Şifayı Allah Veriyorsa Neden İlaç Kullanıyoruz?

Allah’ı (cc.) tanımaya, isim ve sıfatlarını öğrenmeye başladığımızda şaşırtıcı bir gerçekle karşılarız:

Allah’ın isimlerinden biri Şafi’dir ve bütün hastalıklara şifa veren odur.

Fakat bu o zamana kadar düşündüğümüzden farklı bir bilgidir. Normalde hastalanınca doktora gideriz, o da bize ilaç verir. İlaçlar iyi gelirse iyileşiriz iyi gelmezse…

Bu durum çoğumuzu ikilemde bırakır:

Acaba şifayı Allah mı verir yoksa ilaçlar mı?

Eğer şifa veren ilaçlar olsaydı kullanıldıkları her vakada başarılı olmaları gerekirdi. Çünkü ilaçlar şuurlu değildir, hasta seçemez. Hâlbuki ilaçların şifaya sebep olamadığı durumlarla da zaman zaman karşılaşmaktayız. Aynı hastalık için aynı tedavinin uygulandığı kişilerden bir kısmı iyileşirken bir kısmında ilaçlar fayda etmeyebiliyor. Zaten ilaç kutularının içinden çıkan kullanmama kılavuzlarında (Bu kılavuzlarda ilacın nasıl kullanılacağından çok hangi durumlarda kullanılmayacağı anlatılır. Bu yüzden aslında onlar kullanmama kılavuzudur.) o ilacın izlenen kaç vakanın kaçında iyileşmeye sebep olduğu yazılıdır. Yani ilaç kutularında bile ilacın iyileştiremediği vakalar olduğu kabul edilir. Kaldı ki yine aynı kılavuzlarda o ilaçların yan etkileri yazılıdır. Yani bir hastalığa iyi gelmeye çalışırken başa hastalıklara yol açabileceği de üretici tarafından baştan kabul edilmiştir. Şifa veren şey başka hastalığa sebep olur mu?

Ayrıca, yapılan deneylerde görülmüştür ki hastalığına şifa olacağına inanarak aldıkları etkisiz ilaçlar (Plasebo) bazı hastalarda gerçekten iyileşmeye sebep olmuşlardır. Eğer şifa ilaçta olsaydı, ilacı kullanmayanın şifa bulmaması gerekirdi. Bu olay da şifanın ilaçta olmadığını gösterir.

Anlaşılıyor ki şifayı veren ilaçlar değildir.

O zaman nedir?

Şafi olan Allah’tır.

Madem şifayı Allah veriyor o zaman ilaçlara neden gerek var? İlaçsız şifa verse olmaz mı?

Şifanın ilaçtan geldiği inancı ne kadar ifratsa bu düşünce de o derecede tefrittir. Çünkü şifayı veren Allah’tır (cc.) ama bunu sebep perdesi olarak ilaçlar eliyle yapar. Zaten Rabbimiz sadece şifa vermekte değil, bu dünyadaki tüm fiillerinde kudretinin azametini sebep perdesi arkasına gizleyerek iş görür.

“Biz ilaç kullanmayalım ama Allah yine şifasını versin.” düşüncesi Şeytan’ın İsa aleyhisselam’a sorduğu tuzak sorulardan birini hatırlatır. Bir gün şeytan, Hz. İsa’ya itiraz edip demiş ki:

“Madem ecel ve her şey Allah’ın kaderi iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.”

Hz. İsa demiş ki:

“Cenâb-ı Hakk kulunu imtihan eder der ki: ‘Sen böyle yapsan sana böyle yaparım, göreyim seni yapabilir misin?’ Fakat kulun hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakk’ı tecrübe etsin ve desin: ‘Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?’”

Şu da var ki külli iradenin sahibi olan Allah şifa vermeyi murat etmiyor da olabilir. Nitekim her hasta şifa bulamamaktadır. Böyle hallerde insanların itirazları doğrudan Allah’a olmaması için ilaçlar perdesi Rabbimiz tarafından halk edilmiştir. Tıpkı hastalıklarda mikrop, salgın, kaza, kene, zehir vb. sebepleri halk ettiği gibi…

Konunun başka bir boyutunda da ilaç kullanmak bir duadır. Hastalandığımızda şifa vermesi için Rabbimize dua ederiz ama ilaç alarak fiili duamızı da buna katmamız bizim kulluk görevlerimizdendir. Nasıl ki acıktığımız zaman “Allah rızkımı garanti etmiş neden yemek yiyeyim?” veya “Nasılsa Allah rızkımı gönderir neden çalışayım?” demiyorsak ya da “Ecelim gelmediyse Allah beni yaşatacaktır. O halde neden nefes almaya uğraşayım?” gibi bir düşünce Rabbimizin bu âlem için belirlediği kanunlara ne kadar aykırı ise ilaç kullanmadan şifa istemek de o derece uygunsuzdur.

Bunun yanında ilaç kullanmayana da Rabbimiz şifa verebilir ve zaman zaman verdiğine şahit olmaktayız. Bu tamamen onun takdiri ve murat etmesi ile ilgilidir. Fakat bunu ilaç kullanma/tedavi olma fiilî duasına da bağlayabilir –ki genellikle böyle irade eder–.

Özetle ilaç kullanmak Rabbimizin Şafi ismine iltica etmektir. Konuyu ona arz etmektir. Nitekim sevgili peygamberimiz de bal, çörek otu gibi bazı gıdaların şifaya sebep olduğunu belirtmiş, bize ulaşan daha pek çok hadis-i şeriflerinde ümmetini bu fiili duaya sevk etmiştir.

Son olarak şu noktayı da hatırlatıp bitirelim:

Dünya hayatımız boyunca kullandığımız bedenin asıl sahibi Allah’tır. Bu dünya hayatında bedenlerimizi bize emanet etmiştir. Yine bize emrettiği görevlerin pek çoğu bedenen sağlıklı ve güçlü olmayı gerektirmektedir. Bu durumda Rabbimizin bize emanet ettiği bedeni, emirleri doğrultusunda kullanabilmek için de hastalıklardan korumak, hastalanınca tedavi yollarını aramak başlıca görevlerimizdendir.

Muhiddin Yenigün

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: