Sevabın binlere çıktığı: Ramazan ayı

Ramazan ayı maddî ve manevî birçok güzelliklerin bir arada yaşandığı, güzel duygu ve hissiyatın öne çıktığı mübârek bir aydır.

Rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan Ramazan ayı dini açıdan taşıdığı önemle birlikte mü’minler arasında sosyal açıdan da yardımlaşma ve dayanışmanın en yüksek olduğu aydır.

Bediüzzaman Hazretleri, Orucun sosyal ve içtimaî hayata verdiği önem hakkında şöyle buyurur:

“Oruç, hayat-ı içtimaîye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette hâlk edilmişler.

 Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine dâvet ediyor. Hâlbuki zenginler fukaranın acınacak acı hâllerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez.

Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir;

Ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o hâleti kendi hissetmiyor. 1

Cenâb-ı Allah (cc) bu dar-ı dünyada geçim cihetiyle kimi insanları zenginlikle, kimini de fakirlikle imtihana tabi tutar.

Zenginler fakir insanlara şefkat elini uzatmakla mükelleftirler. İnsanlara acımayanın, Allah’ın rızasını kazanması da mümkün değildir. 

“Ben fakir insan bulamıyorum sadaka vereyim” diyen zenginler!

Bu söz mazeret sayılmaz, herkes kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir.

Çöplerden ekmek toplayanlara, bir kap yemek için sosyal yardımlaşma vakfı önünde bekleyenlere, iş umudu ile gurbete gidip, iş bulamayanların sokaklarda, otobüs terminallerinde yatanlara bakınız.

Memlekette fakir var mı, yok mu? O zaman göreceksiniz. 

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” İnsanlar arası yardımlaşma ve dayanışmayı en güzel ifade eden Peygamberimiz (asm)’ın  bu Hadis-i Şerifi hepimiz için önemli bir mesaj olsa gerek.

Zekât ve sadaka vermekten imtina edilmesin, daha hayatta iken malın zekâtını verelim.

Emanetçisi olduğumuz mal bir şekilde bizden fazlası ile alınır, biz de fakir ve acınacak hale düşebiliriz.  

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma, öncelikle bireyin toplum karşısında sorumluluğunu bilmesiyle başlar.

Hele Müslüman toplumu içerisinde yardımlaşmanın vasıtası olan zekât İslâm’ın köprüsüdür, yardımlaşma onunla sağlanır.

Hatta asayişi sağlayan unsurlardan biri de zekâttır. Zengin zekâtını fakire verdiği zaman, fakire karşı bir merhamet besler, fakirde  de zengine karşı bir hürmet duygusu uyanır.

Yoksa zengin, “ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!” derse.

O zaman fakir; zengine karşı kin ve adavet besler, zengini düşman görür.

Fakir ile zengini bir arada tutan yardımlaşmadır. Merhamet,  saygı ve adalettir. Sosyal adâletin garantisi ve huzurun temini için, zekât en güzel vasıtadır.

Sevabın binlere çıktığı Ramazan ayı, zekât ayı olarak bilinmektedir. Bu vesileyle zekât dağıtımında öncelikle dikkat etmesi gereken hususlardan biri, zekâtı muhtaç olan yakın akrabaya, komşuya, borçluya, darda ve müstahak olanlara vermek gerekmektedir.

Zekât, İslâm’ın şartıdır. Sadaka ise onun ziynetidir. Biri malın bereketine diğeri belânın def’ine vesiledir.

Ramazan-ı Şerifiniz Mübârek Olsun!

Rüstem Garzanlı

24.05.2019

Dipnot: 

1- Mektubat, 29. Mektup, 3. Nükte