Risale-i Nur Vesilesiyle Müslüman Olan Ugandalı Segawa

Uganda, Mukono Üniversitesi Matematik Bölümünde Öğretim Görevlisi olan Zelihanur Zebra Segawa, Risale-i Nur vesilesiyle İslâmla tanıştı ve bir gezi vasıtasıyla Türkiye’ye geldiğinde Müslüman oldu. Şu anda İngilizce Sözler kitabını okuyan Segawa, “İnsanların nereden gelip, nereye gittiği Risâle-i Nur’da çok güzel anlatılıyor. Bu, düşünen bütün insanların ihtiyacıdır” diyor.

Yasemin Güleçyüz’ün haber;

RİSÂLE-İ NUR HERKESE HİTAP EDİYOR

Türkiye’den bir vesile ile tanıştığı arkadaşı, okumaya ve araştırmaya meraklı olan Segawa’ya “Risâle-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?” isimli küçük bir kitap hediye ediyor. Kitabı ikinci defa okuyan Segawa, “Fark ettim ki, Bediüzzaman’ın sadece Türkiye’dekilere ya da sadece Müslümanlara değil, hangi dinde olursa olsun, hatta dinsiz de olsa bütün dünya insanlarına söyleyecekleri var. Bana da söyleyecekleri vardı. Dinledim…

Bir ihtida öyküsü…

Zelihanur Zebra Segawa, İslâmiyeti yeni kabullenmiş Ugandalı bir hanım. Kampana şehrindeki Mukono Üniversitesi Matematik  Bölümünde Öğretim Görevlisi. 32 yaşında, evli, bir çocuk annesi. Yazın doktorasını yapmak üzere İngiltere’ye gitmek var yıllık programında.  Çevirmenimiz Cezayirli Kafiye Hanım vasıtasıyla üçlü sohbet sırasında Segawa’yı Sahabe hanımlarına benzetiyorum. Eşi ve küçük oğlu Uganda’da. Bir gezi vasıtasıyla Türkiye’ye geldiğinde artık Müslümanlığı kabul etmenin zamanının geldiğini düşünüyor. Müftülüğe giderek İslâmı kabul ediyor.

SAHABE HANIMLAR GİBİ

Eşinin Müslüman olup olmadığını soruyorum. Eşi Müslüman değil. Hanımının bu yeni dini karşısında alacağı tavır ne olacak acaba? Eşine yeni bir dine gireceğini söylemiş mi?

Hayır söylememiş. Sürpriz olacak…

“Aynen Hz Ali (ra) gibi…” diyorum. Henüz küçücük bir çocukken İslâma girmeye karar veren Hz. Ali’ye (ra) Peygamberimiz (asm) “Babandan izin almayacak mısın?” diye sorduğunda, Hz. Ali (ra) “Allah beni yaratırken babamdan izin almadı ki!” tarzında bir cevap verir. Kafiye Hanım gülümseyerek dinlediği bu misâli Segawa’ya aktardığında, o da başıyla tasdik ederek gülümsüyor…

Segawa’da zaten “Eşim ne der?” gibi bir tedirginlik havası yok. Bu yeni hayatında o kadar huzurlu ki… Çikolata rengindeki yüzünde bunu görmek çok kolay. Bana Sahabe hanımlarını hatırlatan yönü de bu hâli işte… Kafiye Hanım “Çok duâ edelim. Hem de duâlarımızı secde halinde iken yapalım. Zelihanur döndüğünde bir aile problemi yaşamasın ve eşi de İslâmı kabul etsin inşaallah!” diyor. Bu yazımızın da ona yapacağınız duâlara vesile olmasını ümit ediyoruz.

ERTELEMEDİM, ZAMANI GELMİŞTİ…

İslâmı elbette ki, bir anda kabul etmemiş Segawa. Uzun bir hazırlık dönemi var. “Kararımı ansızın vermedim ve Türkiye’ye Müslüman olmak için gelmedim. Sadece buradayken, artık zamanın geldiğini anladım. Ertelemedim. Hemen Müslüman oldum. Zaten ben önceden de inançlıydım” diyor.

İlginç bir öyküsü var Segawa’nın. Dedesi ve babannesi Müslümandır, ama babası hiçbir dine mensup değildir. “Gittiğimde babama İslâmı neden seçmediğini soracağım!” diyor. Annesi de hiçbir dine mensup değildir. Ama inançlıdır. Öğretmen olan annesi evlendiğinde babası onun çalışmasına izin vermez. Annesi de beş çocuğuna öğretmenlik yapar adeta. Sadece bir Allah’ın olduğunu, başka küçük ilâhların bulunmadığını çocuklarına iyice öğretir.

“Kardeşlerim hiçbir dine mensup değiller, ama hepsi de Allah’ın bir olduğuna, eşi ve benzeri bulunmadığına inanırlar. Annem bunu bize çok iyi öğretti” diyor. Geçtiğimiz Mart ayında vefat eden annesini anlatırken gözlerinin ağlamaklı olduğunu fark etmemek mümkün değil…

İZCİLİK EĞİTİMİ

Ardından öğrencilik hayatı boyunca severek aldığı izcilik eğitimi de onu insan haklarına saygılı bir kişi yapar. İzcilikte “Kâinatta Allah’ın, diğer insanların ve kendi hukukumuz vardır. Bu hukuklara  dikkat ederek yaşamalıyız” düsturu onu çok etkilemiştir. 1999’da aldığı Uluslararası İzcilik Ödülü vardır. “Türkiye’de iken Cenova’daki Dünya İzcilik Klübü’nden çalışma teklifi geldi. Ama doktoramı yapacağım, kabul etmeyeceğim” diyor…

Aldığı Uluslararası Ödül de ülkesinde gençlerle yaptığı bir çalışma üzerinedir. “Gençlerin ihtiyaçları nelerdir?” konusunda hazırladığı bir anketi uygulamış ve neticelerini bir proje haline getirerek devlete sunmuştur. 1999’daki bu çalışması birincilikle ödüllendirilmiştir.

RİSÂLE-İ NUR NEDİR? BEDİÜZZAMAN KİMDİR?

İslâmiyet hakkında bir dolu kitap okumuş. Tanıdığı bir çok Müslüman dostu bulunuyor. Bunlardan biri de Mehmet Emin Bey ve ailesi.

Mehmet Emin Bey okumaya, araştırmaya meraklı Segawa’ya “Risâle-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?” isimli küçük bir kitap hediye ettiğinde hemen okur. Bitirdiğinde “Bu Türkiyeli bir Müslüman âlim. Risâle-i Nurları ülkesinin problemleri için yazmış!” hükmüne vararak kitabı bir kenara kaldırır.

On beş gün sonra kitabı tekrar okumaya karar verir.

İkinci kez kitabı bitirdiğimde fark ettim ki, Bediüzzaman’ın sadece Türkiye’dekilere ya da sadece Müslümanlara değil, hangi dinde olursa olsun, hatta dinsiz de olsa bütün dünya insanlarına söyleyecekleri var. Bana da söyleyecekleri vardı. Dinledim…

Çevirmenimiz Kafiye Hanım Şamlı Hafız Tevfik Ağabeyin hatırasını aktarıyor. Bir gün yine dağ başında Üstadın kâtipliğini yaparken “Üstadım, sen söylüyorsun ben yazıyorum. Halbuki, dinsizlik matbaalarda basılıyor, yayılıyor!” dediğinde Üstad Hazretleri “Bu Nurlar bütün dünyaya yayılacak, okunacak. Yaz kardeşim!” cevabını alır. Yazmaya devam eder…

Hatırayı gülümseyerek dinleyen Segawa “Aynen öyle!” diyor.

Şu anda İngilizce Sözler kitabını okuyor, 29. Söz’e kadar gelmiş. “İnsanların nereden gelip, nereye gittiği, vazifesinin ne olduğu üzerine bütün soruların cevapları Risâle-i Nur’da çok güzel anlatılıyor. Bu, düşünen bütün insanların ihtiyacıdır” diyor. “İslâma inanıyorsak, inandığımızı yaşantımıza aktarmamız gerekiyor. İnandığımızı yaşamazsak kendimize, diğer insanların hukukuna ve Allah’ın hukukuna hürmetsizlik ederiz” diye de ekliyor.

RİSÂLE-İ NUR: BİR KUR’ÂN OKULU

Segawa, Risâle-i Nur’da kâinatta hiçbir olayın tesadüfen gerçekleşmediğini okuduğunda bu eserlerin son derece realistik özelliklere sahip olduğunu anlar. Eserlerde bilimsel bir yaklaşım vardır. Gerçekçidir, delillerle İslâmiyet insanlara sunulur. Bu Kur’ân’ın da metodudur. Zaten Risâle-i Nur bir Kur’ân okuludur. Arapça bilmediği halde Kur’ân ve Risâle-i Nur’un aynı hakikatlerden bahsettiğini anlamak çok kolaydır. Yaradılışın sırrı, Haşir, Kader gibi akıldan uzak görünen konulara getirilen izahlar son derece mantıklıdır. Risâle-i Nurlar bizi doğrudan Kur’ân’a ve Peygamberimize (asm) götürdüğü için çok önemlidir. Bu yüzden de en önemli referansımız olmalıdır.

PLANLI BİR RİSÂLE-İ NUR PROGRAMI

Yeni hayatında yapmayı düşündüklerini soruyorum. Müslüman arkadaşlarıyla Risâle-i Nur okuma programı yapmayı tasarlıyor. Başkalarına Risâle-i Nurları nasıl aktarabileceklerini böylelikle düzenlemiş olacaklar. Doktora çalışmalarının bu plana engel olmayacağını düşünüyor. İngiltere’de Risâle-i Nurları bilen kişilerle tanıştığında bu hedefinin daha kolay gerçekleşeceğine inanıyor.

Ülkesinde yeni dininden, başörtüsünden dolayı hiç zorluk çekmeyeceğini düşünüyor. Çünkü Uganda’da kadınlar arasında Müslüman olsun ya da olmasın başörtüsü yaygın. Bu konuda fıtrî bir ortam söz konusu.

Onu dinlerken yeni hayatının hep huzur ve inkişaflarla dolu olacağını düşünüyorum…

Çünkü o kadar ümitvar ve gayretli ki!

Rabbimiz “Ben kulumun zannı üzereyim” demiyor mu?

Yeni Asya (Haberin Orjinali  için Tıklayınız)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: