Sava Mezaristanına Bir Ziyaret

mezarBarla ziyaretine niyet eden kardeşlerle önce bir Sav ziyareti yapalım dedik. Önü beyler arka tarafı hanımlara fıtri olarak tahsis edilmiş belediye otobüsüne binip sakin belde Sav’a geldik. Otobüs yokuş üzeri olan mahallelerden geçerken her ev, her dükkan geçmişe dair pek çok şey anlatıyordu. Köyün Kur’an kursundan çıkmış, başı yazmalı, şirin kız çocukları ve çarşaflı hanımları duraklardan biniyor, evine gelen de iniyordu. Çocuklara Risaleleri biliyor musunuz, okuyor musunuz diye sorduk. Evet, manasında gülümsediler.

Devrin en istibdatlı döneminde, Risale-i nuru yazmak için yıllarca evinden çıkmayan ağabey ve ablaların memleketi Sav. Burada yazı hizmeti çok inkişaf etmiş, hanım kardeşler medreselerde talim edip hizmetlerine devam ediyorlarmış. Genç mahiyetlerin böyle sahip çıktığını görmek insana çok umut veriyor, elhamdülillah. İneceğimiz durağı kaçırdığımız için otobüsle en tepeye kadar çıkıp sonra aşağı duraklara kadar etrafı seyrediyoruz. Zira fıtri bir hayatın emareleri var burada: yeşillikler içinde dar sokaklar, muhtelif hayvanatın ses ve kokuları bizi sarmalandığımız medeniyet battaniyesinden kurtarıp Cenab-ı Hakk’ın yarattığı hakiki aleme muhatab ediyor; şehirdeki sanal kimliklerden üstümüze yapışmış olan kışırlar o ses ve kokularla, hele ortadaki cılız akan derenin suyuyla yıkanıp gidiyor.. Burda fıtri bir akış var, sunilik, sahtelik pek yok. Köydeki sükunet, dinginlik, insanlardaki huzur bize de sirayet ediyor.

En son durak mezaristana en yakın olanmış, orada inip köprüyü geçince karşımıza çıkan ufak mezarlığı görüyoruz. Hatt-ı Kur’an’la, yeşil boyayla yazılmış taşlar belli ki nur talebelerinin mezarları, ruha çok güzel bir tesir bırakıyor; insan ölümden korkar ama burada hiç öyle olmuyor. Mezarları tablo seyreder gibi seyretmek istiyorsunuz. Buradan sonra asıl gideceğimiz, caminin arka avlusuna bakan mezaristana geçiyoruz. Burası adeta başka bir alem.. Sessiz, sukunetli ama sizinle konuşan bir alem. Rüzgar öyle estiriliyor ki, kulaklarınıza giren ses beyninizdeki tüm kirleri, isleri, pasları yıkıyor, sizi oradan alıp çok uzaklara götürüyor;  fani olduğunuzu, buranın da bir dar-ı fani olduğunu iliklerinize kadar çok latifane hissettiren bir rüzgar. Fena diyarından bekaya gidişin huzurunu hissediyorsunuz; biraz sonra başka bir alemde, başka bir insan gibi bakmaya başlıyorsunuz etrafa. Sadece biraz mezarların dibine oturup dua ederken rüzgarı dinleyin. Kendinizi oradaki şahs-ı maneviye bırakın..

Eski mezar taşları daha çok insana tesir ediyor, onlara selam veriyoruz, selamımızı alıyoruz. “Esselamu aleykum ya ehlel dünya! Ve aleykümüsselam ya ehlel ahiret!”  işte meselenin özeti, özü. Onlar şu dar-ı faniden bakiye geçti, biz ise müddetimizi doldurup gitmeyi bekliyoruz. Bazı mezarların mermer taşlarında yatanın hizmetine, kimliğine dair Risale-i nurdan bilgiler var. Bir insan için ne güzel bir kimlik kartı.. Asrın vekiline talebe olmuş, rahatını, hayatını feda edip her şeyiyle Kur’an’a çalışmış. Dünyanın her yerinden binlerle talebe kemal-i iştiyakla kabirlerine gelip dualar okuyorlar. Hayattayken böyle bir şeyi hiç düşünmediler, sadece Hakk’a, hakikate, mukaddesata hizmeti gaye bildiler, akıbet onların oldu..

Bu mezaristan da fazla büyük değil; bütün kabirlerin yanına gidip eski bir dostla görüşür gibi selam verip alıyoruz. Sarıklı, eski taştan kabirler çok cezp ediyor. Belki hakikati en açık onların dilinden anladığımız için bu sessiz hasbihal bitmesin istiyoruz. Duaları bitirince bir de ufak ders okuyalım diyoruz; 33 pencereden ilk 7 pencere okunuyor. Ne kadar açık anlatıyormuş meğer, bu ders böylemiymiş, diyebiliyoruz.

Otobüs saatine yetişmek için dersi bitirip vedalaşarak çıkıyoruz. Avludan çıkınca hemen bir çeşmecik var, suyu çok lezzetli, içebildiğimiz kadar içip durağa gidiyoruz. Çarşaflı bir kardeşimize selam verip oturuyoruz; dedeleriniz, nineleriz risaleleri yazmış mı diye sorunca, kızcağız tebessümle dedesi merhum Hasan Kurt amcanın yazdığını, ailesinin nur talebesi olduğunu söylüyor. Lahikalardaki hayatlar bize ne kadar yakınmış meğer. Uzakların yakın olduğunu bilmek, fark etmek insana çok iyi geliyor. Sava medresesinin kışırsız kabuksuz ihlaslı dersinden bir buçuk saate sığan kadarını alıp Isparta’ya geri dönüyoruz.

Cenab-ı Hakk Sav’lı ağabey ve ablalarımızın şefaatine mazhar etsin.

14.08.2013 / Isparta

Nabi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: