Sanat ve İrade

Canlılıkla varlığı kıyasladığımızda çarpıcı hakikatler karşımızda arz-ı endam ederler. Mesela cansız bir varlık, dağ gibi büyük ve muhteşem bir yapıda da olsa bir yetimlik, gariplik, kimsesizliği sergiler. Bulunduğu mekâna çakılmış veya bir yörüngeye hapsolmuş vaziyetiyle bizlere bir mahkûmluğu gösterir. Fakat bir canlı, mesela bir karınca, küçücük olmasına rağmen bir hürriyet, bir serbestlik ve kendi kendine hareket etme kabiliyeti onda görünüyor. Hem himaye edici bir şefkat ve besleyici bir merhamet hakikatleri onun üzerinde ve hayatında okunuyor. Güneşin ışığı ve ısısı, denizlerin buharı, bulutların yağmuru, tarlaların buğdayı ve oyukları o küçücük karınca hayatının devamına hizmetçi ve yardımcıdırlar. Bu hakikat noktasında rahatlıkla “Varlık âlemi, canlılığa hizmetkârdır” diyebiliyoruz.

Hem mesela cansız bir varlık güneş gibi ışıl ışıl, dünyadan bir milyon defa büyük de olsa göremez ve işitemez, hissedip algılayamaz, üreyip çoğalamaz. Fakat bir çift karasinek, 6 ayda 5 trilyonluk[1] bir sayıya çıkan ve üreyen, hem dış dünyayı görüp işiten, hem eşini ve çevresini hissedip algılayan yapısıyla, minicikliği içinde güneşten daha muhteşem ve daha muazzam, ondan daha bereketli ve daha zengin bir manzara arz ediyor. Hatta güneşin ışığı, onun nesneleri görmesine yardımcı ve hizmetçi oluyor. Bir karasinek ve bir serçe kuşu o minicik ve küçücük halleriyle diyebilirler ki: “ Güneş, benim için var. Fakat ben, güneş için var değilim.

Bu açıdan bakıldığında canlılık, derecesine göre, duygu ve algılarıyla varlık âleminden istifade eder. Canlılık seviyesi arttıkça duygular, ihtiyaç ve istifade de artar. Bu canlılar âleminde kim en diri ise, bu kâinat tamamıyla onun istifadesi için düzenlenmiştir, diyebiliriz. Bakara Suresi 21-22 bu ince meseleyi şöyle anlatır: “ Yeryüzünü sizin için bir döşek, gökyüzünü ise bir bina kıldığı için Rabbinize ibadet edin.

Hem ayrıca cansız varlıklarda mesela bir göktaşında, sanat ve güzellik çok belirgin ve ön planda değildir. Fakat kelebek gibi küçücük bir canlıda sanat, güzellik, estetik, uyum, nezaket, letafet ve zarafet o kadar hâkimdir ki kelebekteki sanat, onun maddesini yutmuş, hiç akla getirmez olmuş. Sanki kelebek mücessem bir sanat, somut bir bilgi ve irade olmuş.

Sanattaki bu hâkimiyet insan canlılığında o dereceye gelir ki, İlâhî sanatın en muhteşemi olan insanın kendisi, şuurlu bir sanatkâr ve ustabaşı olur. Bu insan, onu sanatla yapan Yüce Sanatkârın sanatını taklit eder, sanayiler kurar. Kalça kemiğinin taklidi olan Eyfel Kulesini, yusufçuk kuşunun yansıması olan helikopteri, yarasanın uyarlaması olan uçakların radar sistemlerini, kunduzların taklidi olan barajları gözümüzün önüne getirdiğimizde kendimizi bir sanayi ve teknoloji galerisinde, bir sanat ve güzellikler âlemi içinde buluruz ve görürüz.

Bu irade-sanat-tabiat bağlarını anlatma sadedinde bir sanat uzmanı olan Bediüzzaman Said Nursi şöyle söyler: “ İnsanın sanatı, tabiatın bir tilmizi ve bir dolunaydır. Ki, sanat kameri, nurunu tabiat güneşinden istifade eder. İnsanın ihtiyar ve iradesi ise, fıtratın mütemmimi ve tamamlayıcısıdır. Hem insanın iradesi, fıtratın kemali önündeki engelleri ortadan kaldırıcıdır. ” ( Kızıl İcaz )

Evet, sanatta, bilgi ve güçten ziyade irade hâkimdir. İradenin ve arzunun olduğu yerde tesadüfilik olamaz. Rastgelelik, abeslik ve absürtlük orada bulunamaz ve bulunması mümkün değildir. Allah’ın sanatkârlığını inkâr edip her şeyin tesadüflerle olduğunu iddia eden Charles Darwin gözdeki sanatı inceleyince şöyle demeye mecbur olmuştur:

Farklı mesafelerdeki cisimleri benzersiz bir mükemmellikte odaklayan, farklı oranlardaki ışığa göre kendisini uyarlayan göz gibi bir organın doğal seleksiyona dayalı rastlantılarla ortaya çıktığını öne sürmek, itiraf ediyorum ki, olabilecek en yüksek düzeyde saçmalamaktır. ” (Türlerin Kökeni)

Evet, her sanat eserinde bir tema vardır. Onu inceleyene ulaştırılmak istenen bir mesaj vardır. O mesaj, o sanatın ruhu ve hakikatidir. Kur’an bu sanat sırrını 2 âyetle açar: “ Biz insanı en güzel bir kıvamda yarattık; o bizim, şah eserimizdir. ” (Tin suresi, 4) “ Bir zaman Rabbin meleklerine dedi ki: ‘ Ben yeryüzünde Kendime bir halife yapacağım. ’ ” (Bakara Suresi, 30) İnsan denilen sanattaki mana, Allah’ın halifesi olmasıdır. İnsanoğlunun Allah’ın yaratma ve sanat modeli üzere yeryüzünde hükmetmesidir.

Bu İlahî halifeyi halife yapan asıl sır ve püf noktası, onun iradesidir. Her bir insanda, istediği şeyi zor ve acı da olsa yapabilen, istemediği şeyi güzel ve cezbedici de olsa yapmayan güçlü bir irade mevcuttur.

Evet, varlık âlemi, canlılığa; canlılık ise, irade sahibi insan hayatına boyun eğiyor ve hizmet ediyor. İşte yeryüzü ve kâinatın gözle görünen şükrettirici manzarası…

 

Eymen AKÇA

[1] Zooloji ve biyoloji kitaplarına bakabilirsiniz.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: