Risale-i Nur Tefsiri ve Onun Müfessiri Bediüzzamanı Tanıyalım!

Bediüzzaman Risale-i nurla ilgili şöyle buyurur: “Birden hatıra geldi ki: Risale-i Nur vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kuran’ın feyziyle ve yardımıyla kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kuraniyedir.”

Risale-i Nur, akla gelen bütün istifhamları bertaraf eder. Zerrelerden güneşlere kadar îman mertebelerini açıklar. Vahdâniyet-i İlâhiyeyi ve nübüvvetin hakikatini ispat eden, sünuhât-ı kalbîye olup, cumhur-u ulemânın tasdik ve takdîrine mazhar olmuştur.

Risale-i Nur, doğrudan doğruya Kur’ân’a dayanan iman ve tevhit hakikatleriyle müberhen, müspet ilimlerle mücehhez, aklın yanı sıra, kalp, ruh ve diğer bütün duygulara hitap eden, en muğlâk ilmi meseleleri inceleyen, çağın tereddütlerine cevap veren,”Kur’an-ı kerim’in otuz üç ayetin hem manasıyla, hem cifri ile Risale-i nur’a işaret ettiği” keza, Hazreti Ali (ra) ve Gavs-i Azam (ks) gibi zatların kasidelerinde de işaret edildiği gibi Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyanın bu asırda bir mu’cize-i mâneviyesi olan yüksek ve parlak bir tefsiridir.

Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını açıklar, izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’ân’ın imanî hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle açıklar, ispat ve izah ederler. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Birinci kısım tefsirler, bu ikinci kısmı bazen özet bir tarzda ele alıyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya ikinci kısmı esas tutmuş,

Risale-i Nur, yer ve göklerin tabakalarından, melâike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, Cennet ve Cehennemin varlığından, ölümün mahiyetinden; ebedî saadet ve şekavettin kaynağına kadar, akla gelebilecek bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, ilmen ve mantıken ispat eder…  Risale-i Nur kalplerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi, nefislerin mürebbii ve müzekkîsidir.

Risale-i Nur eserleri Kur’an’ı Kerim’in bir kısım ayetlerinin tefsiri olduğu için, esas bakımından bütün ilimleri camidir. Adeta ilim iplikleriyle dokunmuş müzeyyen bir kumaş gibidir. Mesela, Muhakemat eserinde geçen Unsuru’l Hakikat: Kur’an ve imana dair bazı hakikatlerin parlaklığını akli, mantıki ve ilmi delillerle ispat eder. Unsuru’l Belagat: Kur’an’ın ifadelerindeki mucizeliğin tezahürü olan belagat ile alakalı meseleyi açıklar. Unsuru’l Akide: Tevhit, nübüvvet, haşir ve adalet akideleri beyan eder, vs.

Müfessir-i Kur’an, Bediülbeyan, varis-i enbiya, ahir zamanın mücedidi Bediüzzamanı tanıyalım.

“Evet Kur’ân-ı Azîmüşşanın müfessiri, yüksek bir deha sahibi ve nâfiz bir içtihada mâlik ve bir velâyet-i kâmileyi haiz bir zât olmalıdır. Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yüksek ve azîm bir heyetin tesanüdüyle ve o heyetin telâhuk-u efkârından ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmesinden ve hürriyet-i fikirlerinden ve taassuplarından âzâde olarak tam ihlâslarından doğan dâhî bir şahs-ı manevîde bulunur. İşte Kur’ân’ı ancak böyle bir şahs-ı mânevî tefsir edebilir.”

İşte Bediüzzaman Said Nursî; Kur’an-ı Kerim’deki bu asrın muhtaç olduğu hakikatleri keşfedip, Nur risalelerinde, herkesin kabiliyeti nispetinde istifade edebileceği bir tarzda tefsir ve îzah etmek muvaffakıyetine mazhar olmuştur. Bunun içindir ki: Risale-i Nur, emsali görülmemiş bir şaheser ve onun müfessiri de Bediüzzamandır.

Malum olduğu üzere her bir asır da bir mücedid-i din-i İslam gelir. Asrımızın fehimine uygun Kur’an’ın ayetlerini izah ve açıklamaya çalışır. İşte bu mücedidler bir nevi zamanın mehdileri olarak kimi iman, kimi şeriat kimi de hayat meseleleriyle ilgili görevi ifa ve icra ederler. Ancak mehdi-i azam ise bu üç sahada da görevli olmasıdır.

Bediüzzaman Kastamonu lahikasında konu ile alakalı şöyle buyururlar:

Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.”

Yukarıda zikir edilen her üç sahada da Bediüzzaman’ın görev yapması, onun mücedidliğini ve ahir zamanın mehdi-i azamı olduğunu teyit ediyor. Risale-i Nur ve onun müellifini tam tarif etmek çok zor, gene de umman denizinden bir katre olarak nazara sunmak istedim.

Rüstem Garzanlı/Diyarbekir

04.01.2014

 www.NurNet.org

KAYNAK

—Risale-i Nur küliyatı

—Söz basım yayın

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: