Sen Neymişsin Ahirzaman..!

Zamanın sahibi olan Yüce Allah’ın buyruğu ile bu zaman, dünyanın sonu Ahirzamandır..
Ahirzaman peygamberinin(s.a.v) ihbaratıyla, Kıyamet kopmadan önceki dünyanın son günleridir Ahirzaman..
Son asrın imamı Bediüzzamanın tarifiyle, “Helaket ve Felaket Asrı” olan bu zaman Ahirzamandır..

Nasıl bir zamanda yaşadığını bilmeyenler, cahiliye ölümüyle bu zamana veda ederler şüphesiz..
Yaşadığı zamanın mana ve ehemmiyetini sorgulamayanların, ebedi dünyada kalacak gibi her iki cihanda da kendisine hiç menfaati olmayacak afaki malayaniyat ile meşgul olup, boşu boşuna gam ve hüzün veya sarhoşlukla nasıl bir yaşam sürdükleri şahitlik göstermektedir..

İşte bizde başlıyoruz..
Evvela Ahirzamanı bir parça tanıyarak anlamaya çalışmak gerek..
Ahirzaman imamı Bediüzzamanın tabiriyle, Mümkinattan olan ahirzaman ve hadisatının da “Müsbet” ve “Menfi” olmak üzere iki veçhi vardır..
“Menfi” yönüyle ahirzaman ve hadisatına nazar edecek olursak görüyoruz ki;
Savaşlar, yıkılışlar, maddi ve manevi buhranların, zulüm ve isyanların çoklukla ortaya çıkış zamanı..
Dehşetli küfr-ü mutlak yangınlarının “anarşi” suretinde; sadece can ve mala münhasır kalmayıp, kalb ve ruhumuza telafisi mümkün olmayan ahiretimizin kaybına mal olacak ölümcül yaralar açtığı bir zaman..
Efendimizin(s.a.v) on dört asır sonra yaşadığımız/yaşayacağımız hadisatı anlattığı vakit, sahabelerin korku ve dehşete kapılarak “biz acaba o günleri görecek miyiz..!” diye ağladıkları bir zaman..
Büyük zatların, beş vakit namazda fitne ve şerrinden Allaha sığındıkları bir zaman..
İnsanların, bilerek ve severek dünyalarını, din ve ahiret hayatlarına tercih edecekleri bir zaman..
İnsanların akşam “Mü’min” Olarak yatıp, sabah “kafir” olarak kalkacağı bir zaman..
Bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiği; böylece âdi bir adam, binler adam kadar günah işleyebildiği bir zaman..
İmanın bir “kor” halinde muhafazasının müşkül bir duruma düştüğü bir dehşetli zamandır “Ahirzaman”..
Küfre razı olmanın küfür olduğu gibi, zulme razı olmanın zulüm olduğu bir zaman..
Ehl-i İslâm’ın fevkalâde saflık ve cehaletinden kaynaklı, dehşetli cânileri âlîcenabane affetmek suretiyle zulmüne taraf olduğu, böylece evinde oturduğu yerde zulmüne şerik olduğu bir dehşetli zaman..
Bir erkeğin, kırk bedbaht kadına çobanlık yapmakla, nikahsızlığa rağbette olduğu ve açık saçıklık yüzünden insanların ekseriyetle nefsine hakim olamadığı; ahlaksızlığın tavan yaptığı bir zaman..
Öyle günler yaşanıyor ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyeceği bir dehşetli zamandır Ahirzaman..

Ama aynı zamanda “Müsbet” bir bakış açısı ile Ahirzaman ve hadisatını tefekkür edecek bir akıl ve görecek bir göz ile nazar edip mütalaa yaptığımız vakit, çok farklı nurani manzaralar müşahade etmekte olduğumuzu görüyoruz..
Farzları yapıp, kebireleri işlemeyenlerin kurtuluşa ereceği bir zamandır “Ahirzaman”..
Efendimizin(s.a.v) “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.” buyruğuyla müjdelediği bir zaman..
Binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amel ile, yüzer günahın terkiyle, yüzer vâcibin işlenmiş hükmünde olacağı manen kazancı bol bir zaman..
Tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için; kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek az olduğu; buna binaen az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmünde olduğu bir zaman..
Eski zamandan beri hiçbir ümmet, ümmet-i muhammed(s.a.v) kadar hak ve hakikat mesleğinde pek çok iş görmekle beraber, pek az zahmetle kurtulamamış oldukları bir zaman..
Bir saat tefekkürle, bazan bir sene kadar bir ibadet hükmüne geçen tefekkür-ü imanîyi elde etmenin mümkün olduğu manen çok karlı bir zaman..
Son Peygamberin(s.a.v) “Benden sonra beni görmedikleri halde bana inanan bir topluluk gelecektir. Ah keşke bana doğru, havuza gelen bu kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kâselerle onları karşılasam. Cennet’e girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem.” deyip müjdelediği bir zamandır Ahirzaman..

Zihinleri uyanık kılmakla, gözlerdeki perdeyi bir nebze olsun kaldırmaya çalıştığımız “Ahirzaman” ve hadisatına dair izahat ve tarifler; şüphesiz üzerinde yaşamakta olduğumuz dünyevi olayları doğru bir şekilde anlamaya ve yorumlamaya yardımcı olacaktır.
Ezelî Güneş’in manevî hidayet nurlarını temsil eden Kur’an-ı Kerim, akıl ve kalb gözüyle hak ve hakikatı görmeyi temin eder.
Onun nurundan uzakta kalanlar zulmette kalırlar.
Zira her şey nur ile görünür, anlaşılır ve bilinir.

Beşeriyet âleminde her ferd;
Yaradılışındaki maksatlar ve fıtratındaki arzular ve istikametindeki gayesini,
O hidayet güneşinin nuru ile görür ve bilir.

O hidayet nurunun tecellisine mazhar olanlar;
kalb kabiliyeti nisbetinde ona âyinedarlık ederek yakınlık kesbeder.
Eşya ve hayatın mahiyeti;
O nur ile tezahür ederek ancak o nur ile görünür, anlaşılır ve bilinir.

Memleketimizin her tarafı kan ve gözyaşı coğrafyasına dönüştüğü şu Yaşadığımız süreç, lisan-ı kal’den kulaklarını tıkayarak, az şükredip çok isyan eden bizlere lisan-ı haliyle ne anlatmak istiyor..

Dünyada herkesin bir hesap kitap peşinde olduğu bu mazlum ve sahipsiz müslüman coğrafyanın sahib-i hakikisi olan Yüce Allah’ın, Ezeli hesabı hükmünde olan “Kader Programı”nda -bizim mukadderatımıza ne takdir edilmiş- veya –acaba böylesi bir zamanda yapılması gereken vazife ve sorumluluklarımız nelerdir- diye merak edip bakmak, sorgulamak, kendisine “Müslümanım” diyen herkesin en evvel vazifesi olsa gerektir.
Kısacası Ahirzamanın sahibi olan Allah, bu yaşadığımız hadiseler için ne diyor?
Onu dinlemeliyiz.
Zamanın hakiki sahibi söz söylerken; başkalarının ne haddi var ki, fuzuliyane karışsın…