Sevaplarımız birikmiyor mu?

Her işlediğimiz güzel amelde sevap kazandığımızı hesap ederiz. Böylece sevapları üstüste koyarız ve kendimizi cennete layık görürüz. Aslında her hareketimizi güzel ve sevaplı görürüz ya!

Ayağımızı kaydıran tuhaf bir bahanedir. Ben sizin adınıza itiraf ediyorum. ‘Nasılsa çokça sevabım var, ucundan kıyısından yenirse çok şey kaybetmem herhalde’ deriz. Böylece birikmiş sevaba güvenip günahın avuçlarına bırakırız kendimizi.

Peki ya sevap biriktirilebilir mi? Üste üste konulabilir mi sevaplarımız? Bir şeyi biriktirmemiz için harcadığımızın kazandığımızdan az olması gerek değil mi? Bir şeyi üst üste koyabilmek için elimizde kalanın elimizden çıkandan çok olması gerek değil mi?

Bir iyilik edebilmemiz için bedenimiz için yapılan harcamalar, dünyamızın ayakta durması için gerekli masraflar, bizim ürettiğimiz iyilikten çok çok fazladır.

Mesela, bir an sadece bir defalık ‘Elhamdulillah’ diyerek nefesimizle, sesimizle ürettiğimiz şükür için, yıllar yıllar öncesinden peygamberler gönderilmiş olması, onların sözünün ve sesinin yüzyıllar içinde milyonlarca güzel insanın akıl almaz çileleriyle bize ulaştırılmış olması gerekir.

Ayrıca, o andaki şükrü üretebilmemiz için bize doğduğumuz (hatta doğumumuzdan da önce) andan itibaren sayısız nimet verilmesi, sevdiklerimizle ve hatıralarımızla o an’a taşınmış olmamız gerekir. O an şükrettiğimiz şeyi tadacak zevk, duygu, dil, damak, dudak, mide, göz, koklama gibi sayısız yeteneklerimizin hazır edilmesi gerekir.

Ayrıca, o şükre yetecek nefeslerimiz verilirken, güneşin tepemizde duruyor, yıldızların üzerimizde bekliyor, dünyanın altımızda dönüyor olması gerekir.

Üretim hızımız tüketim hızımızdan çok çok az.

Hem sonra ne kadar kaliteli ürün ortaya çıkardığımız da şüpheli. Ne kadar sahici söyledik ‘Elhamdülillah’ı? Anlamına kendimizi ne kadar kattık?

Hem sonra, ‘Elhamdülillah’ diyebilenler arasında olmakla da yeni ‘Elhamdülillah’lar demelere borçlandığımız ortadayken, ürettiğimiz hamdleri stokladığımızı söyleyebilir miyiz? Ürettikçe daha çok hamd ham maddesini borçlanmıyor muyuz bize hamd etmeyi öğreten ve hamd edilesi nimetler veren Tedarikçimize?

Üst üste koyabilmek için sevaplarımızı elimizden kalanın elimizden çıkandan fazla olması gerekiyor?

Ya gıybetle yakmışsak elimizdekileri?

Ya hasetle yiyip bitirmişsek depoladıklarımızı?

Ya ürettiklerimizin hepsi de defolu diye pazara sürülmemişse?

Nasıl olur da sevabımıza güveniriz şu halde?

Dr. Senai Demirci

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: