Sebeplere Riayet ve Allah Sevgisi


Soru: Saadet Çiçekleri kitabı sayfa 298’de: “ Abd-i habib olmak istersen sebeplere riayet ederek yaşayacaksın ” diye bir söz aktarılıyor. Bu ne demektir? Sebepleri sünnetullahın kanunlarına göre mi belirleyeceğiz? Yoksa sebeplere boyun mu eğeceğiz? Ya da sebebin sebep olduğunu nasıl anlayacağız? ( Nur gözüyle nasıl anlamalıyız? )
Cevap: Sebeb, Arapça’da, ip demektir. Nasıl ki bir ip, iki ayrı şeyi bir birine bağlar; ayrı iken eksik görünen veya yaratılış gayesini ifade edemeyen şeylerin bir araya gelmesini ve vazifesini görmesini sağlar. Ayakkabı bağcığı gibi… Aynen öyle de yeryüzünde her şey bir şeylere sebep kılınmış. Tek başına iken yaratılış gayesini yerine getiremeyen, potansiyel yeteneklerini açamayan şeyler başka bir şeyle temasa geçtiğinde içindeki güzellikleri sergilemeye başlıyor. Bu manada Allah hikmetiyle her şeyi bir ip gibi diğer şeylerle bağlamış.
Bağlayıcı ipler içinde en güçlüsü “ ihtiyaç ” tır. Kadın, anne olmak için erkeğe muhtaçtır; erkek baba olmak için kadına ihtiyaç duyar. Kadın ve erkek, annelik ve babalık makamına çıktıklarında kalplerindeki merhamet hazinesi, ruhlarındaki şefkat definesi açığa çıkıyor. Bu merhamet ve şefkat ile kadın ve erkek, güçlü ve kudsi bir kişilik kazanıyorlar. Dinsiz bir yazar olmasına rağmen Maksim Gorki bu gözle görünen hakikati ikrar ederek şöyle ifade eder: “ Annelik, kadını güçlü kılar. ” Sebep ipleriyle birbirine bağlılık meselesini, talebe-hoca ilişkisinde, mürşid-mürid alakasında da görebiliriz. Hatta cansız nesneler arasında bile…
Mesela sıcaklık, buzun suya dönüşmesine sebep olduğu gibi; sıvının da buharlaşıp gaza dönmesine sebep oluyor. Hatta sıcaklık belli bir aşamada gazı da yakıp ateşe ve nura dönüştürüyor. Demek ki sıcaklık bir anahtar gibi, suyun potansiyel bütün yönlerini açığa çıkartıyor. Demek su, sıcaklığa muhtaç…
Aynen öyle de sebep denilen ipler ile biz insanlar hem bir birlerimize, hem canlı ve cansız her şeye bağlanmışız. Bu bağlantıların sabitliği, ihtiyacın yenilenmesi ve tekrarlanması bir düzenin oluşmasına vesile olmuş. Bu düzene Kur’an “ sünnetullah ” ve “ fıtrat ” diyor.
Sünnetullah ise, Saadet Çiçekleri kitabında yazıldığı gibi Esmaü’l-Hüsnâ’nın Vahidiyet tarzı tecellilerinden meydana geliyor. Bu manada o güzel ve hakikatli sözün sahibi olan Hz. Hızır (AS) demek istiyor ki:
“ Sen, Allah’ın ihtişamının, kudret ve azametinin, irade ve ilminin eseri olan kâinattaki düzene ayak uydurarak hareket ettiğinde Allah’ın sevdiği bir kul olursun. ”
Sebeplere riayette en güzel örneklerden birisi Hz. Zülkarneyn’dir (AS). O, batıya, doğuya ve kuzeye yaptığı yolculuğunda hep sünnetullah ve fıtrata uygun çeşitli vasıta ve vesileler kullanır. Bunu Kur’an “ Sümme etbaa sebebe ” ( Sonra bir sebebe tabi oldu ve sebebe göre hareket etti ) diye ifade eder. Kur’an Onun başarısının sebebini şöyle ifade eder: “ Ve ataynâhu min külli şey’in sebebe ” ( Ona her şeyin sebebini, ipini, kanununu verdik ) der. Sonrasında Onun ahlakını şöyle ifade eder: “ Fe etbaa sebebe ” ( Hemen bir sebebe tabi oldu, harekete geçti ). Ki Hz. Zülkarneyn’in, Hz. Hızır’ın rehberliğinde yolculuk yaptığı rivayetlerden anlaşılmaktadır.
Sebeplere riayet, tevekkülün ruhudur. Tevekkül ise, Kur’anın bildirdiği üzere, Allah’ın sevgisini kazandıran en kısa yollardan birisidir. Allah’ın emridir. Tevekkül ile kişi, fıtrat düzeni ile barışır, bütünleşir; kâinat onun lehine döner. Allah her şeyi mümin kulunun yükselişi ve seçkin bir seviyeye gelişini gösterecek şekilde yaratır. Sevgisini gösterir.
Sevmek, rızadan ileri bir seviyedir. Sevilmek de razı olunmaktan… Bu manada Allah’ın sevdiği bir kul, Allah’ın razı olduğu bir kuldan daha ileri seviyededir. Rıza, çok hissedilmez. Ama seven, sevdiğine sevdiğini hissettirir ve gösterir. Bu manada âlemdeki sebepleri, Allah’ın rahmet ve hikmetinin elleri olarak, Tevhid bakışıyla gören bir kişi “ Nimet, rahmet elindendir; musibet ise, hikmet avucundandır ” der.
Bu bakış ve algısı, onu kişiler ve olaylarda boğmaz. Minnetini Allah’a sunduğu gibi, ilticayı da Allah’a yapar: “ Âcizinim, Allah’ım! Fakirinim, Allah’ım! ” der. Bu şekilde sebepleri Allah’a ayna olarak gören ve âlemdeki Allah’ın kurduğu düzene tabi olan kişi, hakikatte Allah’a boyun eğmiş olur. Bu, bir hayat yolu ve yolculuğudur. Her yolun rehberi ve haritası olduğu gibi, bu kudsi ve nurlu hayat yolunun haritası, Kur’an-ı Hakîm ve Kerîm’dir. Bu müstakim yolun kılavuzu ise, Hz. Resul-u Rabbü’l-Âlemîn’dir (ASM).
Kur’an cüz’î irademizi nasıl kullanacağımızı, nerede ne kadar sorumlu olduğumuzu, hakkımızı arayıp aramamamız gerektiğini bize ders veriyor. Fakat bunu dengeli bir şekilde Kur’andan nasıl çıkaracağımızı bize kılavuzumuz olan Efendimiz (ASM) modelinde gösteriyor. Bu manada Kur’an “ Allah’a ve Âhiret gününe kavuşma ümidi içinde olanlara Allah’ın Resulünde güzel bir model ve örnek var ” der.