Peygamberimizin (A.S.M) Tavsiyelerinden

Hz. Ali’nin ve Hz. Ebu Hureyre’nin bildirdiklerine göre Peygamberimiz(a.s.m) şöyle buyurdu:

“Ümmetim on beş kötülüğü işlerlerse başlarına belalar iner” Ey Allah’ın Rasûlü onlar nelerdir? Denildi. Buyurdular ki:

*-Ganimet, mal, kredi, sermaye belli kişiler arasında devrettiği zaman,
*-Emanet, ganimet sayılıp emanete riayet kalmadığı zaman,
*-Zekat angarya ve zorla alınan bir haraç gibi sayıldığı zaman,
*-Erkekler hanımına itaat edip, annesine saygısız davrandığı zaman,
*-Din dışındaki ilimler ve bilgiler öğrenildiği zaman,
*-Kişi arkadaşına karşı iyi olup,  babasına sıkıntı çektirdiği zaman,
*-Cami ve Mescitlerde Allah ve Rasûlünün istemediği sesler yükseldiği zaman,
*-İslam yolundan ayrılan kimselerin kabile başına başkan oldukları zaman,
*-Aşağılık kimselerin topluluğun başına idareci olarak geçtikleri zaman.
*-Bir kimseye şerrinden korkulduğu için ikram edildiği zaman,
*-Lüks ve isrâf olan ipekli elbiseler giyildiği zaman,
*-Şarkıcı ve sanatçı denilen kadınlar ortaya çıktıkları ve meşhur oldukları zaman,
*-Her türlü çalgı aletleri çıkıp alınıp satıldığı zaman,
*-İçkinin her türlüsü kullanıldığı zaman,
*-Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri önceki atalarına lanet okudukları zaman,

İşte bu durumda kızıl rüzgarını gözetleyin, depremleri gözetleyin, topluca yere batmaları bekleyin, kılık değiştirme olaylarını bekleyin, taşlanma olaylarını gözetleyin ipi kopan kolyenin tanelerinin birer birer dağılıp takip etmesi gibi değişik alametleri bekleyin.” (bk. Tirmizî, Fiten, 38)

Bunlardan bazılarını kısaca açıklamakta fayda görüyoruz:

“Kişinin hanımına itaat etmesi, arkadaşına ikramda bulunması” belli bir kayıtla anlaşılması gerekir. Yani, hanımının meşru olmayan veya tamamen heves ve kapris dolu isteklerini yerine getirmesi erkeğe hayır getirmez. Ayrıca kötü arkadaş çevresine ikramda bulunması, kendisini adım adım felakete götürür.

Mescitlerde seslerin yükselmesinin 
kötü bir özellik olarak sayılması “her kafadan bir ses çıkması, mescitlerdeki cemaatin, cemaat ruhundan uzaklaşıp, kuru bir kalabalık haline gelmesi” olabilir. Veya, hoca efendilerin mikrofonların da desteğiyle bağıra bağıra anlattığı halde, cemaate tesiri olmaması, anlaşılabilir.

Rezil ve aşağılık kişilerin önderliğinden bahsediliyor. Buradaki “önder” kavramı, köydeki muhtardan, Cumhurbaşkanlığına kadar şümulü olan bir kavramdır. “Bir milletin efendisi onlara hizmet edendir.” hadisinden hareketle, bulunduğu makamın hakkını veren idarecilerimizi tenzih etmekle beraber, pekçok başsız başların iş başında olduğu; pek çok hain insanın, hamiyet süsüyle bu aziz millete hıyanet ettiği de bir vakıadır. (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, Hadis No:1515)

En sonunda tarih düşmanlığı nazara veriliyor. Ülkemizde geçmiş namına ne varsa kötülendiği, batının her türlü rezaletinin medeniyet sayıldığı kara bir dönem yaşanmıştır. Köklerinden uzaklaştırılmış bir nesil, göklere yükselecek sanılmıştır. Hâlbuki köksüz bir ağaç kurumaya mahkûm olduğu gibi, tarihine sırt çevirmiş bir millet de çökmeye mahkûmdur. Nitekim bu hata son zamanlarda kısmen anlaşılmış, Osmanlıya “barbar”, Abdülhamid’e “kızıl sultan”, Vahdettin’e “vatan haini” denilmesi gibi tarih düşmanlığından bir derece vazgeçilmiştir.

Hz. Peygamberin bir başka hadisi, bu maddeyi biraz daha açmaktadır:

“İnsanlara aldatıcı seneler gelecek. O senelerde, yalancı doğru kabul edilecek, doğru yalancı sayılacak. Haine emin denilecek, emin kişiye hain damgası basılacak. O yıllarda memleket meselelerinde değersiz kişiler konuşacak.”
 (İbnu Mace, Fiten, Hadis No: 4036)

Hadis’te anlatılan bu olumsuz özellikler görüldüğünde üç neticesinden bahsediliyor:

1. Kızıl bir rüzgâr. Evet, böyle bir rüzgâr 70 yıl boyunca kuzeyden dünyanın her tarafına esti. Avrupa’nın yarısını, ülkemiz halkının epey bir kısmını, koca Çini ve daha pek çok ülkeyi etkisi altına aldı.

2. Hasf, çöküntü demektir. Bu özellikleri gösteren bir toplulukta elbette bir çökme olacaktır. Ülkemizde de yaşanan maddi- manevi çöküntülere bir zaviyeden bakılabilir. Toplumun pek çok kesiminde aile mefhumu çökmüştür, Ahlaki değerler çökmüştür, namus mefhumu çökmüştür, millet için fedakarlık çökmüştür….

3. Mesh, insanın hayvana çevrilmesidir. Kur’an’ı Kerim’de bazı toplulukların maymun ve domuz haline çevrildiği anlatılır. Bu çevrilme, maddeten olması mümkün olduğu gibi, ma’nen olması da mümkündür.

Ma’lum maymun taklitçi bir hayvandır. Domuz ise, hayvanlar içinde eşini kıskanmayan tek hayvan… Bu açıdan bakıldığında dinsiz eğitimin te’siriyle bu mübarek vatanda maymun tabiatında nice batı taklitçileri, domuz tabiatında nice namus mefhumunu yitiren insanlar görülecektir. Kıblemiz güneyde Ka’bedir. Ama taklitçi ortamda yetişenlerin bir kısmının kıblesi Kuzeyde Moskova, bir kısmının Batı’da Paris veya Washington’dur.

Kanuni Sultan Süleyman, zamanın Fransa kralına yazdığı bir mektubla Fransa’da dansı yasaklatırken, şimdi bazı liselerimizin yıl sonu eğlencelerine kadar bu İslam dışı âdetin girmesi cidden üzücü ve ehl-i hamiyeti düşündürücüdür.

Sizinle paylaşan kardeşiniz: Abdülkadir HAKTANIR

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: