Risale-i Nur’un mesleği tahkik mesleğidir

“Risale-i Nur nasıl okunmalı, şerh ve izah yapılmalı mı, yapılmamalı mı?” diye medâr-ı bahs ediliyor.

Kur’ân-ı Kerîm 1400 seneden beri müfessirler tarafından şerh ve izah edilmesine rağmen bugüne kadar izahını bitirememişler, kıyamete kadar da şerh ve izahı yazılsa gene de bitmez. Risale-i Nur’un eserleri de Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri olması cihetiyle elbette şerh ve izahı yapılmalıdır.

“Risale-i Nur’un hocası Risale-i Nur’dur.“ Bu sözü delil göstererek “Şerh ve izaha gerek yok.” diyenler de vardır. Oysa Risale-i Nur’un mesleği, tahkik mesleğidir, tahkik edilmeyen bir kelimenin, bir cümlenin veya bir sözün manası anlaşılmaz bir ibare olur. 

Madem ki Risale-i Nur mesleğinde mütalâa, müzakere, müdavele-i efkâr ve tahkik esastır, o zaman şerh ve izah yapmakta esas olmalıdır.

Konumuza ışık tutan Risale-i Nur eserlerinden 28. Lem’â, 11. Nükte’de: “Risale-i Nur Talebeleri, Risale-i Nur’un dairesi haricinde nur aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa,  Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren manevî güneşe bedel, bir lambayı bulur; belki güneşi kaybeder.” 

Bu Nükte ile, Risale-i Nur şakirtlerinin hizmet tarzı sadece Risale-i Nur’un usûl ve esası olmalıdır. Bu eserler akıl, kalp ve ruhları tenvire yeterlidir. Bu manevî mürşit dışında başka mürşit aramaya ihtiyaç yoktur. Bu münasebetle “Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur” vurgusu yapılmış diye düşünüyorum. 

Risale-i Nur nasıl okunmalıdır? Bu konuda da eserlerin müellifi Hazreti Bediüzzaman, “Risale-i Nur’u gazete gibi okumayınız” buyurmuş. Bu ifadede de, Risaleleri sathî okumayınız, mütalâa ve müzakere ederek okuyunuz, manası anlaşılmaktadır. Demek ki Risaleleri okurken anlaşılmayan kelime veya cümleleri mübalâğaya kaçmadan izah ederek anlaşılır hale getirmek lâzımdır.

Sarf, nahif, şeriat, siyer, kelâm ve hakeza on iki ilmi havi medreselerde okutulan bütün kitapların kenarlarında şerh ve izah vardır. Mademki Risale-i Nurlar medresenin malıdır, o zaman Risale-i Nur eserlerinde de şerh ve izah yapmak gereklidir.

Bediüzzaman: “Bu düstur-u Kur’ânîyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehitler de olsalar, vazifeleri, ulum-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir” diyor. 1 

Keza, “Şu Risale, bir meclis-i nuranîdir ki, Kur’ân’ın şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle mânen müzakere ve müdavele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirdleri onda her biri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’ân-ı Mu’ciz-ül beyan’ın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risalelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Her biri aldığı kıymetdar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor.”2 

Müellifin bu beyanından sonra şerh ve izah yapılmaz diyenlerin dikkatine havale ediyorum. Yalnız şerh ve izah yapanlarda da elbette istidat ve maharet ister; kabiliyetsiz ve fakat cerbezelik yaparak çantasındaki malzemeleri mübalâğa ve ifrat derecesinde keyfine göre pazarlamakta ukalalıktır. Bu tarz şerh ve izah hiç kimseye fayda vermez, dinleyenleri de usandırır. “Muvazenesiz ve mizansız olan, çok aldanır, aldatır.” 3

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1- Mektubat, 29. Mek. 6. Risale.

2- Barla Lâhikası, 1. Mektup.

3- Muhakemat, Unsuru’l Belâgat, 3. Mesele.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: