Her Sabah Sizden de 8 Şey İstendiğini Biliyor Musunuz?

Bana öyle geliyor ki günlük olaylar kafamızı, kalbimizi o kadar istila ve işgal ediyor ki, asıl düşünmemiz gereken meseleleri düşünemiyor, hayatın gayesine ait esas konuları hatırlayamaz hale bile geliyoruz. Bu durumda ister istemez İmam-ı Şafii Hazretleri’nin her sabah hayatının gayesini düşünme örneği geliyor aklımıza. Ancak o zaman hatırlıyoruz her sabah bizden de sekiz şeyin istendiğini…

-Ne dersiniz Hazreti İmam’ın her sabahki tefekkürünü bugün biz de bir defa olsun hatırlayalım mı? Bakalım bizden de isteniyor mu İmam’dan istenen sekiz şey bir düşünelim mi?

Evet diyorsanız, buyurun, birlikte okuyoruz Hazreti İmam’ın her sabahki tefekkürünü.

Bilindiği üzere İmam-ı Şafii Hazretleri 204’te Mısır’da 54 yaşında vefat eden büyük müçtehidimizdir. Hayatını hep tefekkürle değerlendiren bu büyük müçtehidimiz bir sabah namazından sonra evine doğru yine derin bir tefekkür içinde yürürken, yaklaşan biri:

-“Efendi Hazretleri, derin düşünce içinde görüyorum sizi, bir sıkıntınız mı var yoksa?” diye sorar. Hazreti İmam:

– Her sabah benden istenenleri düşünüyorum da onun için dalgın yürüyorum, der.

Adam merak eder:

– Her sabah sizden istenenler nedir? Neleri düşünüyorsunuz böyle derinden?

– Her sabah yeni bir güne başlarken benden şu sekiz şeyin istendiğini düşünüyorum, diyen Hazreti İmam saymaya başlar her sabah istenen sekiz şeyi:

1- Rabb’im, benden farzlarını istiyor.

2- Resulüllah Efendimiz benden sünnetlerini istiyor.

3- Aile ve çocuklarım benden helal nafakalarını istiyor.

4- İmanım ve aklım benden Rabb’imin emirlerine uymamı istiyor.

5- Nefsim ve şeytanım da benden kendilerine uymamı istiyor.

6- Her an amelimi yazan melekler de hep sevap yazdırmamı istiyor.

7- Her doğan güneş bir gün daha yaşlandığımı hatırlamamı istiyor.

8- Her sabah Azrail de kendisine bir gün daha yaklaştığımı düşünmemi istiyor.

Hazreti İmam:

– İşte der, her sabah bu istekleri düşünerek yürüyorum bu yollarda. Dalgın görünüşümün sebebi bu isteklerdir. Soru sahibi:

-Ya İmam der, bunlar sadece sana mı soruluyor, yoksa bana da soruluyor mu bu sorular her sabah? Hazreti İmam tebessüm ederek cevap verir:

Ben kendime her sabah bu soruların sorulduğunu tespit ettim, belki sana da soruluyordur bu sorular. İstersen kafanı gereksiz konulardan temizle de bir de sen düşün bu soruları!

Adam bir an düşünceye dalar. Çok geçmeden başını sallayarak cevap verir:

Evet ya İmam der, bu sorular sadece sana değil bana da, hatta her sabah günlük hayatına başlayan herkese sorulan sorulardır. Bu önemli soruların her sabah bana da sorulduğunu düşündürdüğün için teşekkür ederim. Meğer biz ne kadar gaflet içinde yürüyormuşuz yolumuzda da haberimiz yokmuş…

– Ne dersiniz, kafası gönlü gereksiz olaylarla istila ve işgal edilmiş bizlerden de her sabah böyle sekiz şey istendiğini düşünüyor muyuz? Mesela her sabah bizden de:

Rabb’imiz farzlarını, Resulüllah Efendimiz sünnetlerini, aile ve çocuklarımız da helal nafakalarını istiyorlar mı? Akıl ve imanımız kendilerine tabi olmamızı, nefis ve şeytanımız da asıl kendilerine uymamızı telkin ediyorlar mı? Amellerimizi yazan melekler de hep sevap yazdırmamızı bekliyorlar mı? Güneşin her doğuşu, bir gün daha yaşlandığımızı, Hazreti Azrail’e bir gün daha yakınlaştığımızı düşünmemizi istiyorlar mı?

Ne dersiniz, her sabah günlük hayata başlarken bunları düşünmek bizim de aklımıza gelmeli mi?

Yoksa boş ver mi diyor, malum tekerlemeyi tekrar edenlere biz de mi katılıyoruz:

-Ayağını sıcak tut, başını serin; hayatını yaşa, düşünme derin mi diyoruz?

Öyle ise gelin, kafamızı kalbimizi günlük olayların istila ve işgalinden birazcık kurtaralım da, Hazreti İmam’dan istenen sekiz şeyin her sabah bizden de istendiğini düşünelim mi? Ne dersiniz?

Ahmed Şahin

Orjinal Link İçin Tıklayınız

www.ahmetsahin.org

Sen Burada Misafirsin.. Öyleyse, Aziz Olarak Çıkmaya Çalış!

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir.

Hem kibirli kibirli yürüme! Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin! Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir.

“İsra Suresi 36 – 38. Ayetlerin Meali”

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vessellem şöyle buyurdular

Mü’min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü’mine hastır, başkasına değil.

Ona memnun olacağı Bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır.

Bir zarar gelse sabreder bu da hayırdır.

(Müslim, Zühd 64)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin.

Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın.

Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış.

(Mesnevi-i Nuriye’den)

…….

Cevşen’den ;

45.
Ey her yakından daha yakın,
Ey her sevilenden daha çok sevilen,
Ey bütün görenlerden daha iyi gören,
Ey haberdar olanların hepsinden daha çok bilgisi bulunan,
Ey bütün şereflilerden daha çok şerefli olan,
Ey her yüceden daha yüce,
Ey bütün güçlülerden daha güçlü,
Ey bütün zenginlerden daha zengin,
Ey bütün cömertlerden daha cömert,
Ey şefkatlilerin hepsinden daha şefkatli!
Münezzehsin sen,

Ey kendisinden başka bir ilah olmayan…
Kurtar bizi ateşten ey Rabb’im!

www.NurNet.Org

Gıybet, Zayıf ve Zelillerin Silahıdır

Peygamberimiz (a.s.m.) sahabe-i Kirama “Gıybet nedir bilir misiniz?” diye sordu. Yanında bulunanlar: “Allah ve onun elçisi daha iyi bilirler” dediler. “ Gıybet, kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfat ile vasıflandırmaktır.” Buyurdu. “Kardeşimde söylediğim sıfat bulunuyorsa?” diye sorulduğunda: “Söylediğin sıfat eğer kardeşinde bulunuyorsa gıybet etmiş olursun, bulunmuyorsa iftira etmiş olursun.” Buyurdu. (Tirmizi)

 “Gıybet, kardeşinin hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır” (Tirmizî)

Ey inananlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.(el-hucurat 49/6)

Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle der: “Aziz ve Celil olan Rabbim beni Miraca çıkardığında, demirden tırnaklarla yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebrail’e dedim ki: Bunlar kimlerdir? Şöyle dedi: Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlardır.” (Ebu Davut)

“Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?” (el-Hucurat, 49/12)

İki Cihan Server’ı Resül-i Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurur:

“Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder” (Tebarâni) 

“Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder” (İbn Ebi’d-Dünya).

“Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah da onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder.” (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya)

İslam dininde kardeşliği şu ayet ifade eder, “Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin ve sakının ki, merhamet olunasınız” (el-Hucurat, 49/10)

Hz. Peygamber (s.a.s)’in buyurduğu gibi, “Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler”

Bediüzzaman 22.Mektubun Hatimesinde gıybet hakkında şöyle diyor;    وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ     “Hiçbir şey yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin” (İsra suresi,44)

Yirmi beşinci sözün Birinci Şulesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının, makam-ı zem ve zecrin misallerinden olan bir tek ayetin, mucizâne altı tarzda gıybetten tenfir etmesi, Kur’ân’ın nazarında gıybet ne kadar şeni bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet, Kur’ân’ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur.

Üstad Bediüzzaman, gıybet Ayetini tefsir etmiş, gıybettin ne kadar zararlı olduğunu kınama ve yasaklama hususunu izah etmiştir. İşte  مَيْتًا يهِ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِ   “Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (hucurat suresi:12). Gıybet bir kınamadır. Bu ayet-i kerimenin altı kelimesiyle altı derece gıybeti kınamaktadır.

Âyetin başındaki hemze, sormak “âyâ” acaba manasındadır. O sormak manası, su gibi ayetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir gizli, örtülü hüküm var.

Aya:  (acaba) Soruyorum demektir. Yani eyühıbbü deki -e – (Âyâ) acaba manasındadır, her kelimenin başındaki bu kelimeyi acaba ile sorarak hakikatini öğrenmeye çalışacağız.
        
İşte, birincisi: hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?

Ayettin başında ki “eyühıbbü” deki  – e –  kelimesi ile soruyor. Yani acaba sormak ve cevap vermek mahalli olan akıl sormayı anlıyor, cevabı da anlıyor, hayatın levazımatını tedarik edebiliyor, sorulan tüm suallere anlayış derecesine göre cevap verebiliyor, iyiyi kötüyü seçebiliyor da acaba gıybet gibi kötü ve çirkin olan bir şeyi neden anlamıyor.

İkincisi: يُحِبُّ -yühıbbü- lâfzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?

Yühıbbü (sevmek)  Sevmek ve nefret etmek kalbin mahalli yani yeridir, yaratılış itibariyle kalp sevgi yeri iken gıybet gibi nefret edilen, sevilmeyen ve iğrenç bir haslete tenezzül etmemek gerekir. Onun için Kur’an’ı Kerim bizi bu çirkin hasletten menediyor.

Üçüncüsü:اَحَدُكُمEhaddüküm. Ehaddüküm, (sizden biriniz)bu kelimenin de başına acaba manasını koyarak Kur’an-ı Kerim bize üçüncü soruyu soracak.

Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?

Gıybet bulaşıcı bir hastalık gibidir,  toplumsal ve sosyal hayat için faciaya sebep olabilmektedir. İnsanları birbirine düşürebilir. Burada ki siz kelimesi çoğulu ifade eder, biriniz kelimesi de ferdi ifade etmektedir. Birinin gıybeti yapıldığı zaman bilahare kişi yaptığından pişmanlık duyar ve gıybeti edilen kişi ile helalleşme imkânı olabilir. Bir toplumun veya bir kitlenin hatta bir milletin gıybeti yapıldığında ise herkesten helalleşmek imkânı olamaz. Günah cihetiyle her ne kadar tövbe ederse de büyük bir toplulukla helalleşme imkânı olamayacağından, kişi o günahla birlikte dünyadan ayrılmak mecburiyetinde kalır. Bu nedenle çoğunluğu teşkil eden, yani toplum veya kitle halindekilerin gıybetinden sakınmak gerekir.

Hayat-ı içtimaiyede ferd daima, tesanüt ve teavün düsturu ile hayatını cemaatten alır. İşte Gıybet öyle bir zehir ki: Yardımlaşmayı, dayanışmayı, birlik ve beraberliği de ortadan kaldırır. Bu nedenle toplum olarak bu illetten uzak durmak lazımdır.

Dördüncüsü: اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ –en y’e’küle lehme- kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?

Lehm; et, ekel ise yemek demektir. Bazı hayvanlara vahşi hayvan demesindeki hikmet ise bir başka hayvanı parçalayarak yemelerinden ileri gelir. İşte böylece insana yakışmayacak şekilde kendi cinsinden bir kardeşinin gıybetini yapmak onun vücudunda parça parça etini kesip yiyen bir canavar gibidir.

Beşincisi: اَخِيهِ -Eğihi- kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yokmu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?

Eği, kardeş demektir. Evet, ölmüş bir kardeşinin vücudunda parça parça etleri koparıp bir ateş mangalının üzerinde pişirip yemesi ne kadar çirkin ve vahşet ise kardeşini gıybet eden birisi de adeta dişleriyle onun etini parçalayarak yemesi de o kadar çirkin ve vahşettir. Kardeşlik sevgiyi beraberinde taşımaktadır. Gıybet ise canavarın pençesi gibidir. Birçok cihetle kardeşi olan dostunu, arkadaşını gıybetle onun kalbi ve gönlünü parçalamaktadır.

İnsanın kendi cinsinden olana acıması, şefkat etmesi ve sıla-ı rahim etmesi gerekir. Hele gıyaben bir kardeşinin gıybeti yapmak çok çirkindir. Hazır olmayanın gıybeti yapıldığından kişi müdafaasız kaldığı için mazlumdur. Bir mazlumu gıybet etmek büyük bir zulümdür.

Mahşer gününde bazı insanlar bakacaklar ki: Defterlerinde çokça namaz, niyaz, hac, kur’an okumalar ve birçok ibadetin yazılı olduğunu görecek ve şaşıracaklar. Diyecek ki: Ya rabbi ben bunlardan hiçbirini yapmadım ki bu nasıl olabilir?

Cenab-ı Hakk : “Falancalar senin gıybetini yaptılar bende onların ibadetini onların defterinden sildim senin defterine yazdım” der. Mahşerde bazı insanlarda amel defterlerinde yaptıkları ibadetleri göremeyince şaşıracaklar ve hayret edecekler. Ya Rabbi yaptığımız ibadetlerimiz nerede diyecekler. Allah; onlara: “Siz falancanın gıybetini yaptınız, sizin amelleriniz onun defterine geçti.” diyecek.

Şu fani ve fena ahir zamanın insanları çok kusurlarla zar zor kazandıkları ibadetlerini gıybetle ne kadar kolay ellerinden çıkarabiliyorlar. Ufak bir kibrit çöpü tonlarca kuru otu nasıl birden yakabiliyorsa gıybette öylece yapılan sevapları bir kerede silip, mahşerde kişiyi müflis bırakabilir.

Altıncısı: مَيْتًا , -meyten- kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?

Meyten, manası ölmüş demektir. Zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyetten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyetten mezmumdur. İşte yukarıda yazılan ayet veciz bir şekilde altı derece o günahtan insanı uzaklaştırır.

Üstad Bediüzzaman diyorki:Gıybet ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır. İzet-i nefis sahibi, bu pis silaha tenezzül edip istimal etmez.” Meşhur bir zat demiş: “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır.”

Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; İki katlı çirkin bir günahtır.

Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir. 

Birisi: Şekva suretinde, bir vazifedar adama der; tâ yardım edip o münkiri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.

Yani zayıf ve muzdarip birisi, güçlü birisine kuvveti yetmez, uğradığı haksızlığı defetmek ve hakkını alabilmek için bulunduğu yerde emniyet veya mülkiye amiri gibi birisine gider maruz kaldığı belayı defetmek veya gasp edilen malını alabilmek için o kişi hakkında maruzatını ifade edebilir. Bu gıybet sayılmaz.

Birisi de. Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: “onun ile teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”

Biri, tanımadığı birisi ile çalışmak ister, fakat onun hakkında malumat sahibi olmadığı için onu tanıyan birisine gider onun hakkında bilgi ister. İşte o adam meşveretin hakkını eda etmek için bildiklerini garazsız bir şekilde söyleyebilir.

Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “o topal ve serseri adam filân yere gitti.” 

Birini tarif ederken karşıdaki onu hatırlayamazsa, topal Ali veya kör Hasan gibi kişiyi tanıttırmak için şiar olunan lakabları ve tarif niyetiyle söyleyebilir,  ama bunu diyen kişi onların kusurlarıyla alay niyetiyle derse, gıybet etmiş olur. Mümkün mertebede incitici ve rahatsız edici söz kullanmamak ve iyi niyetle söylemek lazımdır.

Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor.

Birisi yaptığı zina veya kâbih bir fiili ile övünerek açıkça herkese anlatması o kişinin ne kadar gaddar ne kadar kötü ve ne kadar terbiyeden uzak olduğunu karakteriyle ispat etmiş olur. Bu çirkin halini çekinmeden açıkça anlatan adam ile birisi işbirliği yapmak isterse, biri o kötü adamın şerrinden arkadaşını korumak niyetiyle garazsız o kişi şöyle şöyle biridir onunla işbirliği yapma diyebilir. Eğer niyette garaz yoksa gıybet olmaz ama adama olan garazından söyler ise doğru bile olsa gıybet olur, şayet yalan söylese hem gıybet hem iftira olur. İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet yapılırsa caiz olabilir. Gıybet kişinin niyetine bağlıdır. Herkes kendini yokladığında yaptığını çok iyi bilir.

Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit,  – allahümmeğfirlenâ velimeniğtebnâhü – Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et- demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, “Beni helâl et” demeli.

Mademki ölüm var, hesap günü ve mahkeme-i Kübra bizi bekliyor, bir an evvel tövbe etmeli, günahlarımızdan pişmanlık duyup gıybetini yaptığımız kişiden helallik istenmeli, ölmüş ise ona dua etmelidir.

Rüstem Garzanlı                                                                                            

Kamu Yöneticisi / Diyarbakır

www.NurNet.org

 

Seeking the Qur’an And Its One Ray of The Light

In the name of Allah the Most Beneficent, the Most Merciful.

In  2007, The Most Merciful blessed me with dear brothers from the blessed community of the Risale-i Nur who gave me an opportunity to memorize and study the Qur’an in Turkey. After I graduated high school, I was understandably apprehensive as to what the coming years in Turkey would bring. With only my  firm intention to study Qur’an and its undoubtedly great interpretation in this century, THE RISALE-I NUR, I put my trust in  Allah, and,  supported by the Nur community in the Philippines, I took the first step of  the journey leading me far from my own home, city, region, and country.

My first summer abroad was in the company of some elder brothers (may Allah bless them ) in dersane in Istanbul. I was totally enchanted by their hospitality, affection, and care –which was beyond my imagination-  and whole-heartedly surrendered and finally convinced myself that, “if these people alone live on earth, Allah will turn it into paradise in an instant”.

The blessed month of Ramadan saw me leaving Istanbul and  transferring to the admirable city of Akhisar where I started my dersane life and enrolled in HILALIYE EGITIM VAKFI ( its course consists of both QUR’AN memorization and Risale-i Nur studies). I was again impressed by the same love and care, and that impression and affection I have of my sincere brothers in dersane lasts to this very day even though I am several thousand miles away from them. May Allah protect us all and our families!

Dersane is to me a home of learning (madrasa). Learning because my personality and character improved through practical proper living manners and ethics such as proper communication, relationship with brothers, cleaning, improving one’s practical skills, and living for the sake of Allah. Home because of the brotherly care and fatherly affection for the sake of Allah and His Messenger (Peace and Blessings be Upon Him) that fills the dersane.

In this light-filled home, I realised and discovered the importance of a believer gaining happiness in this life and hereafter not just for himself but for the others as well, just as our beloved Prophet Muhammad (PBUH) reminds us, “The best of you is he who is beneficial to others”. In here I witnessed the importance of the messenger (PBUH), his teachings, and his practice and I hope my brothers are among those the Prophet (PBUH) refers to when he said that, “Whoever adheres to my practices when my community is corrupted shall receive the reward of a hundred martyrs

HILALIYE is where I developed my memorizing skills and learned substantially about ISLAM, Qur’an, and all the basic knowledge that a Muslim must know. I remember youthful laughter all around as I entered and enrolled in HILALIYE. They offer hafiz education to adolescents  aged 13-16. First year into the course, we learned all the basic knowledge and on how to read the Qur’an fluently with Tajweed (proper way of reading). Turkish language is the medium of teaching. Within a short period of time, extensive and intensive reading of the Qur’an is done, and the short suras are memorized, after which the whole Qur’an is memorized in two or three years. During my first days in the course, I had great difficulty communicating  because my classmates couldnt speak English at all, for that reason I encouraged my self to learn Turkish language and solve the communication conflict between me and other fellows.

Alhamdulillah, after several headaches and sleepless nights trying to put  the Qur’an in memory, we were so blessed to have finished the course in 2009 within three years.

I am indebted to my teachers, advisers, agabeys (elder brothers), family and friends for being my hands and the feet that propelled me to succeed in this challenge. May Allah, the Most Merciful fill their hearts with light, guide all of us to the straight path and let us meet in the day of resurrection with our beloved prophet Muhammad (PBUH).  Amin.

Raffie Usman / Philippines (Click for original article)

Click for Turkish Version

Yunanistan’dan Mektubunuz Var!

Aziz  ve  muhterem   ağabey  ve  kardeşlerimiz!

Sözlerimize  Hamd ve Şükür  ile başlamak  istiyoruz. Zira  Tarihçe-i Hayatın ahirinde yazdığı mektup  ile tanıdığımız  merhum  Hafız  Ali Reşat Abinin, 1950’li yıllarda  başlattığı  Risale-i Nur Hizmeti,  arada   geçirdiği  tevakkuf  devresinden  sonra, bundan 10  yıl  kadar önce  Gümülcine’de  ilk  dershanemizin  açılmasıyla  parlamaya   başladı. (Merhum   Hafız  Alı  Reşat  abinin  başlattığı   hizmete  binaen  1960 larda  Aldulmuhsin   Elkonnavi  abinin  Berlinden  gelerek  Asa-yı   Musa,  Sikkeyi  Tasdiki   Gaybi,  Mucizat-ı  Ahmediye  gibi  bazı   eserleri  istinsah  ettirmesi  ile  1960  ile  1975  yılları   arasında  Gümülcine’de  Dramalı  Salih Αbinin   açtığı  küçük  bir  dershanede,  Risale-i  Nur  dersleri  yapılması  bu   hizmetlere  dahildir.)

İlk olarak 1999 da Yunanistan’ın Gümülcine kasabasında, Üniversite eğitimleri esnasında Adana’da dershanede kalan iki İbrahim ağabeyle ile beraber Gümülcine’de tanıştıkları bazı kahraman ağabeylerle beraber hizmete başlayan Nur Dersanesi hizmetlerinden bir ay sonra, uzun yıllardan sonra ilk defa ciddi bir şekilde Yunanistan-Türkiye arasında siyasi manada da müsbet, barışa yönelik görüşmeler başlamıştır.

Üstadımız  İhlas  Risalesinin  başında  Bizler  gayet  az  ve  zayıf   ve  fakir  ve kuvvetsiz   olduğumuz  halde, gayet  ağır  ve  büyük   ve  umumi  ve  kudsi  bir   vazife-i  İmaniye  ve  hizmet-i  Kur-aniye   omuzumuza  İhsan-ı  İlahi  tarafından  konulmuş buyuruyor.

Bizlerde   bu  İman  ve  Kur’an  hizmetinin  gerçek  sahibinin  Cenab-ı  Hak  olduğunu  ve  bu hizmetin   hakkımızda  bir  ihsan  olduğunu  ve   Cenab-ı  Hakk’ın  bu  kudsi vazifeyi   yaptırmak  için  bizleri  biraya  getirdiğini   anladık.  Şöyleki;

2004 yılının  Mayıs  ayında   Gümülcine’deki  dershanemizi  daha  geniş   ve  hizmete  elverişli  yeni  bir   daireye  taşımaya  karar  verdiğimizde İskeçe’de bulunan bir kardeşimizin ablası bir  rüya  görüyor.  Rüyasında biri ona seslenerek Resullullah  Efendimiz  (S.A.V.) kendisine   “üç  tane  gömlek  dikip  hazır   etmesini  istediği” söylenir.  Ablası da  bu  meseleyi  kardeşine  anlatır.  Oda  “vardır  bir   hikmeti,  sen  hazır  et”  der. Ancak Abla ne boyutta dikmesi gerektiğini de bilmez. Bunun üzerine rüyasında Resullullah’ı (S.A.V.) gören bir kardeşe de sorulur. O da bir boyut tarif eder. Sonuç olarak abla farklı renklerde gömlekleri diker ve bir kenarda saklar. Ancak gömleklerden biri tamamen isteği haricinde diğerlerine nisbeten daha küçük olur.

Bizler  bir  yandan  yeni  dershanemizi  açma  hazırlığı  yaparken   bir  telefon  aldık.  Nurettin   Yaşar  Abi  ile  Diyarbakırlı   Hafız  Ali  Mülayim  Abi  Almanya  dönüşü  Yunanistan‘a  uğramaya  karar  vermişler, kendilerini karşılamamızı  istiyorlar.

İbrahim  kardeş  onları  Selanik‘ten  aldıktan  sonra  İskeçe‘nin  yanından  geçerken  burada  bizim  bir kardeşimiz var onu  ziyaret edelim düşüncesiyle  İskeçe’ye  dönüyorlar  ve Muharrem kardeşi ziyaret  ediyorlar. İlk ders yaptıkları yer o ablanın üst katında oturan Muharrem kardeşin bir odasındadır. Ve Asa-yı Musa’dan yapılan ilk ders o andan itibaren İskeçe’nin her Pazar yapılan programlı dersi olmuştur.  Orası kalmaya müsait olmadığından bu Ağabeyler Gümülcine’deki dershaneye götürülürler.

Orada da resmi Tarihçe-i Hayat’ın en arkasındaki resimde bulunan ve Yunanistan’da Risaleleri en uzun zamandır bilen çok mübarek bir ağabeyimizle beraber kalırlar. Abla bunu duyunca heycanlanır ve kardeşine “Gümülcine’de dershanede kalan o üç kişi bu üç gömelğin sahibi olabilir mi?” diye sorar. Kardeşi gömlekleri sardırır ve Gümülcine’ye o gece gider. Durumu misafirlere anlatır. Ve gömlekleri gelişi güzel üçüne verir. Ve farklı renklerde olan gömlekleri alanların itiraflarına göre üçüne de en sevdikleri renklerde olduklarını söylerler ve terzide ölçülerini vermelerine rağmen bukadar uygun dikilmediğini itiraf ederler. Ve en ilginç olanı aralarında en küçük yapılı olan ağabeyimize ki; diğerlerinden epey farklı idi, yanlışlıkla daha küçük olarak dikilen gömleğin ona tevafuk etmesi ve tam denk gelmesi idi.

2001 yılında İskeçe kasabasında bir kardeşin evinin bir odasında başlıyan bu dersler bir süre sonra dar gelmeye başlamıştır. Kardeşler İskeçe’de de bir dershane kiralanıp kiralanmamasını düşünürken kardeşlerden birisi rüyasında Üstadın kendi bohçasını hazırladığını ve yanındakilerine “hazırlanınız taşınıyoruz”  dediğini görür ve o rüyadan iki gün sonra Mevlam bir yer nasib eder ve kiralanır.

Daha sonra 2007’de Uhuvvet Kültür ve Eğitim Derneği (www.uhuvvetgr.org) kurularak hizmetler resmi kimliğe de sahib oluyorlar. İskeçe’nin bir kenar mahallesinde olan dershaneyi şehir meydanında çok güzel bir yere taşımayı Mevlam nasib eder. Büyük bir odası mescid yapılır. Dönerli ders olarak okunan Mektubat yeni bitmiştir.  Bir hafta sonra bir kardeş rüya görür. Rüyasında o yeni dershanenin mescidinde bilinen ve bilinmeyen kalabalık bir cemaat toplanmıştır.

Panjurlar ve pencereler kapalı, akşam vakti dışarısı karanlık, hava fırtınalı ve yağmurlu. Bir fısıltı dolaşıyor mescitte “Gelmiyecek galiba! Bu havada gelemez! Yarın gelir belki!” derken birden tüm ihtişamıyla yanında biriyle Resülüllah (s.a.v) mescidin kapısında beliriyor. Üzerinde hiçbir ıslaklık belirtisi yok. Herkes şaşkındır ayağa kalkarlar eline ayağına yapışırlar. “Ya Resülüllah bu havada bu yağmurda  nasıl geldiniz sizi beklemiyorduk” denir. Yanındaki zat “Biz de Ona (S.A.V.) öyle dedik ancak Resullullah (S.A.V.) daha fazla bekleyemeyeceğini, bir an önce gelip tebrik etmek istediğini söyledi.” Herkes elini öper ve gözyaşları içinde adına kasideler okunur.

Anladık ki   bu  olup  biten   hadiseler  başıboş  hadiseler  değil.   Allah  bir  şeyin  olmasını  murad   ederse  esbabı  bir  araya  topluyor. Bu  hizmette  bizleri  de  istihdam   ettiği  için  Cenab-ı  Hakka   ne  kadar  hamd  etsek  azdır.

Geçen zaman zarfında yine Allah’a sonsuz hamd ve senalar olsun  ki,  bu tür inayetler, ağabeylerin (başta Üstadın talebelerinden Abdulmuhsin El Konevi, Abdullah Yeğin, Ahmet Aydemir ağabey gibi..) ve daha pek çok kıymeyli ağabey ve kardeşlerin dua ve ziyaretleri ile, ve buradaki azami ihtiyaca binaen Mevlam bizlere;

Gümülcine dershanesini, İskeçe dershanesini, İskeçe’ye bağlı Ketenlik köyü dershanesini,Edirne okuma programı meyvesi olan yine İskeçe’nin Paşevik köyü dershanesini, Nurettin Yaşar ve Niğde’li Hacı Raşit Ağabeyin duası olan yine İskeçe’nin Şahin köyündeki  (Tarihçe-i Hayatın arkasındaki  resmin çekildiği köy) 1450 yapımı Karaca Ayşe türbesi Dershanesi, Gümülcine’ye bağlı Şapçı belediyesinin köylerinde ev dersleri,haftanın nerdeyse her gününde hanımların dersleri,Yunanca’ya tercüme faliyetleri, ve İnternet sayfası (www.uhuvvetgr.org) gibi nimetlerle Balkanlardaki Rumeli bostanının çiçeklerinin tohumlarını bizlere müjdeledi. Son olarak ta hepimizin gönüllerini feth eden Selanik’te dershane rüyaları da rüya olmaktan çıkmaya gidiyor inşaallah…

Şimdi Nur bahçıvanları, eczacıları, mühendisleri, doktorları için bu bostana gelip sulama, hastalıkları tespit edip ilaç verme, imar etme zamanı gelmiştir… biz kardeşleriniz, hazır bir şekilde Nur uzmanlarını bekliyoruz, ahiretine ciddi yatırım yapmak isteyenleri bekliyoruz, اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ sırrının en ön safında olmanın kıymetini bilenleri bekliyoruz… Gelin, Rumeli Bostanını Çiçeklerinden bir arsa da siz satın alın…

Batı  Trakya’dan   umum  ağabey  ve  kardeşlerimize  selam  eder,  buradaki  Risale-i  Nur  hizmetlerinin  muvaffakiyeti   için umum ağabey  ve  kardeşlerimizden  dualarını  talep  ederiz.

Yunanistan Nur Talebeleri

www.NurNet.Org

2 YILDIR DERS YAPILAN KETENLİK DERSHANESİNDEN KESİTLER…

Ketenlik Köyü

Ketenlik Dershanesi

PAŞEVİK KÖYÜ VE  DERSHANESİNDEN KESİTLER…

Paşevik Köyü

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version