Resulullah’a itaat etmek, Allah’a itaat etmenin en berrak ayinesidir.

“Cenab-ı Hakk’ı sevmek cihetinde emrine itaat ve marziyatı dairesinde hareket etmek, o ittibaı iktiza ediyor. Çünki bu işde en mükemmel imam, Zât-ı Muhammediyedir”(Lem’alar sh:58)

İşte bunun gibi pek çok âyât ve ehadisinbeyaniyle Resulullah’a  itaat ve ittiba etmek, Allah’a itaat etmenin en berrak âyinesidir.

Sonra Resulullah’ın yoluna en emin ve berrak âyine olan  Sahabelere hürmet ve ittiba gelir.

“ Evet  enbiyadan sonra nev’-i beşerin en efdali Sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemaatın icmaı bir hüccet-i katıadır …ki, Sure-i Feth’in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’anın medh ve senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez.”(Sözler sh:489)

Bir rivayette de şöyle buyuruluyor: ESHABİ KEN NÜCUMİ . FEBİEYYİHÜM İKTEDEYTÜM İHTEDEYTÜM…Yani : “Ashabım yıldızlar gibidirler. Artık herhangisine iktida etseniz, (itikad, amel ve âhlakta ) tâbi olsanız hidayete ermiş olursunuz. “(1) Kur’an (9:100) ve (59:10) âyetleri de Ashaba tebaiyeti tahsin eder. ”

Ashabdan sonra da Ashab hayatını tesbit ederek ehl-i sünnet yolunu gösteren ma’lum hak mezheb imanlarına; yani bir mezhebe ittiba gerekiyor. Mevzumuzla alâkalı bir sual:

“Başta müçtehidîn-i izam imamları mı efdal, yoksa hak tarîkatların şahları, aktabları mı efdaldir?

Elcevab: Umum müçtehidîn değil; belki Ebu Hanife, Mâlik, Şafiî, Ahmedİbn-i Hanbel; şahların, aktabların fevkındedirler. Fakat hususî faziletlerde Şah-ı Geylanî gibi bazı hârikakutublar, bir cihette daha parlak makama sahibdirler. Fakat küllî fazilet imamlarındır. Hem tarîkat şahlarının bir kısmı, müçtehidlerdendir; onun için umum müçtehidîn, aktabdan daha efdaldir denilmez. Fakat Eimme-i Erbaa, Sahabeden ve Mehdi’den sonra en efdallerdir denilir.”(Mektubat sh:280)

Mezkûr tebaiyet ve metbuiyet, umum İslâm dünyasına taalluk eden şer’î bir vazifedir.

Müstakim bir mürşide tebaiyet ise şer’î bir mecburiyet değil, belki ihtiyarî ve vicdanî bir tercih olup Şeriatçe tahsin edilir. Ancak sahih rivayetlerle bildirilen âhirzaman fitnesine karşı ıslah ve irşad ile vazifedar olan Mehdiyi tanımak ve ittiba etmekte ahkâm-ı şer’iyece mecburiyet yoksa da, ferdin o fitneden selâmetle kaçması için mânen ve diyaneten lüzum vardır. Bediüzzaman Hazretleri bu mes’ele ile alâkalı şu izahı verir:

Mehdi, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velayet “Onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i İlahiye iktiza eder ki; vakitleri taayyün etmesin. Çünki her zaman, her asır, kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak “Mehdi” manasına muhtaçtır. Bu manada, her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müdhiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşad-ı umumî zayi’ olurdu.”(Sözler sh:343)

Demek Mehdi ve Deccal, feraset-i imaniye ile bilinir. Yani hakikî mânâda bu şahısları tanımak için, Mehdi’nin  irşadatından istifade ve tebaiyet etmek gerekiyor: Aksi halde Deccaliyet cereyanın te’siri ile gaflete düşmek tehlikesi olacağından, Mehdiyet cereyanının  te’sirinde olmak  diyaneten lâzımdır.   “Asrın imamını ve cemaatını tanımayan, câhiliye ölümü ile ölür.” diye hadis rivayetiyle verilen haber, bu mânâda ikazdır.(Bknz: İslam Prensipleri Ansiklopedisi – Mehdiyet, Süfyan, Deccaliyet, Ahirzaman maddeleri…)

 Şahsi makama değil, hizmete bakmak düsturunu ders veren bir muhavere:

“Bundan kırk-elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (Rahmetullahi Aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum:

O merhum kardeşim, evliya-i azîmeden olan Hazret-i Ziyaeddin (KuddiseSırruhu)nun has müridi idi. Ehl-i tarîkatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için o merhum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u a’zam gibi her şeye ıttılaı var.” Beni, onunla rabtetmek için çok hârika makamlarını beyan etti.

Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes’elelerde ilzam edebilirim. Hem sen, benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u a’zam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin; yani o ünvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa ve hakikat görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtte birisine iner. Fakat ben o zât-ı mübareki, senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünki Sünnet-i Seniyye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak; bilakis daha ziyade hürmet ve takdir ile bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.” (Haşiye)

(Haşiye):Çünki sen muhabbetini ona pek pahalı satıyorsun. Verdiğin fiyatın yüz defa ziyade bir mukabil düşünüyorsun. Halbuki onun hakikî makamının fiyatına, en büyük muhabbet de ucuzdur.

Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i nazarımı kabul edip takdir etti.

Ey Risale-i Nur’un kıymetdar talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakâr kardeşlerim! Şahsiyetim itibariyle sizin ziyade hüsn-ü zannınız belki size zarar vermez. Fakat sizin gibi hakikatbîn zâtlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusurat ile âlûde mahiyetim, benden kaçmağa bir vesile olur. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için, şahsiyetime karşı haddimin pek fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız. 

Ben size nisbeten kardeşim, mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben sizin, kusuratıma karşı şefkatkârane dua ve himmetlerinize muhtacım. Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenab-ı Hakk’ın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymetdar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette, taksim-ülmesaî kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.”(Kastamonu Lâhikası sh:88-89)

“Hüsn-ü zannın verdiği parlak makamları nazara alan zâtlar, sizlere bakıp içinizde mahviyet ve tevazu ve hizmetkârlık kisvesiyle görünen şakirdleriâdi, âmi adamlar görür ve der: “Bunlar mı hakikat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhat! Bunlar nerede, evliyaları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede?” diyerek dost ise inkisar-ı hayale uğrar, muarız ise kendi muhalefetini haklı bulur.”(Şualar sh:317)

“Hem manevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bazı zâtlara verilen büyük bir ihsan-ı İlahîyi hissetmediklerinden , kendilerini herkesten ziyade bîçare ve müflis telakki etmeleri gösteriyor ki; avamın nazarında medar-ı kemalât zannedilen keşf ü keramet ve ezvak u envâr, o manevî kıymet ve makamlara medar ve mehenk olamaz. Sahabelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çillesi kadar kıymeti olduğu halde; keşif ve manevî hârikulâdehâlâta evliya gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakikatıisbat ediyor.”(Şualar sh:332)

Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri hizmet-i imaniyeyi herşeyin fevkinde görür, kutbiyet de verilse ihlas için hizmetkârlığı tercih eder.”(Kastamonu Lâhikası sh:251)

Risale-i Nur şakirdleri, hizmet-i Nuriyeyi velayet makamına tercih eder; keşf ü keramatı aramaz;  ve âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz; ve vazife-i İlahiye olan muvaffakıyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şân ü şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve harekâtını onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, “Vazifemiz hizmettir. O yeter” derler…”(Kastamonu Lâhikası sh:263)                

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: