Risalelere sadece ilim adamları mı muhatap olabilir?

Risaleleri günümüzde bazı insanların anlamakta zorluk çektiği aşikardır. Mesela köy yerlerinde yaşamış olan ve teknolojiden uzak yaşayan insanlar gibi. Onların durumu nedir? Demem o ki, kainata bakarak herkes Allah’ı tanıyacak seviyede değil. Anlayamayanların durumu ne olacak acaba?

Açıkçası bu bakış açısı fazlaca jakoben/tepeden bir bakış açısıdır. Bu fikir iki açıdan yanlış ve hatalıdır:

Birisi, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden delillerin şiddet-i zuhurudur ki, en ami ve en avam insan bile bu şiddetli delilleri görüp okuyabilir. Yani kainatta tezahür eden deliller çok hafi ve karmaşık deliller değil ki, avam insanlar onu görmekte ve okumakta zorlansınlar.

Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu kainat hâkimsiz ve sahipsiz olur?..

gibi sade ve basit deliller, gayet derecede imana hatta tahkiki imana yeterli ve kafi delillerdir. Avam tabaka belki felsefenin karmaşık ve işe yaramaz delillerini anlamakta zorlanabilirler, lakin Kur’an’ın sade ve anlaşılır inayet ve ihtira delillerini en ami ve en gabi insan da kavrayabilir. Mesela,

Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki, Arz’ı size döşek; semayı binanıza dam yapmış; ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sair gıdaları çıkartsın, öyle ise, Allah’a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah’tan başka mâbud ve Halikınız yoktur. (Bakara, 2/22)

Gerçekten göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, sağduyulu, akıl sahipleri için Allah’ın varlığını, kudret ve azametini gösterir kesin deliller vardır. (Âl-i İmrân, 3/190)

Bir de insan  yiyeceklerinin kaynağına bir baksın. Biz o yağmuru bol bol yağdırdık, sonra toprağı (hayat menbaı olan rızkınızı oradan göndermek için) bir yarış ile yardık. Bu suretle bitirdik, onda taneler; üzümler, yoncalar; zeytinlikler, hurmalıklar; âfaka ser çekmiş (dilber) bahçeler; meyveler ve nice çayırlar… (Bütün bunları) sizin ve hayvanatınızın menfaati için yarattık.“(Abese, 80/24-32).

İkincisi, insanın fıtri donanımıdır ki, her insan bu donanınım asgarisine sahiptir. Yani insanın fıtratına konulmuş olan kabiliyet ve cihazlar kafi derecede tevhidin basit ve sade delillerini kavrayabilecek mahiyet ve kapasitededir. Kimse bu hususta kalkıp da o eğitimsiz bu köylü diye tepeden bakamaz. Öyle köylüler var ki, on tane üniversiteliyi cebinden çıkarır.

Mesela Risale-i Nurların yazılıp çoğaltılmasında en büyük emekçiler köylü ve çiftçiler olmuştur. Üstad Hazretlerinin en büyük ve en sadık talebeleri köylüler olmuştur. Hatta okuma yazması olmayıp, sadece dinleyerek Risale-i Nurları mükemmel ve muazzam anlayan ağabeylerin Lahikalardaki mektuplarını şimdiki edebiyat öğretmenleri, değil kaleme almak, anlamakta bile zorluk çekerler.

Numune olarak okuma ve yazması olmayan Bekir Ağa isimli ağabeyin bir mektubunu takdim edelim:

“Sözler’i müştakların ellerine yetiştiren kardeşim Bekir Ağa’nın fıkrasıdır.”

“Elimizdeki hakaik-i Kur’âniyeyi câmi Nur risaleleri, her an ve zaman bizi tarik-i hakikatin nurlarına istiğrak ederek, şu zaman-ı hâzıranın ehl-i imanın kalbine verdiği ıztırabı izale etmektedir.”

“Hakka şükürler olsun ki, ehl-i imanın üzerine musallat olan ve gayr-ı kabil-i tahammül olan hâlât karşısında, iman ve irşadın nuranî dairesi dahilinde, hak ve hakikate lâyık bir vazifede istihdam ediliyoruz. Şu zamanda yegâne medar-ı tesellîmiz olan şey, ancak Erhamü’r-Râhimîn’in, tavassutunuzla bize kavuşturduğu hakikatlerdir. Lisanım, şükranlarıma tercüman olamıyor. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Ancak söyleyebildiğim şey, beklediğim ümit, benim ve ehl-i imanın, bilhassa risalelerle alâkadar kardeşlerimin iki cihanda mesrur olmalarını ve bilhassa başta Üstadımızın kudsî ve pek azîm hizmetinden, Hâlık-ı Kâinat Hazretlerinin razı olmasını temenniden ibaret kalıyor. Bugünkü ahvâl-i müessifeden müteessir olmamak mümkün değil. Allah iyi yapar, inşaallah. Ben câhilim, bu kadar yazabildim. O Sözler’in kıymetini tariften âcizim. Ne kadar yazsam, o eserlerin kıymetinden binde bir nebzesini gösteremez.”

“Talebeniz Emrullah Oğlu Bekir”

(1) bk. Barla Lâhikası, (108. Mektup)

Kaynak: Sorularla Risale

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: