Risale-i Nur Sempozyumu’nda hep beraber olalım!

Dünya büyük bir buhran geçiriyor.

Özellikle İslam âlemi son zamanların en kanlı ve en barbar saldırılarına maruz kalıyor.

Suriye, Irak, Mısır ve Myanmar’da haddi-hesabı olmayan katliamlar yürek ve vicdanları karartıyor. Guta’da yapılan kimyasal saldırı ile dünyanın gözü önünde can veren bebekler, çocuklar ve kadınlar artık küfrün ne derece gaddar olduğunu gösterdi.

İslam âlemi tarihi boyunca belki bu denli zulme uğramamıştı. Bu denli şeytan-ı racimin oyunlarına gelmemişti. Ehl-i küfrün, ehl-i tağutun kirli tezgâhlarına bu denli alet edilmemişti.

Zira zulmün ekserisi hariçten değil, dahilden geliyor. Müslüman, Müslüman’ı acımasızca katlediyor. Mümtaz’er hocanın tabiri ile ölen de “Allah-u Ekber” diyor, öldüren de…

Öyle bir çıkış yolu arıyoruz ki, âlem-i İslam’a bahar gelsin istiyoruz. Müslümanlar rahatça yaşasın istiyoruz. İslam’ın sevgi ve kardeşlik dini olduğunu bütün dünya bilsin istiyoruz. Ama olmuyor işte. Allah’ın rahmetini celp edemiyoruz.

O’nun sağanak sağanak gelen rahmetinin cilvelerine mazhar olamıyoruz. Zalimi kahredecek ve onlardan intikam alacak “Kahhar” ve “Zuntikam” isimlerine hiç olamıyoruz. Peki neden?

Cevabını Bediüzzaman Hazretleri bundan yüz sene evvel okuduğu ve bugün ise bombaların patladığı, her yerin ateşe verildiği, mazlumların zalimane katledildiği Şam Hutbesi’nde veriyor.

Dindarlar arasında “sıdk” yani doğruluğun zayıflaması, haramların serbestçe işlenişi, hamiyet ve faziletin yitirilmesi, takvanın azalması ve güzel ahlakın toplumdan giderek azalmasıdır.

Daha da önemlisi “Bu zamanın en büyük farz vazifesi olan ittihad-ı İslam’ın tesisine çalışmaktır” kaidesine riayet edemeyişimizdir.
Hac vazifesini ifa ederken bile artık ibadetin manasından uzaklaşıyoruz. Türkiye’deki Müslümanla, Endonezya’daki Müslüman turistik gezi edercesine hacı oluyorlar.

Birbirlerini dinlemeden, fikir alışverişi yapmadan ve âlem-i İslam’ın istikbali için Beytullah’ta beraber gözyaşı dökmeden hacıların hac vazifesi ne kadar tesirli olur ki?

Dar daireye baktığınız zaman Türkiye’de faaliyet gösteren dini cemaatler bile artık birbirinden bîhaberler. “Lekum dinukum veli yedin” ayet-i celilesini der gibi:  “Sizin hizmetiniz size, bizim hizmetimiz bize” olmuş!… Nazarı daha da dar daireye çevirirsek, gayesi sırf iman kurtarmak olan Bediüzzaman’ın başlattığı Risale-i Nur hizmetinin talebeleri, kardeşleri ve dostları neden yekvücut olamıyor?

Cadde-i Kübra-i Kuraniye olarak tanımlanan hizmetinizin düsturlarını tam yerine getiriyor musunuz?

Üç elifin ayrı iken “3” kıymetinde, beraberken “111” kuvvetinde olduğunu bildiğiniz halde neden en kudsi meselelerde istişare etmiyorsunuz? Daha doğrusu ayet-i kerimede “Allah’ın ipine ‘topluca’ sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin” dediğini okuduğunuz halde ne için gayret göstermiyorsunuz?

Muzaffer olmanın en evvel şartı bir ve beraber olmaktır.

İşte vakit kaybetmeden beraber olalım. Hislerimizi bir kenara bırakalım, hatta mümkünse dirilmemek üzere gömelim. En evvel Üstadımızın talebesi olduğumuzu gösterelim. Resul-i Ekrem’in ümmeti olduğunu bütün dünya görsün. “Abdullah” olduğumuzu herkes duysun ve en büyük hizmet olan “iman hizmetimizi” melekler alkışlasın.

İşte fırsat!

Gelin, 22 Eylül’de Sinan Erdem Spor Salonu’nda yekvücut olalım. ‘Hakikat Arayışında Nübüvvetin Yeri ve Rolü: Risale-i Nur Perspektifi’ Sempozyumuna hep beraber iştirak edelim. Risale-i Nur okuyan, Risale-i Nur’la Kur’an’a ve iman haikatlerine hizmet eden, Risale-i Nur’a dost olan herkes gelsin. Hatta tanıma fırsatı olmayıp da adavet edenler de gelsin. Tıka basa dolduralım.

Onlarca ülkeden dilimizi, kültürümüzü bilmediği halde Risale-i Nur’u kendine ilke edinmiş, kalbi onun için atan ve Allah rızasını kazanmak için hizmet eden Filipinli, Ganalı, İngiltereli, Arjantinli geliyorsa biz neden gitmeyelim?

Geçmişi bir kenara bırakıp istikbalimize bakalım. Ben kırdığım, üzdüğüm herkesten helallik isteyip oraya koşacağım. Unutmayın “Bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” düsturu ile hareket edelim.

Hareket edelim ki Allah’ın rahmeti her yeri kuşatsın. Cenab-ı Hak zalimlerin planlarını yerler bir etsin. Suriye şenlensin, İslam âleminin zeki evladı Mısır bayram etsin.

Daha da ötesi onca baskıya rağmen eserlerini telif eden bu kudsi hizmetin Üstad’ı Bediüzzaman, özlenen bu tabloyu görsün, sizlerle gurur duysun.

O mübarek özlenen bu tabloyu hak etmiyor mu?

Ömer Çelebi

twitter.com/omrcelebi

Risalehaber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: