Risale-i Nur, Fıkhul Ekber

Üstadımız buyurdu ki:

“yirmi seneye yakındır ki, Kur’an ve Kur’an’dan gelen Risale-i Nur bana kȃfi geliyordu. Bir tek kitȃba muhtaç olmadım, başka kitapları yanımda bulundurmadım. Risale- Nur mütenevvi hakaika aid olduğu için, te’lifi zamanında, yirmi seneden beri ben başka kitaplara muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lȃzım gelir.” (Kastamonu: 77.)

         Evet Üstadımız yirmi seneden beri Kur’anı Kerim ve Risale-i Nurdan başka hiç bir kitap ne yanında bulundurdu nede mütalaa etmiş. Çünkü bu davanın izahına Risale-i Nur kafi geliyor. Çünkü, Feyyazı mutlak tarafından bütün hakaiki Kur’aniye üzerinden ilham, ikram ve irade-i külliye ifȃza olur da, mutlak Kur’anı kerimden başka neye muhtaç olunur? Risale-i Nura dikkat etsinler. Cenab-ı Hak Üstadımıza Risale-i Nurun te’lifinde öyle bir iktidarı külli ihsan etmiş ki, herkese nasip olacak hasletten değildir. Çünkü Nur Risaleleri gurbette, hastalık içerisinde, dağda, bağda, kȃtipsiz, tahammülü gayet zor hallerde, zahiri nice zor müşkülatlarla meydana gelmiş, insanların imdadına yetişmiştir. Fakat Cenabı Hakka Şükür olsun ki,  inayeti İlȃhiye Üstadımıza öyle muvaffakiyet ihsan etmiş ki, Cenab-ı Hak ona Kȃinatı bir kitab-ı semavi, arzı bir sahife gibi keşif ve şuhudla okuyarak, hakkalyakin bir iktidar vermiş. Mahzı inȃyetle böyle kudsi bir esere sahip kılmıştır.

         Evet ȃyatı tekviniyeyi hȃvi Kur’anı mucizül beyanın hakȃik ve maarifını ve ayat-ı tekviniyeyi şȃmil, kitab-ı kebiri kȃinatın vazaif ve mehasinini beyan edip ma’rifetullahın en yüksek derecȃtına nev-i beşeri teşvik eden, ölmeye yüz tutan kalpleri izn-i İlahi ile hayata getiren hȃrika bir eser-i bedia olan Nurlar ile beşeriyet iftihar etmek lazım gelirken, ehli şekavet tarafından defalarca zehir verilmekle beraber, taş attırmağa bile cür’et ettiler. Evet “Eşeddü-l belȃ ilel enbiya sümmel evliya sümmel emsen fel emsel” tecellisinden enbiyaların varisi olanların bu tür belalara uğramaları hikmeti İlahiye iktizasından olması dolayısıyla, Üstadımızın Kastamonu’ya ilk teşrif ettikleri zaman, çocuklar abdest almak için çeşme başında iken onları Üstadımıza taş atmağa sevk etmişlerdir. Üstadımız gördüğü tüm eza ve cefalara sabır ve tahammül ve selameti kalbe malik olduğundan, çocuklara hiddet dahi etmeyip; “Bunlar Sȗre-i Yasin’den bir ȃyetin nüktesini keşfime sebep oldular” diyerek onlara dua eder. Evet Risale-i Nur esrar-ı imaniye, hakaik-i Kur’aniyedir, manevi bütün ihtiyaçlara da kȃfidır. Fakat herşeyi de orda arayamayız.

         Mesela sen hacca gideceksin, hac menasiki ile ilgili malumatı Risale-i Nurda aramakta bir mana yoktur. Çünkü onlar ilmihal bilgileridir. Gusül ve abdest nasıl alınır gibi bilgiler de Risale-i Nurda yoktur. imam-ı Gazȃli fıkhı, fıkhı dünya ilimleri arasında tavsif etmiş. Çünkü öldükten sonra fıkıh ile ilgili ameller malumatlar bitiyor. Bize de sık sık abdest le ilgili malumatlar soruyorlar. İşte İmamı Gazali bunları dünyevi ilimler telakki ediyor. İmanın esası ise. “Fıkh-ül Ekber” dir Üstadımız: “Aziz kardeşim! Fıkhül ekber olan esasatı imaniye ile meşgul olduğumuz nakle ve ehl-i içtihadın medarı iken ve me’hȃzine bakmak dekaik-i mesail-i fer’iyyeye zihnım şimdilik ciddi müteveccih olamıyor.” diyor B:352.

         Dikkat edin, fıkhın amentüsȗnȗ  İmamı Azam yazmış ki, O fıkh-ül ekberin metni dört sahifedir. Şerh edilmiş  ve kalın bir kitap olmuş. İşte o metin de anlattığı Allahın varlığı, birliği kadar v.s. ile ilgili İmanı ilimler mecmuasına “Fıkh’ül Ekber denilmiş. İlmihal kitapların başlarında bu metin i’tikad kitabı olarak mutlaka kayd edilir. Fıkıh kitabı namaz kitabı ise, buna da en uygun Risale-i Nurdur. Çünkü namazın hükmü ve en mükemmel izahları oradadır. Fakat, mesela diyelim ki; Hukuku aam ve miras hukuku gibi fer’i malumatlar neden bulunsun ki? Risale-i Nur, fıkıh yani ilmihal kitaplarının baş taraflarında ki i’tikad kitabıdır. Namazın nasıl kılınacağından bahseden değil, o niçin kılınacağından bahseder.

         Üstadımız 20. Mektupta ne diyor: “İnsaniyetin en ali mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır Evet mutlaka ma’rifetullah olacak. Çünkü en büyük devlet, devlet-i marifettir. Allahı tanımaktır, O’nu bilmektir. İlm-i tevhidi Mevla inayetiyle ma’rifetullahta küheylan olmak, esma  ve sıfat-ı İlahiyede tayerȃn Aşk ve muhabbeti İlahiyede seyeran ile gitmek, kȃinat kitabını esmȃ namına okumak, tefeyyüz etmek ve ma’rifetullah, muhabbetullah ve lezzeti ruhaniyedeki zevki tatmak lazımdır ki, o zevk hiçbir zevk ile kıyas edilmez.

         Ben size bu hissiyatımı bazan anlatayım: Risale-i Nur okurken veya okunurken bazan öyle bir zevk alıyorum ki: Cennete girsem bu zevki orada bulmam sanıyorum. Bunun için bir Nur talebesinin kendisini Nurlara ehl-i dünya kendisini dünyaya kaptırdığı gibi tam kaptırması lazım, tam ihtiyacını hissetmesi lazım, ciddi olarak, ruhu ile, kalbi ile, gönlü ile esrar-ı azimeye tam teveccüh etmesi lazımdır. Ne deniyor: “Cennete gitsem bu zevki bulamayacağım, “Hz. Ali (R.A.) demiş ki: “Bir insanın Cennete gitmesi seni hayrete düşürmesin, esas taaccüb edilecek odur ki: Müslüman daha dünyada iken cennet’tedir.” İşte o cennet Allahu a’lem ma’rifet cennet’i dir. Yani (Allaha taklit ile deği Allaha sıfatlarıyla inanmamız lazımdır.)

Ya Rabbi bu itikadı, cümlemize nasip et! Amin…

Sizinle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: