Sarsılmaz bir Müslüman: Bediüzzaman

Zamanlar vardır, karanlık mı karanlık… Sıkıntılı mı sıkıntılı, zor mu zor.

Kâbus gibi çöker ülkelerin üzerine. Karabasan gibi korkutur, boğar insanlığı.

İşte böyle bir zamanda geldi, O sarsılmaz Müslüman.

Böyle bir zamanda dünyaya geldi “Nuriye Ana”nın bir tanesi. Nur tanesi. Üzerine titrediği ciğerparesi. Bedii’si. Bayram yüzlüsü, bahar gözlüsü.

O; bir vazife için gönderildi bu asra.

Cemiyetin bozulmaya yüz tutmuş iç hayatını düzenlemeye geldi. Tarumar edilen manevî varlığını ihyaya yetişti.

Vicdan ve imanın olmazsa olmazlarını terennüm etmeye başladı. Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve iman esaslarını önce bölgesine, sonra tecridler, sürgünler ve hapislerle ülkesinin dört bir yanına… Sonra bütün Dünya’ya nakış nakış işledi.

Dedi ki: “İslâm cemiyetinin ana direği İslâm’dır. İmandır. Kur’ân’dır. Muhammedî terbiye, El Emin ahlâktır.

Sataştılar… Zulümlerin envaı çeşidine maruz bıraktılar… Hak etmediği suçlamalarla tecrid, hapis, sürgün, zehirlenmelerle güya korkutmakla onu dâvâsından vazgeçirmeye çalıştılar.

İngiliz oyunbazların geçmişten gelen hınçlarını yağdırdılar üzerine. İşe yaramadı… Onlar yine vazgeçmediler…

Rüşvetler, makamlarla, para ve şöhretle vazgeçireceklerini sandılar. Ama heyhat…! Aldandılar…

“Zamanın Abdülkadir’i ol” onda makes buldu. Zamanın imanlı sesi, sözü oldu.

İknâ ve irşad hizmetinde şefkâti ve merhametiyle gözleri yaşarttı. Kendine zulmedenleri dahi evlâtları hatırına helâl etti.

İmanların tutuşup yandığı bir hengâmda, yangını söndürmeye koştu. Kimi zaman metanetiyle, kimi zaman cesaretiyle, kimi zaman şefkâti, merhametiyle. Kimi zaman akılların almadığı tevazuu, istiğna, fedakârlığıyla.

Zaman zaman gözyaşlarıyla tutuşan imanları söndürmeye koştu. Hüzün bulutları serdi o yangının üzerine.

Ve bazı zamanlar hiddeti, kararlılığı kurşun gibi işledi dar görüşlü, dar düşüncelilere.

İdam sehpalarına gülerek baktı.

Cemiyetin iman selâmeti yolunda vazgeçişleri sadece Dünya mı sanırsınız? Makam, para, ikbâl, şan, şeref mi sanırsınız?

“Evet” diyenlere esefle baktı.

O insanların iman selâmeti için ahiretinden bile vazgeçti.

Gözünde ne Cennet sevdası, ne Cehennem korkusu olmayan bir kahramandı O. Hem öyle bir kahramandı ki, bir Said değil, bin Said olsa da fedaya hazır bir Asr-ı Saadet kahramanıydı.

Yeryüzü Kur’ân’sız kalırsa, cemaatler Kur’ân’dan uzaklaşırsa Cennet bana zindan olur diyen kaç kahraman görebiliriz? Milletinin iman selâmeti için Cehennemin alevleri içinde yanmaya razı kaç Müslüman sayabilirsiniz?

Zamanlar vardır insanların üzerine kâbus gibi çöken. Zamanlar vardır Müslümanların sessiz ve tepkisiz öylece kala kaldığı.

Hücumların dört yandan yapıldığı.

İman ve Kur’ân esaslarına rağmen aykırı yaşanıldığı. İşte öyle zamanların Müslümanıdır Bediüzzaman.

Zor zamanların, karanlık çağların ışığı olan. Risale-i Nur’ları okuyup anlatanların dahi; onu iyice, hakkıyla tanımadığı bir Bediüzzaman’dır, o.

Sanal ortamlarda birbirine galiz ifadelerde bulunanlara, ihlâs ölçülerinin çok dışında davrananlara, uhuvvet anlayışına sırt çevirenlere, talebeyim dediği halde yalan söyleyenlere, emanete hıyanet edenlere, masum ve mazlûmların hakkına girip ağlatanlara, darılacağına emin olduğum, Üstad’ım, Efendim, Bediüzzaman’ımdır, o.

“Beni ağlatmayınız…! Çabuk, kalben tam barışınız…” demesine rağmen vasiyet gibi bu arzusunu hiçe sayanları bilmem talebeliğe kabul eder mi? Bir bir bine kadar birler varken bizi birbirimize bağlayacak, bizi bize yakınlaştıracak sebeplere rağmen, uzaklaşmalara ne diyecek acaba diye sormaktayım kendime.

İman Uhud Dağı gibiyken, çakıl taşlarına itibar eden yaramaz çocuklara dönmenin utancı içindeyim ey Aziz Üstad’ım. Sarsılmaz imanının, kahraman duruşunun takipçisi olamamanın azabı yakıyor, kavuruyor benliğimi.

Utanıyor ve sıkılıyorum. Kardeşlerimin kusurunu kendi kusurlarım gibi göstersem, helâl ettiğin zalimleri helâl ettiğin şefkatinin enginliğine sığınarak bizi de bizi de helâl et desem…

Himmetini istesem, aramızdaki sıddıkların, azizlerin, Nurcuların hatırına bizi talebeliğe kabul buyur desem..

Kendini bilmez velilerle diz dize oturduğumu varsaysam, onların açık avuçlarına konan aminlere dahil olsam, bakışları kırgın bakarken, dilleri müşfik konuşanların halkasına alınsam, hatalarımızda, kusur ve öfkelerimizde, nefsin ve şeytanın hissesi var, bunun için bizimle çok uğraşıyor, ondandır bu gel-gitlerimiz desem kucaklar mısın?

Sarsılmaz bir Müslüman: Bediüzzaman.

Onu anlamak demek, mesleğimizin esası olan şefkâtle, acziyetimizi, perişaniyetimizi anlayıp Nur’lara sarılmak demekse:

İşte bir fırsat…

İşte bir zaman…

İşte bir belge…fotoğrafı çekilecek olan bir an..

Zaman: Günlerden Pazar.

Yer: Bursa Ulu Camii

Öncelikle Âlemlerin Efendisi Resulü Kibriya Hazreti Muhammed Mustafa’ya (asm), O’nun (asm) âl ve ashabına, ve nihayetinde O’nun (asm) varisi olan Bediüzzaman’a ve gelmiş geçmiş bütün Nur Talebelerinin aziz ruhlarına hediye edilecek olan mevlid-i şerife hissedar olmaya ne dersiniz?

Okunmuş hatm-i şeriflerin, kıraat edilen Yasinlerin hürmetine Ya Rab!.. Niyetlerimizin samimiyeti hürmetine, ihlâs ile yolu bu mevlüde düşenlerin, gelmek isteyip gelemeyen saf yüreklerin, sıddıkların, dostların, hak ve hakkaniyet ile yaşayanların hürmetine Allah’ım!..

Bizi birbirimize sevdir… Bizi Üstadımın istediği Uhuvvet sırrına erdir. Bize ihlâs-ı tamme nasip eyle. Enelerimizi söndür, nefislerimizi sustur, öfkelerimizi dindir. Ahirzaman kahramanı Üstadımız Bediüzzaman’ın nefsiyle, zulümle, ölümle, zindanlarla, sürgünlerle, idam sehpalarıyla, mülhid ve kâfirlerle ettiği mücadelenin örneğini bize de ver… Ver ki, artık öfkelerimizi, kinimizi, düşmanlıklarımızı, mücadele ve  gayretimizi din ve Kur’ân düşmanlarına sarf edelim.

Bizi bize böldürme. Bizi bizle imtihan eyleme. Bizi şeytana güldürme. Bizi sarsılmaz bir iman kahramanı olan Üstad’ımıza ters düşürme.

Bursa Ulu Camii buluşmamız kutlu olsun. Bereketli ve feyizli olsun. Muhabbetli, uhuvvetli olsun. Niyetler halis, duâlar makbul, aminler kabul olsun inşaallah.

Ahirzaman müceddidi, mürşidi, kahramanı Üstad’ımız!

Sana talebe olmanın yeri, zamanı elbette olmaz. Biz bu gün kardeşliğin ve sana talebeliğin bir fotoğrafını çektirmek istiyoruz. Dünya misafirhanesinde Nur sevdalıların buluşma vaktinin bir belgesi olsun istiyoruz, bu Bursa Bediüzzaman mevlidi.

Ve bu mevlidde manevî bir fotoğrafımız olsun istiyoruz. Kocaman bir aile fotoğrafı… Kendinden bîhaberlerin ve kendini bilenlerin fotoğrafı…

Hülya YAKUT

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: