Said Nursi’de Hudûs Delili

4. Eğitim Yayıncılığı Şurası,  23/24 Ağustos 2014, Ankara

Konu: “Said Nursi’de Hudûs Delili

SunanAhmet Aytaç

İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni,

Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığında Program Geliştirme ve Ders Kitabı İnceleme Komisyonlarında çalıştı, halen doktora eğitimine devam etmektedir.

—————————————————————————————

23/24 Ağustos 2014 tarihlerinde Uluslararası Eğitim Gönüllüleri Derneği (ULEGDER) tarafından Ankara’da düzenlenen 4. Eğitim Yayıncılığı Şurasına İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri ÖğretmeniAhmet Aytaç “Said Nursi’de Hudûs Delili ” konulu bir çalışmayla katıldı.

“Hudus; sözlükte ‘sonradan meydana gelmek’ anlamındadır. Terim olarak; bir varlığın, olayın, hatta bütünüyle evrenin sonradan meydana geldiğini ifade eder. Yaratılmış olan şeye hâdis, onun yaratıcısına da muhdis denir. Dolaysıyla,  sadece  yaratıcı kâdimdir, yaratılanlar hadistir.” şeklinde açıklamalar yer aldı.

Hudûs delili ille ilgili Seyrangah TV’de yer alan bir video çalışması ile Ahmet Aytaç’ın çalışmasını istifadelerinize sunuyoruz. 

Haberleştiren:  Esat Akbal

Sunumu İndirmek İçin Lütfen Tıklayınız

SAİD NURSİ’DE HUDÛS DELİLİ

Said Nursi (v.1960), son zamanlarda İslami literatürde ismi çok anılanlar arasındadır. Eserleri elliden fazla dile tercüme edildiği bilinmektedir.  Türkiye de,  Mısırda, Malezya da,  Tunus da, Cezayir de, Ürdün de ve diğer birçok Müslüman ülkelerde Said Nursi adına sempozyumlar düzenlenmektedir. Onun vermek istediği çeşitli konulardaki mesajları, irdelenmekte ve tartışılmaktadır. Bizde onun kelamda hudus delili ile ilgili görüşlerini inceleyeceğiz. Farklı yaklaşımlarının bulunup bulunmadığını tespit etmeye çalışacağız.

Biz bu çalışmamızda, Nursi’ye kadar geçen süre içeresinde hudus delili ile ilgili bazı kelamcıların görüşlerine kısaca değindikten sonra, o’nun Sözler,  Mektubat, Lama’lar, Şualar, Asayı Musa, İşratul İ’caz, Mesneviyi Nuriye, Muhakamat isimli eserlerinden konu ile ilgili görüşlerine yer vereceğiz.

GİRİŞ

Hudus; sözlükte “sonradan meydana gelmek“ anlamındadır. Terim olarak; bir varlığın, olayın, hatta bütünüyle evrenin sonradan meydana geldiğini ifade eder. Yaratılmış olan şeye hâdis, onun yaratıcısına da muhdis denir. Dolaysıyla,  sadece  yaratıcı kâdimdir, yaratılanlar hadistir.[1]

Hudus, kelimesi Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir.  “…Olur ki Allah bundan sonra yeni bir durum Ortaya çıkarıverir. ”[2] ayetinde meydana getirme fiili kelamcıların kastettiği manada kullanılmıştır. Beş ayette ise aynı kökten türeyen kelimeler “icat etmek, yeniden meydana getirmek “şeklinde hudus terimine yakın anlamlar ifade etmektedir. Hadislerde ise hem sözlük anlamında hem de Allah’a nispet edilmiş olarak yer almakla birlikte[3]  kelam ilminde kullanıldığı şekilde geçmemektedir.

Hudus delili; farklı şekillerde açıklanmıştır. Bazı kelamcılara göre Allah’ın varlığını ispat etmede şöyle bir kıyasla  kullanılmıştır:

             Âlem mütegayyirdir.

Her mütegayyir hâdisdir.

 Her Bir hâdisin bir muhdisi yani mucidi var.

 Öyle ise bu kâinatın kadim bir mûcidi var. O,da vacib-ul vucud olan Allahdır.”[4]

Şöyle bir kıyaslada kullanılmıştır:

 Alem bütün parçalarıyla hadistir.

            Her hadis olanın bir muhdise ihtiyacı vardır.

O halde bu aleminde bir muhdisi vardırki ;

            O da  hadis olmayan vacb-ul vucud olan,Allah Tealadır.[5]

HUDUS DELİLİ İLE İLGİLİ EKOLLERİN GÖRÜŞLERİ

Hudus delilinin format olarak kullanımını ilk önce Ebu Hanife gerçekleştirmiştir. Ona göre, “Âlemde gözlenen sürekli değişim onun bir değiştiricisinin bulunduğunu gösterir.”  [6]ifadesinden çıkarımda bulunulmaktadır. Ancak ; Kelam ilminde bu günkü anlamıyla ilk defa Mu’tezile kelamcıları tarafından kullanılmış, geliştirilmiş ve mantıki bir formata kavuşturulmuştur [i][7]

 Eş‘ari, hudus delilini şöyle açıklar;  O, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık evrelerini yaşayan insanın yeniden gençlik çağına dönemeyeceğini hatırlatarak kişiye hakim olan ve onu halden hale çeviren bir yapıcı ve yöneticinin mevcut olduğu sonucuna varır. [8]

Ehl-i Sünnet kelamcılar içinde hudus delilini ilk defa ayrıntılı biçimde ve derin bir vukufla açıklayan Matürididir. Ona göre hudus; haber, duyu ve istidlal şeklindeki bilgi vasıtalarının her üçüyle de sabittir.

 a) Matüridi’nin burada haberden maksadı, Kur’an-ı Kerim’de varlıkların Allah tarafından yaratılmış olmasına dikkatlerin çekilmesidir.[9]

b) Matüridi duyulara dayanan hudus delilini birkaç şekilde anlatır. Bunlardan biri cisimlerde gözlenen ihtiyaç gerçeğidir.  Mesela, tabiatta hiçbir şey kendisinin veya türünün başlangıcını bilmemektedir. Bünyesinde meydana gelen bozulmaları onaramamaktadır. Bu da onu başka bir bilgi ve güç sahibine muhtaç kılmaktadır.[10] O da hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin  Ona muhtaç olduğu Allah Teâlâ’dır[11].

c) Cisimler ya hareket veya sükun halinde bulunduğuna göre bir cismin toplam zamanının hareket ve sükuna bölünmesi gerekir. Bölünebilen şey ise sonlu olur. Ayrıca hareketle sükûn ezelde bir arada bulunamayacağına göre bunlardan biri mutlaka hadis olmalıdır.[12]Tasarruf yoluyla meydana gelen eserler zaruri olarak müessirlerinden sonra vücut bulduğuna göre aynı prensibin kainatın tamamında da hakim olması ve dolayısıyla kainatın hadis kabul edilmesi gerekir. [13]

Kadı Abdül Cebbar ise, eserlerinde hudüs delilini “cisimler yöntemi” ve “arazlar yöntemi” olmak üzere ikiye ayırmakta ve bunlardan birincisinin tercih edilebileceğini söylemektedir. Çünkü cisimler duyularla algılandığı için onlar hakkında daha kolay hüküm verilebilir. Ayrıca cisimlerin hudusu Allah’ın birliği için de önemli bir delil teşkil eder. Cisimlerin hudusuna dayanarak Allah’ın varlığını ispat etmek üzere bir bölüm açmıştır ve daha sonra gelen kelamcılara zengin bir miras bırakmıştır. [14]

Bakılanı ise, her yazının bir yazıcısı ve her binanın bir yapıcısının olacağı, tabiattaki varlık ve olayların değişken olduğu, kendi başına hayattan, şuur ve kudretten yoksun bulunan tabiatın bu fonksiyonları icra edemeyeceğini belirtir.[15]

Makdisi de hudus deliline geniş yer vermiştir. Makdisiye göre, kendi varlığının son bulacağını bilen, fizyolojik varlığında meydana gelen değişiklikleri gören ve bir gün yok olup gideceğinden şüphe etmeyen insanın,  kâinatın kıdemini ileri sürmesi yadırganacak bir durumdur. Gazali ise cisim ve arazların mevcudiyetini, arazları hadis oluşunu ve her hadisin bir yaratıcısını bulunuşunu zaruri bilgi çerçevesinde görmektedir. [16]

.  Nesefi ise de önceki müelliflerin yöntemine uyarak hudusu arazların yaratılmışlığına dayandırmakta, cevherlerin de arazlardan ayrı olamayacağını kanıtlamak suretiyle delilini tamamlamaya çalışmaktadır. Müellifin bu delilin tümevarım  yöntemine dayandığını, zira yer yer gözlem yöntemi de kullanılarak tek tek arazların yani cüz’ilerin bilinmesi yoluyla alemin yaratılmışlığı sonucuna ulaşıldığını belirtmesi önemli bir tespittir.  Nesefi, bu delilin kesin bilgi ifade etme ve karşı görüşleri çürütme noktasından burhan yöntemine benzediğini söyler [17]

Filozoflardan el-Kindi de hudus delilini kullanmıştır. O’nun görüşü, tenahi-i alem, alemin sonluluğu prensibine dayanır. Ona göre alemde üç şey vardır: Toplanma, büyüme küçülme, ayrılma. Bunların hepsi de cisimlerin sonlu olduğunu gösterir. Fiilen mevcut bulunan hiçbir cismin nihayetsiz olamayacağını söyler. Çünkü bu cisimden bir parça koparıldığında parça ile cismin kütlesi arasında hacim farklılığı, dolayısıyla sınırlılık kaçınılmaz olur. Sınırlı ve sonlu olan bir şeyin ezeliligi mümkün olmadığına varlık da sınırlı cisimlerden oluştuğuna göre alem ezeli değil sonradan yaratılmıştır..[18]

Fahreddin er-Razi, hudus kavramını zaman ve zat bakımından olmak üzere ikiye ayırır. Zamanı,”Önceden yokken sonradan vücut bulma” diye tanımlar. Zat hudusu ise “bir şeyin varlığının kendisinden olmayıp başkasına bağlı bulunmas ı” şeklinde tanımlar.[19]

 İzmirli İsmail Hakkı “Delil-i Hudus” başlığı altında daha önce söylenenleri tekrar etmiştir. Yinede kendi çağına gelinceye kadar kelamcıların görüşlerini paylaşması, konu hakkında detaylı bilgi vermesi; çeşitli şekilde kullanıldığını, filozofların görüşlerini, yapılan eleştirileri ve eleştirilere verilen cevapları, ortaya koyması açışından önemli sayılabilir.[20]

Kaynak: http://www.ulegder.org/HD257_hudus-delili—ahmet-aytac.html


[1] Lisanü’L-‘Arab, “hudus” md., Dağarcık,Arapça, Türkce sözlük,s,153,Dağarcık Yayınları, 1995, İst,el-Mucemül vasits,159,Çağrı Yayınları,1990,ist,Dini İlmi Felsefi  Yeni Ansiklopedi,Hudus mad.timaş yayınları,1991,İst,  Prof.Dr. Şerafettin gölcük, Prof.Dr. Süleyman Toprak, kelam, s,161

[2] Talak,66/1

[3] wensiçk, el-Mucem, “hds” maddesi

[4] Seyyid Şerif Curcani , Şerh-ul Mevakıf,s,5-7,Matbaayı Amirane, 1239,ist, İmamı Ebu Yusuf Muhammed Pezdevi,Ehli sünnet Kelamı,ter,doç.dr. Şerafettin Gölcük, s,21-24,Kayıhan Yayınları,1980,ist, Said Nursi, sözler, rnk, neşriyat, 2011, ist. Ömer Nasuhi Bilmen,Muvazzah İlmi Kelam, s,7,Bilmen  Yayınları,1972,ist,

[5] Gölcük- Toprak kelam, s,161

[6] DİA,403

[7]Gölcük, Toprak, kelam, s,130, Topaloğlu, S. 69.

[8] DİA,405.

[9] Te’ vilat- ul kuran, vr. 33b, Kitabü’t-Tevhid s. 11

[10]  Kitabü’t-Tevhid s. 12

[11] İhlas,112/2

[12]  a.g.e., s.ıı-12

[13] a.g.e., s. ı 5

[14] Şerh-ul Usul-u Hamse,s,94

[15]  et-Temhld, s. I 8-2 4

[16] DİA, hds,mad.304-308

[17] Tebşıratü’l-edille,I, 72)

[18]Gölcük, Toprak, kelam, s,172, Topaloğlu s,80-83 53

[19]Bkn:İslam düşüncesinin dönüşüm çağında Fahrettin er-Razi,editör,Ömer Türker,Osman Demir,İsam Yayınları2013,İst.S,460-484

[20] Yeni ilm-i Kelam, 324-327)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: