Risale-i Nur, Diyanet Teşkilatı ve Prof. Dr. Mehmet Görmez

Risale-i Nur Külliyatı, bu vatanın bağrından çıkmış, insanlarımızın kastedilen imanlarını kurtarmaya dönük manevi bir cihad ile görevlendirilmiş büyük bir Üstad’ın kaleminden vücuda gelmiş muhteşem eserler olarak, seksen beş yılı aşkın bir zamandır bu millete ve bütün insanlığa hizmet ediyor.

Böyle büyük bir vazifeyi ifa eden bu muhteşem eser külliyatından, devlet yetkilileri yıllarca uzak durdular, mesafeli davrandılar ve hatta bir kısmı ellerinden gelen bütün zulüm ve engellemeler ile bunları unutturmaya ve yasaklamaya çalıştı.

Din İşlerini yapmakla görevlendirilmiş Diyanet İşleri Başkanlığı da, maalesef bu mesafeli tavrını uzun yıllar devam ettirdi. Çünkü bu teşkilat, devlete hakim olan zihniyetin izin verdiği ölçüde bir hizmet yapacak şekilde dizayn edilmiş ve burayı idare eden zevat da, bu kırmızı çizgileri göz önüne alarak hizmet etmeye çalışmışlardı.

Diyanet Teşkilatı, yıllarca resmi görüş çerçevesinde ifade edilen hizmet anlayışı içine hapsoldu. Bu, çoğu zaman dini dar bir alana sıkıştırmak ve bazen de maalesef bid’alara hizmet etmek tarzında oldu. Resmi görüş çerçevesinde, bu ülkede yıllarca Türkçe ezan okundu. Özellikle ihtilal dönemlerinde, Diyanet’in merkez teşkilatı, dar bir alanda, cendereye sıkışmış bir şekilde, çaresiz bir vaziyet içinde çırpındı, durdu.
Tek parti döneminin bütün bürokrasiyi, millete ve dine karşı kullanmaya ve devleti kutsamaya dönük politikalarına, Diyanet Teşkilatı ve din adamları da alet edilmeye çalışıldı. Hatta uzun bir süre ‘’Dinde Reform’’ adı altında Diyanet İşleri Başkanlığının da alet edilerek uygulama sahasına konmak istenen dini tahrip projesi, Risale-i Nur’un sırren teneverret ve bazen de büyük bedeller ödenerek yaptığı hizmet sayesinde ve milletin engin sağduyusu ve sessiz direnci ile akamete uğradı ve tarihin çöplüğüne atıldı.

Zaman zaman da dinini dünyaya satan ulema-i su’ marifetiyle, dine çok büyük zararlar bile verilmeye çalışıldı ve bazı alimler de tahrip işinde istimal edildi. Bu adamlar, dünya makamları ve maddi menfaat karşılığında, dinlerini dünyaya satmakta bir beis görmediler.

Fakat Allah’a şükür, devleti yönetme zihniyeti büyük ölçüde değişmeye başladı. Bürokratik oligarşi, gerilemeye devam ediyor. Elbette alınması gereken daha çok mesafe var. Fakat devlet, milletin devleti olma yolunda hızla ilerliyor.
Bunun en bariz örneği, hükümet, yargı ve birçok kurum ile birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığında görülen zihniyet değişimidir. Şüphesiz ki, siyasi iradenin bu konuda kararlı ve demokrat duruşu, bu değişim ve dönüşümün en büyük lokomotifi hükmündedir. Diyanet İşleri Başkanlığında da, son günlerde çok farklı bir anlayış ve milletin gerçek ihtiyaçlarına dönük bir zihniyet, ön plana çıkmaya başlıyor.

Kısa bir süre önce ‘’mela açılımı’’ yapılmıştı. Medreselerde dini tahsil görmüş, halkın arasında itibar gören ve kanaat önderlerinden oluşan iki bin civarında imamım devlet kadrolarına atanması ile ilgili olarak önemli bir adım atılmıştı. Bu konu ile ilgili çalışmalar devam ediyor.

Zihniyet değişikliğinin en bariz örneklerinden en önemlisi ise, bizce Risale-i Nur’a ve Üstad Bediüzzaman’a gösterilen sıcak ve samimi yaklaşımdır. Bir süre önce İstanbul’da İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumuna katılan ve o sıralar Diyanet İşleri Başkan yardımcısı olan Prof. Dr. Mehmet Görmez çok güzel bir konuşma yapmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Risale-i Nur eserleri ile ilgili olarak verdiği bilirkişi raporlarından bahsetmişti.

Sayın Görmez, başkanlık görevine geldiği günden bugüne kadar çizdiği profil ile gerçekten makamının hakkını veriyor ve böyle önemli bir göreve getirilen bir zatın nasıl olması gerektiğini de, davranış ve konuşmaları ile hakkıyla gösteriyor.
Bunun en son örneğine, Risale Akademi ve AKAV’ın Ankara-Kızılcahamam’da düzenlediği ‘’Hutbe-i Şamiye Ekseninde İslam Birliği ve Küresel Barış Konferansında’’ kalabalık bir topluluk ile birlikte şahit olduk.

Diyanet Teşkilatı’nın, çok muhterem başkanlarının şahsında, ülkenin ve İslam aleminin gerçek ihtiyaçlarına dönük bir din hizmeti yapma yolunda ve kararında olduğunu rahatlıkla görme ve müşahede etme imkanı bulduk.

Sayın Görmez’in, Hutbe-i Şamiye ile ilgili olarak yaptığı ve bu mesele hakkında gerçekten ciddi ve vukufiyetli bir bilgiye sahip olduğunu gösteren güzel konuşması, istisnasız, orada bulunan herkes üzerinde çok güzel ve müspet bir tesir bıraktı.
Sayın Prof. Görmez’in İslam âleminde çok önemli olan hutbelerden bahsederken, Peygamber Efendimizin(ASV) Veda Hutbesi ve Sultan Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ün fethinin ardından okumuş olduğu hutbeden hemen sonra Hutbe-i Şamiye’ye de atıfta bulunması çok güzel ve anlamlı bir tespitti.

Prof. Dr. Mehmet Görmez’in Hutbe-i Şamiye konferansında yaptığı konuşma ile ilgili olarak bazı yazarlar tarafından çok şey yazıldı, haberlerde bu önemli noktalara temas edildi.
Fakat bazı hususlara tekraren değinmekte fayda vardır. Özellikle, Bediüzzaman Hazretlerinin, Hutbe-i Şamiye’de sıraladığı ve bir önceki makalemizde değindiğimiz İslam dünyasının hastalıkları ile ilgili tespiti çok ilginçti.

Gerçekten dönüp baktığımızda, Üstad Hazretlerinin sıraladığı altı hastalığın hepsi de, bizden kaynaklanan, İslam âleminin ve Müslümanların hataları sonucu bize musallat olmuş hastalıklardır.
Demek ki en evvel, bizim kendimize bakmamız ve kendimizi, İslam’ın ruhuna uygun bir hayat tarzına alıştırmamız gerekir. Eğer bizler, bu konuda görevimizi yaparsak, dıştan kaynaklanan sebeplerin üzerimizde çok fazla oranda tesir icra etmeleri mümkün olmayacaktır.

Bir diğer önemli nokta da, Hutbe-i Şamiye’nin Arapça’sının Prof. Görmez’in babası ve hocası Mehmet Şerif Efendi tarafından Arapça öğrenip öğrenmediğinin test edilmesi için kendisine verilmesi ve Sayın Görmez’in de bu kitabı dikkatli bir şekilde mütalaa etmesidir. Sayın Görmez, bu kitabı okuduktan sonra, babasının kendisini test etmekten ziyade, büyük bir hazineye yönlendirmek istediğini fark etmiş.

Yine bir diğer önemli nokta da, Sayın Görmez’in Hutbe-i Şamiye’den aldığı notları konuşmasında misafirlere iletirken, aktaracağı her sözden önce ifade ettiği ‘’işte bu da levha olarak asılacak sözlerden’’ ifadesini tekrarlamış olmasıdır. Bu kadirşinaslık, Sayın Görmez’in Risale-i Nur’a ve Üstad Bediüzzaman’a verdiği büyük önemin çok güzel bir göstergesi olarak konferansa katılanların beynine nakşoldu.

Prof. Dr. Mehmet Görmez, konuşmasının sonunda, Mevlid Kandili münasebetiyle ziyaret ettiği bir hapishanede, mahpuslar ile birlikte iken onlara okuduğu bir Hadis-i Şerif’i tekrarladı. Her okuduğumda ‘’Ya Rabbi bizleri Resul-ü Ekrem’e (ASV) kardeş eyle’’ diye dua ettiğim bu mübarek sözleri bir kez daha Aziz okuyuculara hatırlatmakta fayda görüyorum.

Peygamber Efendimiz (ASV) bir konuşmasında; ‘Kardeşlerimle buluşmayı çok özlüyorum’ der. Sahabeler; ‘Ya Resulallah, biz sizin kardeşleriniz değil miyiz’? diye sorarlar. İki Cihan Güneşi Efendimiz; ‘Siz benim ashabımsınız, benim asıl kardeşlerim, beni görmeden iman edenlerdir’ ifadesini kullanır.

Ben bu ifadeyi Risale-i Nur’un hakiki talebelerine çok yakıştırıyorum. Rabbim, rahmet ve keremiyle bizleri Habibi ve Resulü Hz. Muhammed’e (ASV) dünya ve ahirette kardeş eylesin.

Abdulkadir Menek

www.abdulkadirmenek.com