Silahlı saldırıya uğrayan Nakşibendi Şeyhi vefat etti

Bugün uğradığı silahlı saldırıda şehit edilen Norşinli Seyda Şeyh Abdulkerim Çevik, bölgenin çok sevilen bir din alimiydi.

Medreseler Güneydoğu Bölgesinin en etkili eğitim kurumları arasında yer alıyor. Terörün en şiddetli dönemlerinde bile eğitimlerine ara vermeyen medreseler adeta huzurun kaynağı. 

Merhum Şeyh Abdülkerim de medreselerin önde gelen temsilcilerindendi.

Merhum Çevik, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur eserlerini okuyor ve okutuyordu.

Şeyh Çevik, yıllar önce kendisine sorulan Bediüzzaman Hazretleri hakkındaki bir soruya sosyel medya hesabından şöyle cevap vermişti.

Said Nursi Hazretleri neden bir mürşide tabi değildi

Soru: 

Beddiüzzaman yani Said Nursi Hazretleri neden bir mürşide tabi değildi bunun bir sırrı var mı? Tarikatları övdüğü sözleri var ama kendisinin bir mürşidi neden yoktu? Ayrıca Kendisinin Tarikatlar hakkındaki yaptığı açıklamaları kaynaklı olarak paylaşırmısınız?

Cevap:

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ehli tariktir. İlk tarikatini Gavs Seyyid Sebgetullahi Arvasi’nin oğlu Seyyid Nur Muhammed’den almıştır. Sonra Hazret Diyaeddin en Norşini’den aldığı rivayet ediliyor. Ama sonradan iman konusuna dair hizmet etmiştir.

Kendisinin döneminde batıdan gelen dinsizliğe karşı iman kurtarma mücadelesini vermiştir. Kendisi Türkiye’nin batı tarafında hep sürgün ve hapis yattığı için o bölgelerde devamlı kalınca o bölgelere gelen tehlikeyi tesbit etmiş ve ona göre cihad etmiştir.

Ama bu tehlike yani küfür korkusu Doğu bölgelerinde yoktu. Doğu meşayihi, tasavuf ve medreseleri hizmetini yapmışlardır. Bediüzzaman doğu meşayihlerine göndermiş olduğu mektuplarda, medrese ve tasavvufu teşvik etmiştir.

Bediüzzaman hazretleri Risale-i Nur’un çok yerlerinde tasavufun ehemmiyetini anlatmıştır.

Mesnevî-i Nuriye’de Nakşibendi ve Kadiri tarikatlarini methederken şöyle buyurur.

Nakşibendi tarikati zikri hafi ile nefsinin arzusunu yok eder, ona içi kavrulmuş buğdaya benzetmiş. Nasıl ki bir tohum, tohum olarak kaldığı zaman yeşermez. Kalbi zikirle nefsi etkisiz hâle getirir, günaha gitmez. Kadiri meşrebi zikri cehri ile kibri yok eder.

Bediüzzaman’ın tarikat ve Nakşibendi şeyhleri üzerine söylediği konular

Bediüzzaman’ın nakşibendi şeyhi Seyda-i Taği hakkında yazdığı yazı:

“Hem o nahiyemiz olan Hizan kazasına tabi İsparitte birdenbire meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahmani Taği’nin himmeti ile o kadar çok talebe ve hocalar ve alimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder, bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazari ilmiyye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat için de öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya yeryüzünü fethedecek bu hocalardır…” (Emirdağ Lahikası c.l, sh: 53)

Tarikat üzerine yazdığı yazı

“Tarikattan hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik alimde olsa, bu zamanın zındıklarının desiselarine karşı kendisini tam muhafaza etmesi zorlaşmıştır.” (Tasavvuf Risalesi)

Bediüzzaman, Münazarat isimli eserinde, Seyda-i Taği (ks) için; Bu zâtın mübarek silsileden olup, hürmet ettiği şeyhlerden olduğunu ifâde etmiş, Seydâ gibi evliyalar için, “Onların temiz kalplerinin göz-bebeğinde Rabbani boya, gönüllerinde de hakikat ışığı nakşolmuştur” demiştir.

Hayalî Ziyâeddini sevmek

Molla Said’in bir yere bağlanmaması üzerine büyük velilerden Hazret-i Ziyâeddin’in (k.s.) has müridi olan ağabeyi Molla Abdullah, şeyhi hakkında ifrata varan sevgi ve hüsn-ü zan ile Molla Said’e şöyle dedi:

“Hz. Ziyâeddin bütün ilimleri biliyor. Kâinatta kutb-u âzam gibi herşey hakkında bilgisi var.”

 

Bu sözleriyle kardeşini de ona bağlamak istiyordu. Bediüzzaman onun bu mübalağasına karşılık şöyle dedi:

“Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebelirim. Hem sen, benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül [hayal] ettiğin bir Ziyâeddin’i seversin; yani o unvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse [bu ilimleri bilmediği görülse], senin muhabbetin ya zail olur veyahut dörtten birisine iner.

“Fakat ben o zât-ı mübâreği, senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü sünnet-i seniyye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak; bilakis daha ziyâde hürmet ve takdir ile bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyâeddin’i, sen de hayalî bir Ziyâeddin’i seversin.”

Norşin’i örnek gösterir

Bediüzzaman Risale-i Nur’ da İslam medeniyeti ile Batı medeniyetini ve medeni Mü’min ile medeni Kafir’in Suret ve siret, Zahir ve batın farklarını adeta körlere bile gösterecek bir şekilde gayet mükemmel olarak anlatarak, İslam medeni anlayışına örnek, Norşin’i gösterir. Ve der ki,

“Eğer istersen hayalinde Norşin karyesindeki Şeyda’nın meclisine git, bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libası [elbisesi] giymişler ve ifritler adam suretini almışlar, ilâ âhir…” (Mesnevi-i Nuriye)

”Nakşilerin hatmede söyledikleri ”Ya Baki Entel Baki” sözü cerrahi bir ameliyat hükmündedir.” (Lem’alar)

Kaynak: RisaleHaber 

www.NurNet.org