Rahmet Gazaba Nasıl Dönüşür?

Yağmur rahmet mi? Tabii ki rahmet. Bereket mi? Hiç şüphesiz bereket. Nimet mi? Her haliyle nimet. Yağmursuz hayat olur mu? Olmaz ve onsuz hayat söner ve biter.

Ama bazen öyle oluyor ki, bütünüyle rahmet, bereket, nimet ve hayat olan yağmur gazaba dönüşüyor, hayat felç oluyor, her yer bir felaket şekline giriyor.

Benzeri bir olay 1500 sene önce Saadet Asrında da yaşanmıştı.

Medine’de büyük bir kuraklık hakimdi. Aylarca yağmur yağmamış, her yer kurumuş, kibrit gibi olmuştu. Sahabiler ne yapacaklarını, nasıl bir yol izleyeceklerini bilemiyorlardı

Çaresiz bir halde bekleyip duruyorlardı. Fakat sonunda çareyi buldular.

Olayı Hz. Enes anlatıyor: Bir Cuma günüydü. Peygamberimiz Cuma hutbesi için minbere çıktı, hutbesini okumaya başladı. Bu esnada bir sahabi ayağa kalktı, durumu Resulullaha (a.s.m.) arz etti:

Ey Allah’ın Resulü, malımız helâk oldu, ailemiz perişan oldu, bizim için Allah’a dua eder misiniz?dedi.

“Bunun üzerine Peygamberimiz ellerini kaldırdı. Biz gökte bir bulut göremiyorduk. Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Resulullah daha ellerini geri çekmeden, semâda dağlar gibi bulutlar meydana geldi. Resulullah henüz minberden inmemişti ki, sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı. O gün, ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki günde de yağdı, onu takip eden günde de yağdı, hatta ertesi hafta cumaya kadar yağış devam etti. Öyle ki, o sahabi tekrar ayağa kalktı ve:

“Ey Allah’ın Resulü, binalarımız yıkıldı, mallarımız suyun altında kaldı, bizim için Allah’a dua edin de artık yağmur dinsin” dedi.

Peygamberimiz ellerini kaldırdı ve ‘Allah’ım, (yağmur) etrafımıza yağsın, üzerimize değil! Allah’ım, dağların ve tepelerin üzerine, vadilerin içine, ağaç biten yerlere olsun’ diye dua etti. Sonra da eliyle bulutlara doğru, hangi istikametteki buluta işaret ettiyse, bulutlar orada açıldı. Bütün Medine buluttan temizlendi, biz de çıkıp güneşte yürüdük.’” (Buhari, İstiskâ: 6)

Evet, olay bu kadar açık ve net. Kur’ân’ın ifadesiyle yağmurun bir adı “rahmet”, diğer adı da “yardım” anlamında “ğays”tır. Âyetin bildirdiğine göre, insanlar ümitlerini kestikleri ve çaresiz kaldıkları bir anda yüce Allah yağmuru indirir, rahmetini gönderir ve her tarafa yayar. (Şûrâ, 42:28)

Demek ki, yağmur rahmetin tâ kendisi, bir yerde rahmetin tecessüm etmiş şekli, gözle görünür hale gelişi.

Ama neden “rahmet” durup dururken bir felaket haline geliyor, insanları perişan ediyor, her şeyi alt üst ediyor? Bu sonuç yağmurdan mı kaynaklanıyor, yoksa bizden, insanlardan mı?

Başka bir ifadeyle tedbir alınmadığı için, gereken önleme başvurulmadığı için mi her seferinde, bazı illerimiz bu olumsuz hallerle yüz yüze geliyor?

Bu manzaraya “tedbirsizlik” demekten başka bir şey denmiyor. Aslında her nimet böyle değil midir?

Zenginlik bir nimetken, yerinde ve faydalı bir şekilde kullanılmayınca başa bela oluyor. Sağlık Allah’ın bir ihsanı iken, “koruyucu hekimlik” dediğimiz önlemler alınmayınca birden hastalığa dönüşüyor. Evlat sahibi olmak hayırlı bir imkanken, yeterli eğitim verilmeyince, aile için bir musibet şekline bürünüyor.

Akıl ve ilim gibi iki büyük servet insana bu nimetleri ve imkanları yerinde, faydalı bir şekilde kullanmak üzere verilmiş. “Tedbir, takdirin önüne geçer” sözü de bunun için söylenmiştir.

Meseleye kader inancı açısından bakıldığında, insanın cüz’î iradesi, tercih ve seçenekleri devreye girmeden, Allah’ın külli ve sonsuz iradesi tecelli etmiyor.

Mesele, yağmuru, yağışı ve rahmeti suçlamaya girmeden, verilen aklı, bilgiyi, tecrübeyi ve imkanları âzami ölçüde kullanabilmek, istifademize sunulan nimetleri bir azap ve gazap haline çevirmemektir.

Bir de rahmet, felaket haline dönüşür gibi olunca, elimizi ve gönlümüzü duaya açmaktır.

Mehmet Paksu / Moral Haber