Said Nursi, Bediüzzaman Ünvanını Ne Zaman Aldı?

Molla Sa’îd‑i Meşhur Bedîüzzaman Ünvanını ne zaman aldı?

(Siird: Hicrî 1309/Miladî 1892)

Bu konu bilen bilmeyen herkes tarafından tartışma konusu yapıldığından biz bunu cevaplamak durumundayız. Bütün ayrıntıları ve belgeleriyle BEDİÜZZAMAN Kitabımızın I. Cildinde izah ettik. Burada kısaca özetleyeceğiz. Molla Sa’îd, Molla Abdullah’ın yanında bir süre kaldıktan sonra Siird’e gelir. Molla Fethullah Efendi’nin medresesine gider. Molla Fethullah ile Molla Sa’îd arasında şöyle bir konuşma geçer:

Evvela asıl meseleyi görelim ve büyük allame Siirdli Molla Fethullah ile olan konuşmaları nı görelim: Molla Fethullah: Geçen sene Süyûtî (Elfiyye Şerhi El-Behcet’ül-Mardıyye, Bin beyitlik Arap grameri şerhi)) okuyordunuz, bu sene Molla Câmî’yi (Arabî ilimlerde son kitap) mi okuyorsunuz? Molla Sa’îd: Evet Câmî’yi bitirdim. Molla Fethullah hangi kitabı sordu ise, “bitirdim” cevabını alınca, hayrette kalır. Bu kadar kitabı bu kadar kısa bir zaman dilimi içinde bitirebileceğine ihtimal vermez.

Molla Fethullah “Geçen sene deli idin, bu sene de mi delisin?” diye şaka yollu sorar. Molla Sa’îd: “İnsan başkasına karşı kesr-i nefs için hakikatı ketmedebilir. Fakat babadan daha muhterem olan Üstâdına karşı hakikat-ı mahzdan başka bir şey söyleyemez. Emrederseniz söylediğim kitaplardan beni imtihan ediniz” şeklinde cevap verir. Molla Fethullah’ın sorduğu bütün sorulara mükemmel şekilde cevap verir. Bunun üzerine muhâvereyi dinleyen ve bir sene evvel Said’in hocasının hocası bulunan Molla Ali Soran namındaki zat, kendilerinden ders almaya başladı.

Neticede Bedîüzzaman’ı imtihan etmeye kalkışırlar.

Şimdi sırasıyla bu imtihanları özetleyelim:

Birinci İmtihan: Molla Fethullah Efendi hangi kitaptan sordu ise, cevabını pekiyi olarak alır.

İkinci İmtihan: Molla Fethullah Efendi Molla Sa’îd’e: “Pekâlâ, zekâda hârikasınız. Fakat acaba hıfzınız nasıldır?”diyerek “Makâmat‑ı Haririye’den(Makâmat-ı Haririye, meşhur Arap şâ’ir ve edibi Ali Hariri’nindir. Vefatı, 665/1266’dır) birkaç satırını iki defa okumakla hıfzedebilir misiniz?” dedi ve kitabı kendisine uzâttı.

Molla Sa’îd kitabı aldı ve bir yaprağını bir defa okumakla hıfzetti ve ezbere okudu. Molla Fethullah: “Zekâ ile hıfzın ifrat derecesiyle bir adamda toplanması ender hâdiselerdendir. Bunu bir sende, bir de Molla Hâlid‑i Ölekî de gördüm” diyerek hayretlerini izhar etti.

Bedîüzzaman Hazretleri, Siird’de Molla Fethullah Efendi’nin onu imtihan etmesi neticesinde vardığı kararını ve söylediği takdirkâr sözlerini şöyle beyân etmiştir: (Bu mektub, 1946 senesinde Emirdağı’nda yazılmıştır)

Meraklı kardeşimiz Re’fet Bey, Bedîüzzaman‑i Hemedânî’nin üçüncü asırda, vazife ve te’lifatı hakkında malûmat istiyor. Ben o zât hakkında yalnız hârika bir zekâveti ve kuvve‑i hafızası bulunduğunu biliyorum.

Elli beş sene evvel, Üstâdlarımdan Siird’li merhum Molla Fethullah Eski Sa’îd’i ona benzeterek, onun o ismini ona vermiştir…

Üstâd Bedîüzzaman’ın bu ifadesine göre, ilk olarak Bedîüzzaman ünvânını ona veren Siird’li merhûm Molla Fethullah Efendi’dir ki, Doğu Bâyezid’deki üç aylık tahsil hâdisesinin aynı senesinde vaki’ olmuştur.

Bedîüzzaman, Siird’te iken, Cem’’ul-Cevami’ (Usûl-i Fıkıh ile alakalı iki ciltlik eser) kitabını günde bir iki saat meşgul olmak suretiyle hıfzetti. Bu acîb, emsâlsiz hâdise üzerine, Molla Fethullah Efendi şu aşağıdaki Arapça cümleyi söyliyerek, kitabın kapağına yazdı. Cümle şudur: قد جمع جمع الجوامع في جمعة واحدة  “Bir hafta içinde Cem’ul-Cevami’ kitabının tamamını ezberledi” Bu Arabî cümlenin aynı mealini bilâhare Bedîüzzaman da bir Cem’ul-Cevami’ kitabının kapağına yazmıştır. Üstâd’ın Arapça yazısının Türkçesi: “Cem’ul-Cevâmi’ kitabının tamamını bir haftada ezberledim” şeklindedir.

Daha sonra ise, İstanbul’a gelen Bediüzzaman’a evvela Kürd Hoca, sonra Molla Said-i Kürdî ve nihayet 1909 tarihinden itibaren Bediüzzaman ünvanı İstanbul âlimleri ve de kitabımız incelenirse, Osmanlı Şeyhülislamları ve Padişah tarafından da kullanılagelmiştir.

Derviş Vahdetî’nin Volkan’daki şu cümlesi manidardır:

Kürt ülemâsından meşhur Bedîüzzaman Molla Sa’îd-i Kürdî Hazretleri bu cemiyette bulunmakla mübâhîdir (övünmektedir).

Yine Ayasofya mevlidinin tasvirindeki şu ifadeler de önemlidir: “Bizim Hazret yani Bedî’-i âlem-i İslâmiyet, o Kürd elbisesiyle, o Kürd tavr-ı kahramanesiyle, daima taşıdığı belindeki hançeriyle kürsiy-i hitâbete çıkması kendisinden rica olunduğundan kemâl-i salâbetle kürsüye çıkarak ve kaim olarak bir nutk-ı belîğ îrâd buyurmuşlardı.”

Hem İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti kurucuları ve hem de Dâr’ül-Hikmetil-İslamiye azaları arasında ismi zikredilirken yazılan da Bedîüzzaman Molla Sa’îd-i Kürdî ibn-i Mirza ünvanıdır.

Bâyezid Dersiâmlarından Mehmed Emin Hayretî Efendi ise, “Küffâr-ı münâfıkînin hoşuna gitmese de Cenâb-ı Hâfız-ı Hakiki, Sehller, Bedî’ler, Vahdetîler, Hayretîler ve Hilmiler gibi sâdık erler…” ifadesiyle aynı övgüye katılmaktadır.

Bu imzayı gurur için mi kullanıyorsun diyenlere olan cevabı da şudur:

Sen imzanı Bedîüzzaman yazıyorsun. Lakab medhi îma eder?..

İrşâd: Medih için değildir. Kusurlarımın sened-i özrünü bu unvan ile îbraz ediyorum. Zîra “Bedî’” garib demektir. Benim ahlâkım sûretim gibi, üslûb-u beyanım elbisem gibi garibdir, muhâliftir. Görenekle revacda olan muhâkemât ve esâlîbi, üslûb ve muhâkemâtıma mikyas ve mehenk-i itibar yapmamağa bu ünvanın lisân-ı hâliyle ricâ ediyorum. Hem de murad “bedî’”, acib demektir.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: