Risale-i Nur Okuyanın Hissedeceği Değişiklik

Risale-i Nurların okunması, tekrarlandıkça tekrarlanır; fakat onu okurken ne usanç verir, ne de ona doyulur!

Risalelerden hisse alıp ders halkasına giren bir kişi, kısa bir süre sonra kendinde değişiklik his edecektir, Onlardan aldığı kuvvetle Allahın yarattıklarına  baktığı zaman, yapılmış olan  İlâhî fiillerden hisse alır, Onlarda ki yaradılış mührü Allah tarafından darb edildiğini fark ederek teşhisini koyar..

Risale-i Nur’ları okumaya başlayan insanlar, kısa bir süre sonra, hattâ bazan Risaleleri okurker ilk satırlarından itibaren, kâinatı bir kitap gibi okumaya başlayarak duygularında değişiklik hissetmeye başlarlar. Bu, hal insan için yeniden doğuş demektir.

Çünkü, daha önce görmediklerini görmeye başlar, görmüş  olsa bile, samimi ve dikkatli bakmadığı için önem verilmeyen varlıklar vardı, şimdi bütün onlar onun âleminde başka renk almış oldular. Kışıyla, baharıyla, yeriyle, göğüyle, canlıları, cansızları, geceyi ve gündüzüyle, yani her şey Risale- Nurlarla rengini değiştirdi. Yer ve Gökler Rabbinin birer mektubu olduğunu his edip ona göre ciddi inanmaya başlar. İnandıktan sonra Kur’anın emirlerine itaat etmeye kendini zorlar.

Risaleler sanki kâinatta görülen mektupların şifrelerini çözmek için yazılmış eserler? Ne kadar güzel çözüyor. Ve o eserlerdeki şifreleri insana çözdürüp okutuyor. Böylece, bir taraftan dersleri tekrarlama aşkı, öbür yandan daha önce eline geçmeyen kitaplar eline geçince, onları da okuyunca insanın zevk ve şevki artmaya başlıyor. Bu hal insanı Risaleleri daha fazla okumaya sevk ediyor.

Yukarıdaki tabirlerde görüyoruz ki, Nur Risalelerini okuyunca onlarda manevî hazineler var olduğunu insana ders veriyor.  Kısa bir süre sonra, kâinattaki eserlere baktığı zaman, onlar Halikın birer mu’cize eserleri olduklarını Nurlarla uyanan kalbe gösteriyor. Böyle bir insanın iç alemi nurlandığını duyguları, aklı ve kalbi his etmeye başlıyor. Aşağıda Risale-i Nurlar yukarıda ki yazıları daha net anlatıp tasdik ettiklerini göreceksiniz:

“Risalei- Nur hiçbir şeye âlet olmadığını ve rıza-i İlahiden başka hiç bir maksada vesile olmadığını ve doğrudan doğruya her şeyden evvel iman hakikatlerini ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu, elbette sizin gibi Nurun has  şakirtleri biliyorlar.” (Emirdağ Lâhikası-I sh:272)

Taklidi imanın mukavemet edemediği ahir zaman fitnesi ceryanına karşı Risale-i Nur ve onun hâlis ve sâdık talebelerinin çare olduğunu nazara veren Bediüzzaman Hz.nin bir kısmında deniliyor ki: Bu âhır zaman fitnesinden, eski zamandan beri bütün ümmet istiâze etmesi cihetinden, hem o fitnelerin savletinden mü’minlerin imanlarını kurtarması noktasından,, Risale-i Nur öyle bir ehemmiyet kespetmiş ki, Kur’ân ona kuvvetli işaretle iltifat etmiş. Ve Hazret-i İmam Ali (r.a) üç kerametle ona beşaret vermiş. Ve Gavs-ı Âzama (r.a) kerametkârâne ondan haber verip tercümanını teşci etmiş.

Evet, bu asrın dehşetine karşı taklidî olan itikadın istinad kaleleri sarsılmış ve uzak­laş­mış ve perdelenmiş olduğundan, her mü’min, tek başıyla dalâletin cemaatle hücu­muna mukavemet etti­re­cek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur, bu vazi­feyi en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herke­sin anlaya­cağı bir tarzda, hakaik-i Kur’âniye ve imani­yenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli burhan­larla ispat ederek, o iman-ı tahkik­îyi taşıyan hâlis ve sâdık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şe­hir­lerde, hizmet-i imaniye itibarıyla âdetâ birer gizli ku­tup gibi, mü’minlerin mânevî birer nokta-i isti­nadı ola­rak, bilinmedikleri ve gö­rünmedikleri ve görü­şülmedik­leri halde, kuvve‑i mâneviye-i itikadları cesur birer zâbit gibi, kuvve-i mâneviyeyi ehl-i imanın kalble­rine verip mü’minlere mânen mukavemet ve cesaret ve­riyorlar.» (Mektubat sh: 466)

Aynı mevzuda şu beyanlarda sarihtır:

Ben dünyanın halini bilmiyorum, fakat Avrupa’da istilâkârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatları bir kal’a olduğu gibi, âlem-i İslâm’ın ve Asya Kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeğe vesile olan bir mu’cize-i Kur’aniyedir.

Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab’ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun.

Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı; bu dehşetli asırda, acib inkılab ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’anını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi? (Mektubat sh:482)

“Çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihette hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbab altında Risale-i Nurun şimdiye kadar futuhatı ve zındıkla ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve her biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, İnşaallah daha edecek.” (Kastamonu Lâhikası sh:107)

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: