Prensiplerimizden Vazgeçmemeliyiz!

Prensiplerimizden Vazgeçmemeliyiz!

“Bu âhirzaman fitnesinde, açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak..”[1]

Ahir zamanda olduğumuz alenidir. Hatta neredeyse alamet-i ekber kaldı sadece. Yani güneşin batıdan çıkması kaldı. Bunun garbdan tulu’ meselesi ise İslamiyet garbda inkişaf etmesidir. Diğeri de zahir manadır.

Ahir zaman denmesinin sebebi ise; eski zamanlarda bir insanın ömrünce işlediği günahları ve haramları bugün bir insan rahatlıkla işleyebilecek bir potansiyele sahip olması ve eskide dünyanın genelinde işlenen günah ve zulümlerin bugün bir mahallede işlenebilir bir hale gelmiş olmasındandır.

Aslında dünya veya zaman kötü değil. Zaman içinde insanlar nefs-i emaresini havalandırıp adeta             “fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî’ye (A.S.M.) bir lâkaydlık perdesi”[2] gelmiş olması neticesinde hevalarını ilahlaştırıp onlara secde eder derekeye inmiş olmasından tezahür etmiştir. Nefsi-i emmarenin de maddi olarak tatminsiz olması neticesinde hayat süresi insanlar için bir yarış atı gibi koşturmak ve mücahede etmek gibi bir şey olmuştur.

            Dünyayı taabbudi bir mertebeye getirmek ise “lâkaydlık perdesi”[3]ni insanlar üzerine bir battaniye gibi sermiş ve bu uyuşukluk da gafleti ve ülfeti netice vermiştir. Okunanlar sadece okunan metinde kalıyor. Yani okunan başka tatbikat başka oluyor.

Sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dini ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket olarak tarif edilmektedir. Müslümanlar materyalizmle 19.yy. karşılaştılar ve koca devletler materyalizmin şövalyesi oldular. Rusya ve Çin gibi.. Hatta Türkiye de bir ara meyletti materyalizme.

Materyalizm fikri olarak çökmesine ve şövalyelerinin yok olmasına karşın insanlık fikrî olarak menfaat üzerine endeksli bir hayata teveccüh ettiler. Ve sekülerizmin ellerinde birer kukla olarak kendilerini buldular. Her yapılan şeyde menfaat ve fayda gözetleyip hayat kar ve zarar dengesi üzerine konuldu. Müslümanların şuurlu davranmayanları ise adeta lâ dini yani dinsizcesine bir lâkaydlıkla hayatı bütün “dehşetli vicdan azablarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu..”[4] bilmesine rağmen gaflet  hayatı “batn ve fercin hizmetine..”[5] münhasır zannederek hayvancasına, dinsizcesine bir derekeye indirdi. “Deccal’ın yalancı Cennet’i ise, medeniyetin cazibedar lehviyatı ve fantaziyeleridir.”[6] sözünün insanlık kuvve-i şeheviye ve gazabiyesiyle imza attı. Bir ürünün reklamında en küçük şeyin teşhirinde bile teşhir malzemesi olarak gelincik çiçeklerimiz olan taife-i nisa kullanılır hale geldi. Hal böyle olup kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise ifrata girip insanların istikameti batın ve ferç oldu. “mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu fâni hayata celb ede ede..[7]ehl-i ahiret olan insanlarda da var olan nefsin sesini dinlemeye sevketmiştir. “Şu asırda ehl-i dalalet eneye binmiş, dalalet vâdilerinde koşuyor.[8] Binaenaleyh ehl-i hak ve ehl-i sünnet vel cemaat olan insanlar ehl-i dalaletin kamyonlarla dalalete sevkiyatından her vesileyle uzak durmak gayreti içerisinde olmalıdır. En azından gayret etmelidir. Bu sebeple de salih veya müttaki olarak bildiği insanlarla daha fazla zaman geçirmelidir ki “zaîf şeyler içtima’ ettikçe kuvvetleşir. İncecik ipler topak yapılsa, kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yapılsa, kimse koparamaz.[9] bu misal hayatında tezahür etsin.

 Hayatında gayesi Hakaik-i imaniye ve Kur’aniye olanların hayatlarında “Hakaik-i imaniye, her şeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medar-ı merak ve maksud-u bizzât olmak lâzım..”[10] iken gaflet ve ülfet battaniyesinin insanı hantallaştırmasıyla bu dava meselesi ötelendi ve hizmet zeminleri garip bir hal aldı. Yeni insanlar kazanmak şöyle dursun var olan mevcud kaybolmaya ve bu hadise umursanmamaya başladı.

            Medreseler mülk olması gibi bir mana tezahür etti. Lüks medreseler ve ortamlar var ama bu lükslük içinde ihlas yetmez veya görünmez oldu. Devasa medreseler oldu ama bazı mefhumlar kaybolmaya, içi boşalmaya başladı.  “اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ âyeti ile اِتَّبِعُوا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْرًا âyeti gibi insanlardan istiğna hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını tefsir eder. Ve ilim ve dini neşre çalışan insanlar, mümkün olduğu kadar istiğna ve kanaatla hareket etmezse; hem ehl-i dalaletin ittihamına hedef olur, hem izzet-i ilmiyeyi muhafaza edemez. Hem salahat ve neşr-i din gibi umûr-u uhreviyeye mukabil hediyeleri almak, âhiret meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.”[11] Hizmetin temel prensipleri göz ardı edinmeye ve bazı şeyler perdelenmeye başladı.

Sekülerizm dediğimiz melanet ne bulursan at yarım saat kaynat mantalitesiyle her yerde karma bir şey meydana getirdi. Karma bir kültür oluştu. Komünizmin halkların kardeşliği ve sloganının kültürel manada zeminini ihzar etti.

Her yerde aynı manaya gelecek şekilde bir kültür ve kavram yozlaşması tezahür etti.

Bunun neticesinde mefhumlarımız, ideallerimizden ve prensiplerimizden taviz verir bir hale geldik.

Derdimiz davamız olacakken medeniyet-i fantaziyeler almaya başladı. Samimi dostluklar menfaat işlemine döndü.

Samimi bir tevbe ile davamıza mesleğimize dönüp canla başla hizmet etmeliyiz Kur’an tilmizi olmak yolunda. Tebliğ kulak ardı edinmek yerine ön plana gelmeli. Merhum Said Özdemir ağabeyim “bir yere giderken hizmet niyetiyle git ki güzel bir niyetle ibadet hükmünü alsın.” Sözü nazarlara alınmalı.

Ahir zamanda açlık hükmedecek hadisini açgözlülük olarak da görsek zannederim hata etmiş olmalıyız.

Karnı aç olanı doyurmak kolay ama gözü aç olanı doyurmak namümkündür.

Hizmetlerde de manaya hizmet etmeli maevi açlığı gidermeliyiz. Yoksa aç gözlülükle mal mülk ticaret sevdası bir yere kök salarsa orada dava mefhumu kaybolmaya dünya sevgisi köklenme başlamıştır.

Ne mutlu o adama ki medeniyet-i fantaziyeye esir olmaz.

Bedbahtır o adam ki hakkı hak bilir ama imtisal etmez.

Rabbim meslek-i hademe-i Kur’aniyede ayaklarımızı sabit etsin.

“Dostlarla uzun konuşmak hem tatlı, hem makbul olduğundan; şu kısa mes’elede uzun konuştum, belki de israf ettim.[12]

 

            Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Kastamonu Lahikası ( 140 )

[2] Kastamonu Lahikası ( 111 )

[3] Kastamonu Lahikası ( 111 )

[4] Sözler ( 154 )

[5] Sözler ( 126 )

[6] Mektubat ( 58 )

[7] Tarihçe-i Hayat ( 293 )

[8] Mektubat ( 425 )

[9] Mektubat ( 119 )

[10] Kastamonu Lahikası ( 117 )

[11] Mektubat ( 484 )

[12] Mektubat ( 350 )