Peygamberimizden (A.S.M.) Hayati Nasihatlar

Efendimiz kendisine karşı çıkan, gereksiz sözler eden insanları da olgunlukla karşılar, hoşgörü gösterir ve yumuşak davranırdı. Herkesin yapamayacağı, yapması mümkün olmayan güzel ahlâk örnekleri sergilerdi. Ebû Said el-Hudrî anlatıyor.

Peygamber Efendimiz, Huneyn Savaşı sonrası düşmandan kalan ganimet mallarım Sahabîlerine dağıtıyordu. Sahabîlerden bazılarına fazla ganimet veriyordu. Bu arada Akra bin Hâbis’le Uyeyne bin Hıns’a yüzer deve verdi.

Bunun üzerine Temim oğullarından Zül-Huveysıra adında birisi geldi ve;

“Yâ Resulallah adaletten ve hakkaniyetten ayrılma. Vallahi bu dağıtımda Allah rızası aranmamıştır” diye itiraz etti.

Peygamberimiz üzüldü ve şöyle cevap verdi:

“Yazıklar olsun sana, ben âdil davranmazsam, kim davranır? Eğer ben adaletli yürütmüyorsam büyük bir zarara uğramış olurum. Allah, Musa’ya rahmet eylesin. O bundan daha ağır sözlerle incitildiği halde sabretmiştir.”

Yeni Müslüman olmuş ve İslâmın yüce ahlâk esaslarını bütün varlığı ile benimseyip olgunlaşma fırsatını henüz bulamamış bedevilerin kaba ve sert davranışları olurdu. Eğitimsiz bir milletti, üstelik medeni imkânlardan mahrum bir hayât yaşıyorlardı. Birtakım olumsuzluk sergilemelerinin temeli de buydu zaten…

Bir keresinde Peygamberimiz Mescitte Sahabîleri ile birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı. Bedevinin biri içeri girdi ve iki rekât namaz kıldıktan sonra ellerini açtı ve şöyle dua etti:

“Allah’ım, bana ve Muhammed’e rahmet et. Başka da kimseye rahmet etme.”

Bedevinin bu duasını duyan Peygamberimiz, “Çok geniş olan Allah’ın rahmetine sınır çektin” buyurarak bedevinin hatasını düzeltti.

Bedevi biraz sonra kalktı ve gitti Mescidin bir tarafına abdestini bozdu. Sahabîler onu bu halde görür görmez adamı linç etmek için ayağa kalktılar ve başına üşüştüler.

Peygamberimiz onlara müdahale etti ve şöyle buyurdu:

“Onu bırakınız. İşini görsün. Sonra oraya bir kova su dökersiniz. Çünkü siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak değil.”

Sonra bedeviyi yanına çağırdı, şu dersi verdi:

“Bu mescitler ne abdest bozmak için, ne başka pislik yapmak için değildir. Buralar Allah’ı anmak, namaz kılmak ve Kur’ân okumak için yapılmıştır.”

Aslında bu olaya Sahabîlerden çok Peygamberimizin kızması gerekirdi. Çünkü kendi eliyle yaptırdığı ve sadece ibadet maksadıyla kullanılan Mescide birisi geliyor, büyük bir hakarette bulunuyordu. Fakat Peygamberimiz biliyordu ki, bedevi bu işi kasden yapmamıştı. Bilmeyerek yapmıştı. Bunun için ona kızıp bağırmak bir fayda vermezdi.

Anlayış göstermek, hoşgörülü davranmak, yumuşak davranmak, bağışlayıcı olmak, tahammüllü olmak, olumsuz davranışlarla muhatap olunca bir mana kazanır. Yoksa sıradan olaylar karşısında herkes sakin ve sabırlı olur. Peygamberimiz her konuda olduğu gibi, hilmi ve yumuşaklığı ile de bambaşkaydı. Hatta bir taneydi. Onun üstüne bir diğerini düşünmek mümkün değildi.

Peygamberimizin hilim ve yumuşaklığının bir örneğini de Enes bin Mâliki anlatıyor:

“Peygamberimizle birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış sert yakalı ve kaba bir hırkası vardı. Bedevinin biri koşarak geldi, Peygamberimizin arkasından yetişti ve cübbesini şiddetli bir şekilde çekti. Peygamberimiz bedevinin göğsüne doğru dönüverdi birdenbire. Hırkası yırtıldı ve yakası boynunda kaldı. Peygamberimizin ensesine baktım, kuvvetli çekişinden dolayı sertliği orada iz bıraktı. Sonra bedevi:

“Yâ Muhammed! Develerimi buğdayla yükle. Çünkü sendeki mal ne senindir, ne de babanındır.”

Bedevinin yaptığı, çok kaba ve görgüsüzce bir davranıştı. Peygamberimiz üzüldü. Bedeviye döndü ve;

“Önce beni incittiğin için özür dile” dedi. Bedevi, “Hayır özür dilemiyorum” şeklinde karşılık verdi.

Oysa Peygamberimiz bedeviye bir nezaket dersi vermek istiyordu. Fakat adam hiç de oralı değildi.

Peygamberimiz, bedevinin kabalığına bakmayarak Sahabîlerine döndü:

“Bu adamın develerinin birine arpa, diğerine hurma yükleyin” buyurdu.

Adam sevinerek gitti. Sahabîler de Peygamberimizin bu güzelliğine hayran kaldılar.

Peygamberimiz emri altında bulunan ve hizmetini gören kimselere de son derece yumuşak davranır, onlara kızmaz, kalplerini kırmazdı. Onlar dediğini yapmasalar, ihmal de etseler, sadece yumuşakça ve nazikçe sebebini sorardı.

Uzun yıllar hizmetinde kalan Enes bin Malik, Peygamberimizin ahlâkını şöyle anlatıyor:

“Resulullaha (a.s.m) on sene hizmet ettim. Bana ne ‘Öf dedi, ne de yapmadığım bir iş için ‘Keşke onu yapsaydın’ ve yaptığım bir iş için de ‘Bunu niye yaptın?’ dedi.”

Hz. Enes, bir ihmalinden dolayı Peygamberimizin kendisini ikaz edişini şöyle anlatır:

“Resulullah, bir gün beni bir iş için bir yere gönderdi. Ben ‘Vallahi gitmem’ dedim. Halbuki içimden Resulullahın beni gönderdiği yere gitmek geliyordu. Dışarı çıktım, çocukların yanına uğradım, onlar sokakta oynuyorlardı. Ben de aralarına karıştım, oynamaya başladım. Derken Resulullah geldi, arkamdan başımı tuttu. Yüzüne baktım, gülüyordu:

“Enescik, seni gönderdiğim yere gittin mi?’  diye sordu. “Evet, gidiyorum yâ Resulallah’ dedim.”

O mübarekten bu güzel ahlak örneklerini sizinle paylaşan Abdülkadir HAKTANIR