Risale-i nurları tenkit edenlere cevap

1. Bediüzzaman, Risale-i Nurlarda kendini övmez. Tüm dikkatleri şahsından ziyade Risale-i Nurlara çeker.

2. Risale-i Nur, vahiy değidir; sunuhat ve ilhama dayanır. Yani kalbe gelen manalardır. C. Allah(C.C.) nasıl ki ilhamen yumurtadan çıkmadan ilhamen ördeğe yüzmesini öğretiyor, insalara da ilhamen bazı şeyleri öğretebilir.

3. Bediüzzaman, gaybi bildiğini iddia etmez. Bazı ayet ve hadisleri cifir hesabı ile yorumunu yapar ve; “Öyle oldu, şöyle olacak”, Allahü alem (Allah bilr), La Gaybe İllallah (Gaybı ancak Allah bilir)” der.

4. Sahabeler, bilhassa komşu ülkelere elçi olarak Peygamberimiz (S.A.S.)’in gönderdiği sahabeler süryanice dahil, gittiği ülkenin dilini biliyordu. Cenabı Allah (C.C.) yukarıdaki ördek misali ilhamen öğretmişti. Yoksa dilini bilmediği insanlara İslamı nasıl tebliğ edecekti?

5. Risale-i Nur külliyatını Ankara’da bir ilm-i vukuf heyeti inceliyor; “Risale-i Nur, Kur’an’ın orijinal, ilmi ve imani bir tefsiridir” diyerek rapor veriyorlar.

6. Risale-i Nur, hiç imanı olmayanı Allah’ın izni ile imana getirir, imanı olanın imanını da inkişaf ettirerek, genişletir, kuvvetlendirir, tahkik-i iman sahibi yapar.

7.Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında eleştiri yapanlar, ya Risale-i Nuru okumamışlardır ya da okumuşlar ama sathı okumuşlar, anlamamış ve yanlış anlamışlardır.

8.Risale-i Nuru okuyup da hidayete gelenlerden birisi; “Aradığım bütün soruların cevaplarını Risale-i Nurda buldum” diye itiraf ediyor.

Ârife tarif gerekmez derler. Misaller, örnekler, hikayeler hakikati anlamak için verilir. R. Nurlarda iman hakikatlerini kavramamız için bu metodları kullanır. Yukardaki toptancının tarladan karpuz alma misalinde verilmek istenen asıl hakikat, bir cemaat içinde bulunup, imani ve islami hizmetlere herkesin kendi gücü kabiliyeti nisbetinde, maddi ve manevi katkıda bulunmasının önemi anlatmak için verilmiştir.

Uzunca bir hadisde; “Allah’ın gezici melekleri vardır. Bunlar yeryüzünde gezerler. Nerede bir cemaat görse oraya katılırlar. Sonra huzur-u ilahiye çıkarlar. Cenabı Allah bildiği halde sorar; “Nereden geliyorsunuz? Melekler; filan yerden geliyoruz. Kulların toplanmış seni zikrediyordu. Yani senin esma-ül hüsnanı anlatıp, birbirlerine aktarıyorlardı” Hadis uzun kısa kesiyorum.

Cenab-ı Allah sonunda; “Orda bulunanları affettim ve rahmetime aldım” der. Melekler; “Ya Rabbi, orada birisi vardı ki o oraya başka bir iş için gelmişti” deyince, Cenabı Allah; “Onu da affettim ve rahmetime aldım. Onların arasında bulunan kötü olamaz” der.

Bir insan Risale-i Nur cemaati (bu başka bir cemaat de olabilir Kur’an ve Sünnet çizgisinde olan her cemaat) içinde olur, iman hakikatlerini öğrenir ve islamı yaşarsa, talihi de varsa inşallah imanını kurtarır ve cennetlik olur. Aksi halde, imanı yok ve islamı yaşamıyorsa bu mutlaka cennete gidecek anlamında değil. Bir eldeki beş parmak bir mi? Aynen bunun gibi insanlarda iman ve amel bakımından derece derece. En az yüz derece var. Bu yüz derece insan cennete gireceğini düşünelim, oradaki makamları aynı mı olacak? Elbette aynı olmayacak. Herkes Peygamberimizle (s.a.s.) aynı yerde ve sofrada olsa da, o sofradan ve o cennetten Peygamberimizin (s.a.s.) aldığı lezzetin aynısını alamayacak. Bir hasta ile bir oruçlunun aynı sofradan aldığı lezzet aynı olmadığı gibi. (Bak 28. Söz. Cennet bahsi)

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: