insanlığın kutlu doğum müjdesini O fısıldamaktadır.

Yangın yeri hâline dönüştürülen, tek gözlü ve tek dişli canavarların istilasından insanlığı hak, adâlet, eşitlik, hürriyet, insaf, merhâmet, şefkat ve barış eliyle yeniden inşa ve ihya edecek olan hareketin merkezi, kaynağı ve kalesidir O.

Yaralı kalplerin, cehâletin, fakrın, ihtilaf, kavga ve çekişmelerin, horlanmışlığın, yoksulluğun, kimsesizliğin, harabiyetin, kırgınlıkların, istismarcılığın, gasp edilen hakların, akıtılan göz yaşlarının, vurgunun, talanın, rüşvetin, sınır tanımayan şehvetin, geri kalmışlığın, gözü dönmüşlüğün, aymazlığın, vurdumduymazlığın, sorumsuzluğun, atâletin, meskenetin, her türlü âfetin, küresel felâketin, güvenden yoksun memleketin, zekâtsız servetin, şımartılmış saltanatın, başıboş hayatın, zembereği boşalmış saatin, dağılmış dikkatin, zedelenmiş rikkatin, mahzun payitahtın ve kurtuluşu arayan beşeriyetin tek çâresi ve reçetesi Kur’ân’dır, Kur’ân ahlâkına sarılmak ve O’nunla amel etmektir.

İsmail Aksoy

aksoyismail06@gmail.com

www.NurNet.org

Dipnotlar:

1. Hadid Suresi,57/9

2. el-En’âm,6/155

3. İbrahim,14/1

4. İsrâ,17/82

5. Hadid,57/25

6. İsrâ,17/81

7. Nisa,4/ 105

8. Maide,5/ 48

9. İsra,17/ 9

10. Yûnus,10/38,Hûd,11/13

11. Hûd,11/23

12. Bakara,2/269

13. Tekâsür,102/ 6

14. Muhammed,47/ 6

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version