Şanlı Şehidimizin Ardından – Bir Hayalim Var!!

11 Mayıs 2010’da hizmet-i Nuriye için gittiği Filipinler’de uğradığı silahlı saldırı sonucu Rahmet-i Rahman’a kavuşan aziz şehid abimiz hafız Cevdet Baybara’nın hatırasına ithafen aşağıdaki yazısını takdim ediyoruz. Yazıyı okuyunca aziz ağabeyimizin ruhumuza hayat veren hizmet-i nuriyeye ait teşvikleri ile ne kadar intibaha geldiğinizi kendiniz görecek, hakiki Nur talebesinin ölümü de hayatı gibi şu kainatı nura boyamaya vesiledir, “şehitler ölmez” hakikatine kanaat getireceksiniz. İnşallah ağabeyimizin ruhunda in’ikas eden Üstadımıza bir adım daha yaklaşacaksınız..

Şanlı, kararlı, ideallerine kilitlenerek yaşanmış, Nurla yıkanmış 33 yıllık hizmet-i Kur’aniye ile geçen ömrünü Rabbimize arz ederken kendisine rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil duası ile “Ya Rabbi! Bizleri hakiki Nur talebesi eyle, iman ve Kur’an davasında hasbi, ciddi, fedakarane, bir ömür nasip eyle. Şehadet ile hüsn-ü hatimeye mazhar olup, Üstadımız ve merhum ağabeyimizin mekanına, Cennet-ül Firdevsine bizleri de dahil eyle.  Amin” diyoruz.

Merhumun Mektubu :

Bir Hayalim Var!!!

Martin Luther King’in meşhur “Bir hayalim var” sözü var bilirsiniz… Bu cümle bana bir şeyler hatırlatıyor, sizlerle paylaşacağım. Yanlışlarımı “Huz Ma Safa” denizine atın. Doğrulara mukabil de dua edin..

Hepimizin bir hayali olmalı.. Hepimizin bir ideali.. Nerdeydik, Nerdeyiz, Nerde olmalıyız, Nerde olacağız inşallah? sualleri ile nefsimizi sürekli tasdi’ etmemiz, sorgulamamız gerekir.

Bu hepimiz için geçerli..

Disiplinli bir hayat… Ferasetli bir nazar.. Dikkatli bir yürüyüş.. ve sürekli istikbale matuf büyük düşünen bir kafa.. İmkanlar el vermez hiçbir zaman.. imkanların olmasını beklemek, imkansızlıkta boğulmaktan başka bir şey değildir. İmkanlar zorlanır; kader, gayretine dua hullesi biçer de, Lutf-u Rabbani sana hususi iltifatta bulunur.. Evet “Bir hayalim var” sözü, fena ve fani bir adamın da olsa, bir hakikatin ifadesi..

Bendeniz bir zaman, bir ticari firmanın giriş duvarında kocaman harflerle şu sözleri okumuştum: “ZOR’U HEMEN BAŞARIRIZ, İMKANSIZ BİRAZ VAKTİMİZİ ALIR…

Bu hatıramı çoğunuz benden duymuşsunuzdur. Bu sabah, Cagayan dershanesinden hislerimi sizinle biraz paylaşmak istedim.

15 yaşında, Şeyh Fethullah’a “Bediuzzaman” lakabını taktırmak (itirafında bulunmak) zorunda bıraktıran…Daha 20 yaşlarındayken, önce Bitlis valisi Ömer Paşa, sonra Van’da İşkodralı Tahir Paşa konağında yıllarca misafir kalan.. 31 yaşında İstanbul’a gidince, soluğu Yıldız sarayında alıp, ille de Sultan’la görüşmek istiyorum diye Mabeyn’de arbede çıkarabilen.. Başında sarıklı kalpak, omuzunda şal-şepik, belinde sırmalı kama, ayağında boyalı çizme ile Ferahpaşa tiyatrosunda Mizancı Murad bey’i 2 cümle ile susturan.. Ayasofya’da 10.000 kişiye hitaben gür sesiyle “kabr-i kalb’ten hakaik çıplak çıktı, na-mahrem olanlar nazar etmesin” diye haykırıp, sözünün gideceği yere mesajını gönderdikten sonra, talebesi Molla Suleyman’a hiçbir şey olmamış gibi, “bugün seni ibret için sinemaya goötüreceğim” diye omuzuna girip, sadece 2 kişi Çayhane’den aşağı yürüyerek inen...

Kah Dersaadet’te Zabtiye nazırı ile Bakırkoy sahilinde, kah Batum’da Rus polisi ile Şeyh San’an tepesinde, kah şarkta aşiret reislerinin postlarının dibinde, kah Şam’da Emevi camiinde yüzlerce alimin karşısında minberde.. kah Sultan Reşad’la Kosova treninde 2 kimya muallimi ile münazarada, kah 19.000 altın lira tahsisatın 1000 altınını nakid koparıp, soluğu Artemit’te üniversite temeli atmakta cevelan eden… 40 yaşında Milis Albayı sıfatıyla harbe girdiğinde, Muş’tan 30 topu kurtarıp Bitlis’i boşalttırdıktan sonra, düştüğü su arkında ayağı kırılınca 33 saat buz gibi suda sabırla bekleyip, saati gelince Ruslara teslim olan.. Kosturma’da Volga kenarındaki camide kalırken, Komutan’a ayağa kalkmamasından ötürü, kendisini hayretle pencerelerden seyr etmek için gelen 7-8 yaşlarındaki Tatar kızlarından yüzünü saklayan..

İstanbul’da Padişah fermanı ile Dar-ül Hikmetül-İslamiye azası seçilmişken, Çamlıca Yusuf Izzettin Paşa köşkünü terk edip Yuşa tepesinde bir odacıkta halvete girdiği esnada, Sadrazam (başbakan) Said Halim Paşa’nın: ‘Yalısı ile birlikte kocaman bir orman arazisinin Medresetuz-Zehra için hibe teklifi’ne karşı: “Beni Dünyaya çağırma, Ona geldim, Fena Gördüm” diye cevab veren…

Ankara’da Meclis’teki meşhur zatı namaz kılmadığı için hain ilan ettikten sonra, Karacaoğlan yokuşu başındaki Yenigün matbaasının sahibi Yunus Nadi ile hararetli tartışmaların akabinde, dehşetli bir zındıka fikrinin neşv u nema bulacağını hissetmesine mukabil, Zeyl-üz-Zeyl’i yine bu matbaada bastıran..  Van’a gidip, ayaklarını mezar taşı addettiği Van kalesinden aşağıya sarkıtıp; istikbale, 300 seneden sonraki yüksek asrın arkasında oturan bizlere hitab eden.. Burdur’da Vali’nin Feyzi Paşa’ya yaptığı şikayete mukabil: “Ona hürmet ediniz” cümlesini dedirtip, belki de necatına vesile olacak bir sözü ona dedirten..

Barla’da Şamlı talebesinin kasketini asabilmesi için kapı önündeki tahtaya çivi çaktıran.. Kağıdın olmadığı, yazının yasak olduğu bir devrede 600.000 nüsha el yazısı kopyayı Anadolu’nun dört bir tarafına neşr eden.. Isparta’ya gideceği senede 9 dişini birden kaybederken, 120 talebesi ile hayvan vagonlarında taşındığı Eskişehir’deki mahkemede idamla yargılanmaya ve dişsiz mübarek ağzıyla savunmaya hazırlanan.. Kastamonu’da 3 ay kaldığı karakol hayatını, nezaketin en ulvisi ile, yıllar sonra “beni karakolda misafir ettiler” cümlesiyle yad eden… İrtibat vesilelerinin büsbütün yasaklandığı anlarda, Nur Postacıları adıyla sivil posta ağı kurarak, teknoloji ve imkansızlıklara meydan okuyan… Denizli’ye giderken yolda talebesi Ziya ile Ankara’ya kadar gelirken, arkada kalan İnebolu hapishanesindeki talebelerine “Vasbir li-hukmi Rabbik” ayetinin işaretine mazhar olduklarını ifade eden bir pusula göndererek teselliyi her tarafa neşr eden..

Afyon’da dayanamayıp, “Üstadım! Ahirette 2 elim yakanda olacak..” diye haykıran talebesine hiç hiddetlenmeyip, şefkatle bağrına bastıktan sonra, yıllarca ona dua eden… Emirdağı’nda, sarhoş ev sahibine namaz kılmasını telkin ederek, onu hem içkiden kurtaran, hem namaza başlamasına vesile olan.. Isparta’da Pakistan Milli Eğitim Bakan yardımcısı Ali Ekber Şah ile saatlerce en beliğ Arapça ve Farsça üslub ile muhatab olan.. İstanbul’da Rum Fener Ortodoks Patriğini ziyaret ederek, küfr-ü mutlak’a karşı, beraber çalışılmasını telkin eden… Vefatından evvel, hem Menderes, hem Celal Bayar, hem CHP genel sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektuplarla onlara istikamet hattını gösteren.. Bağdat Paktı’nı, Cemiyet-i Akvam’i, komünizme karşı hür dünyayı destekleyen..

Eserlerini Vatikan’a, Kore-Japonya, Suriye – Mısır – Irak – Arabistan, Yunanistan – ABD – Finlandiya gibi merkezlere bizzat gönderten..

Ve vefat ettiğinde terekesi olarak 50 lirayı geçmeyecek bir tereke bırakarak, asli hayata intikal eden..

BU KAHRAMAN BEDİUZZAMAN’IN TALEBELERİ BİZLER MİYİZ?

Herkes kendisine sorabilir..

Ben kendime soruyorum… Ve kendim, böyle bir Zat’a nisbet edilmekten, yani Nur Talebesi diye yad edilmekten şu halimle hicab ediyorum.

Şahsım olarak söylüyorum, Azmimi yenilemeli.. Gayretimi gözden geçirmeli.. fedakarlığıma yeniden nazar etmeli.. Ve neler yapmam gerektiğine dair yeniden bir silkinmem gerektiği kanaatine varmış oldum…

Hislerimi paylaştım.. Yanlışlarım varsa bana geri gönderiniz.. Kusuruma da bakmayınız..

Ama evet, “Bir hayalim var” …  Her zaman için..   ve her yerde…

Ve çok iyi biliyorum ki, hayallere ulaşmanın yolu, hayaller değil, realiter gayretlerdir.

Selam ve dua ile..


Cevdet Baybara (R.A)

Cagayan De Oro / Philippines (www.nurnetwork.org)

Ruhuna Fatihalar..