Risale-i Nurlara Muhatap Olabilmek

         Evet Kardeşlerim: Risale-i Nura muhatap olmak? Belki de Risale-i Nur’a gönül vermek en önemli, fakat cevabını başka yerde arayanlarda var onları yanlış görüyorum…

       Risale-i Nur’a muhatabiyet evvela Risale-i Nȗrun kudsiyetine inanmayı, Risale-i Nȗr daki düsturları sıralamayı ve iyice anlamayı, sonra hayata evvela nefsimizde bunları adapte edebilmeyi ve daha sonra da onlar bize hayatiyet kazandırdıkları düsturları başkalarına anlatmanın ana sebepleri: Yine Risale-i Nur’da bize vazedilen ana düsturları aşağıda öğretmek icab eder. 

1- İhlas-ı Etemm

2- Hadsız fedakȃrlık

3- Enaniyetsiz Büyüklük (İzzet, vakar)

4- Rekabetsiz hizmet

5- Engin Tefekkür

6- (İstikameti) Hikmetli görüş ve davranış

7- İmtizaçkȃrane Uhuvvet

8- Toprakvȃri mahviyet

9- Sıddıkvȃri Sadakat ve Sıdk

10 – Sahaveti mutlak

11- Yakȋn-i cem ve istiğrak

12- Yoğun Şefkat

13- Hadsız Metȃnet

14- Sahib-i Rüşd ve davet

15- İttika ve Amel-i Salih

16- Kanaat

17- İffet ve Haya

18- Aczi Mutlak, Fakri Mutlak, Şevki Mutlak, Şükrü Mutlak

19- (Cesurane Şecaat)

20- (Tam Bir Tesȃnüd)

21- (Hȃlisane Sünnete ittiba)

22- (Müstağniyane İstiğna)

23- (Tebzirsiz İktisad)

24- (Şefkatli Tam Bir Adalet)

25- (İç ve Dış Nezȃfet)

26- (Siyasetten İçtinab)

27- (Daima Müspet Hareket)

28- (Kemiyyete Değil Keyfiyete bakmak)

29- (Yalınız Ağızla Değil İşle de Nasihat)

30- Allahın Vazifesine karışmamak)

 

         Evet bu yazıp anlatılanları önce kendi nefsimiz için kabullenip  şekillenme zamanı gerektirir. Bu aynı zamanda, ben Risale-i Nur’un neresindeyim veya ne kadar gerisindeyim? diye düşünmeyi de gerektirir. Çünkü bir sosyoloğun varmış olduğu: “Bazı Nurcular Risale-i Nurun gerisinde kalmışlardır” tespitin doğrusunu değerlendirmeliyiz. Bediüzzamanın serdiği hakikatleri önce kendi nefsine hitaben vaz edişi ve örneklerinde de hep kendi ruhunda yaşadığı, ruhunda ilhamen keşfettiklerini tespit edişi de bundandır. Çünkü kendi nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Ve başkalarından hakikatlere kavuşmasını beklemeden evvela biz doğru İslamiyet’ i ve İslamiyet’e layık doğruluğu şekilde kendi nefsimizde yaşamamız lazım. Ondan sonra başkasına yaşamasını tavsiye etmemiz gerekir.

         Mesela 30 Düsturda vazedilen: Biz kemiyete değil keyfiyete bakmayı tahlil edelim: Kemiyet Risale-i Nur’un mesleğinde sayıca çokluğa değil, keyfiyete (kaliteye) bakmamız gerekir. Yani ȃ’zami ihlȃs, ȃ’zami sadakat, ȃzami tesanüd , ȃzami fedakȃrlık, sünnete ittiba, takva, istiğna, iktisat, adalet, nezafet ve bunlarda sebat ve daha bunlar gibi yüksek vasıflara sahip olanları tercih edilmesidir, diyebiliriz. Bu keyfiyet mevzuunun Risale-i Nurun meslek hayatında çok büyük bir ehemmiyeti vardır. Kemiyet ve keyfiyet mevzuu ile alakalı parçalar bir toplamada toplanmıştır. bu derslere göre, yalınız ve yalınız Hazreti Üstadı dinlemek ve başka kim olursa olsun bu mevzuda onlara, kulak vermemek lazım gelmektedir. Kemiyet ve çokluk hırsı, ihlasa da zarar verebilir. 

         Kur’ani Kerim kemmiyetten (sayı çokluğundan) daha fazla, ihlas, sadakat ve fedakarlık gibi yüksek faziletlere sahip olmak olan keyfiyeti esas alır nitekim bu mevzuu 2:249 Ayet ile belli eder. 

         Bu itibarla her türlü çokluk ve çoğalma sevdası ve çokluğa dayanıp gururlanmak haklılığı çokluğa dayandırmak iddiası size haktan Marifetullah’tan, ihlas ve Rıza-i İlahiyi gaye yapmak gibi faziletlerden oyalayıp men eder” diye derin ve külli manaları haber veren mezkur ȃyet keyfiyetin esas alınmasını ve kemiyeti de ayakta tutan ruhun keyfiyet olduğunu ifade eder. Çokluğa güvenmek bazan kader tarafından mağlubiyete sebep olur. Elbette kemiyetle keyfiyetin birleşmesi ahsendir. (daha iyidir) Buda şimdiye kadar bu dünyada nadiren vukua gelmiştir. Amma cennet’te kemiyetin tamamı keyfiyette olacağı hiç şüphe yoktur.          

         Bu anlatılanlar adeta malumu i’lam (bilineni bildirmek gibi) gibi veya olmayan bir durumu tasvir eder bir vasıf arz eder diyebilirsiniz. Halbuki  bir çok defa kendimizde şahit olduğumuz haletleri paylaşmak, böyle durmaları yaşayan başka kardeşlerimiz varsa kendi manevi tecrübelerimi ve ıstıraplarımı anlata bilmek, gayem sadece bu. Bir çok defa Risale-i Nur okunduğunda şöyle derdim: “Fesübhanallah bu harika, ne harikulade anlatılmış Allah’u Ekber.” Bu durum sanırım da’va içinde burhan olan Risale-i Nur’un mahiyetini tam anlamadığım veya sosyal münasebetim nakıs olan bir şeyi kabül etmek bana zor geliyordu,  veya ret hissinde de bana istikamet veriyorlardı eskiden. Evet inkar edilmez ki kültürün çok önemi var o coşkunluk hissinin beni kuşatmış olmuştu.

         Bütün bu manevi duygular bana Risale-i Nur’a hayatımda ki muhatabiyetimi çerçevelerken şöyle bir gaye bana edindirdi: “Risale-i Nur’la iştigal sadece ve öncelikle meseleleri başkalarına nasıl anlatırım bakışıyla değil, meselere ben nasıl muhatap olurum.” Çünkü muhatabiyet önce örnek olmayı, hakikatleri hayatımızla izhar etmeyi. Ondan sonra başkalarına ders vermeyi gerektirir. İmam-ı Azam Hazretleri gibi, bal yememeyi birisine tavsiye edeceksek olursak önce en az 40 gün bal yamemeye kendimizi zorlayacaksık sonra muhatabıza tavsiye edeceğiz. Unutmayalım ki: Hal vaziyet insanın ağzından daha konuşkandır. Bu sebepten Üstadımız: “Eğer biz ahlakı İslamiyenin kemalatını ef’alımızla izhar etsek, O zaman sair dinlerin tabileri ve milletleri elbette İslamiyet’e  dahil olacaklar. Belki de Kürre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri dahil olacaklar.”

         Cenab-ı Hak Hepimize Risale-i Nurlara Hakkıyla muhatap olabilmeyi, hakikatleri evvela nefsimizde tatbik etmeye muvaffak ihsan etsin. Amin…

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır