Sınav Kitapçığı

Hayat bir sınavdır. Herkesin bir sınav kitapçığı vardır. Bu kitapçıktaki sorular kişiye özeldir. Kişinin karşılaştığı her olay bir sınav sorusudur. Sınav şekli, tıpkı sınav soruları gibi önceden bilinmiyor. Herkesin sınav şeklini belirleyen Allah’tır. Her kul imtihan şuuruyla hayatını yaşamak ve her halin ve karşılaşılan her olayın  bir sınav olduğunu akıldan çıkarmamakla, bu şuuru diri tutmalıdır. Dünyada kazanmanın yolu sınavlardan geçmektedir.  Kazanmak istenilen Allah’ın rızası ve cennet ise, mutlaka bunun sınavı olmak zorundadır.

Hayatımız bir sınavdan ibaret. İlkokuldan itibaren başlayan sınav maratonu hiç bitmiyor. Hayatımızın tamamını kuşatan sınavlar yalnızca öğrencilik yıllarında değil, özel hayatımızda da sürüyor. Kpss, Yds, Tus, Ales ve daha birçok sınavdan, ehliyet sınavına hatta işe giriş mülakat sınavlarına kadar bilumum sınavlar hayatımızın değişmeyen bir parçasıdır. Girdiğimiz her sınavda, soruların yer aldığı sınav kitapçığı verilmektedir. Girdiği sınavda başarılı olanlar, çalışarak sınava girenlerdir.

Hayatımız boyunca güzel bir şeyi elde etmek için hep bir çaba ve emek gayreti içinde olmuşuzdur.. Okul hayatımızı düşünelim. O dönemden aklınızda en çok yer eden şeyler sık sık karşılaştığınız sınavlardır. Bunların içinde en önemlisi ise, kuşkusuz üniversite sınavıdır. Üniversite sınavlarına girenler için, bu sınavlar hayatının dönüm noktasıdır. Çünkü geleceklerini nasıl şekillendireceklerini bu üç dört saatlik imtihanın sonucunda belirleyeceklerini düşünürler. Bu nedenle yıllarca çalışır, uykusuz kalır, pek çok sosyal faaliyetten, tatilden uzak durup, kendilerini sadece derslerine verirler. Tek gayeleri istedikleri üniversiteye, fakülteye girebilmektir. Bu amaca ulaşabilmek için büyük bir sabır ve kararlılık gösterirler. Sorulan soruları doğru cevaplayanlar hedeflerine ulaşırlar. 13 Mart 2016’da bir Üniversite (YGS) sınavına daha girdi binlerce genç. Soruları doğru cevaplayanlar dünyevi hedeflerine ulaşacaklar.

Dünya hayatında elde edilmek istenen faydaların, başarıların, mutlulukların tümü, ne kadar ciddi bir çaba harcansa da, geçicidir. Dünyadaki sınavları başarı ile verdiğimizde, hedeflerimize ulaşıyoruz, iyi bir meslek, kariyer, para, mal, şöhret, imkanlar elde ediyoruz. Bunların hepsi geçici dünya hayatı için … Ama bunların yanı sıra bir de asla kaybolmayacak olan, asla tükenmeyecek güzelliklerin, sonsuz faydaların, sonsuz mutluluğun bulunduğu ve insanın ebediyete kadar kalacağı gerçek bir hayat vardır. Bu, inanan insanların dünya hayatı boyunca ulaşmak için ciddi bir çaba sarf ettikleri, tüm diğer konuların çok daha üstünde tuttukları, asla akıllarından çıkarmadıkları ölümden sonraki sonsuz hayatıdır.

Sonsuz hayatı kazanmanın yolu da dünya sınavından geçmektedir. Bu dünya insanların imtihan meydanıdır. Gerçek saadet ve azap diyarı ölüm ötesindedir. Hayat bir imtihan, dünya ise imtihan salonudur. Esas mesele bu imtihanı kazanmak ya da kaybetmekten ibarettir. Bu imtihanı kazananlar ebedi kurtuluşa ererken, kaybedenler ise hüsrana uğrayacaklardır. Dünya insanın asıl konağı, asıl yurdu değildir. İnsanın asıl hayat mekanı ahirettir. İnsanın yapması gereken, dünya hayatının geçici olduğunu ve buranın sadece ahiretteki konumunun belirlendiği bir imtihan alanı olduğu gerçeğini unutmaması ve ona göre hazırlığını yapmasıdır. “Asra yemin ederim ki, insan mutlaka hüsran içindedir. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr Sûresi) Kurtuluşun iman-amel bütünlüğü içerisinde İslam’ı yaşamakla mümkün olduğunu bildiren Asr suresi kolay cennet beklentisi içinde olanlar için bir cevap teşkil etmektedir.

Rabbimiz buyurur ki; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”(Mülk suresi, 2) Hangimizin daha güzel amel yapacağını sınamak için Allah bizleri sınava tabi tutmuştur, bu sebeple ölümü ve hayatı yaratmıştır. Hayattayız, kabir kapısı kapanmıyor ve ölüm ile insanın imtihanı nihayete eriyor. Ölümün perde arkasında asıl gerçekler bizleri beklemektedir. Nasıl ki, öğrenci sınav bitiminde sınav kağıdı elinden alınır ve sınav sonucu açıklanınca, asıl kaç puan aldığını, öğrenmiş olur. Bunun gibi, asıl gerçekler dünya sınavının sonrası olan ahiret hayatında bizleri beklemekte ve biz bu sınav sırrını çözmezsek ebedi kaybedenlerden olabiliriz.

İnsanlar bu dünya sınavında, öyle bir ince elekten geçiyor ki, adalet yerini bulsun, herkes hak ettiğini bulsun, zalim ile mazlum arasında fark olsun. İnsanlık tarihi açıkça göstermiştir ki, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir. Çağımızda bozulmamış her vicdan, günde belki bin kere; “mazlumlar için yaşasın cennet!,” “zalimler için de yaşasın cehennem!” diye feryat ediyor. Yaşadığımız bir çok olay karşısında iyi ki ahiret var diyoruz ve rahatlıyoruz.

Mal ve mülk dünya hayatının en ciddi sınavlarındandır. Bu sınavın bizler için çok daha çetin geçeceğini bizzat Rasul-i Ekrem’den işitiriz: “Her ümmetin bir fitnesi (imtihan vesilesi) vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.” (Tirmizi, Zühd, 26.) Hayat standardımızın yükselmesi, zengin Müslümanların mal ile sınavına işaret etmektedir. “Göklerin, yerin ve içindekilerin hükümranlığı Allah’a aittir.” (Maide, 5/17.) hükmünü unutan nice Müslüman, malın kendisine “emanet” olduğuna dair bir şuuru günlük hayatın detaylarına taşıyamamaktadır. Lüks, israf, gösteriş, şaşaa, debdebe, ihtiras, kibir, haset gibi malın taşıdığı bir dizi bulaşıcı hastalık ruhlarımıza sirayet etmiş durumdadır. Maddi anlamda ilerlerken ahlaki anlamda gerileyen insan örnekleri gün geçtikçe artmakta, varlığı sadece para pul ile ölçen materyalist bir zihniyet Müslüman dünyasını da kuşatmaktadır.

Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:“Sizi korkudan, açlıktan, mallar, canlar

ve ürünlerin eksikliğinden bazı sıkıntılarla imtihan edeceğiz.” (Bakara, 2/155.) Varlık ile darlığın, yokluk ile bolluğun Allah’tan bir imtihan olduğu ve insanın sabır sayesinde darlığı; şükür sayesinde de bolluğu aşabileceği anlaşılmaktadır. Yoklukta, fakirlikte elindekilerle yetinip sabretmek, varlıkta, zenginlikte imkânları paylaşmak suretiyle varlığa şükür gerçekleşmiş olur.

Dünyada bazı insanların sınav kitapçığında zenginlikle, varlıklı olmakla ilgili sorular vardır. Bazılarının sınav kitapçığında ise yoklukla, fakirlikle ilgili sorular vardır. Fakirliğin cevabı sabretmektir. Zenginliğin cevabı şükretmektir. Müslüman’ın varlıkla, zenginlikle imtihanı, nimeti başkalarıyla paylaşmak, kardeşinin ve ötekinin farkında olmaktır. Eğer imtihan oluyorsanız, bu Allah’ın sizi unutmadığının müjdesidir.

Bu sınav dünyasında bazı insanlar, başkasının zenginliğini, ona verilen nimetleri kıskanmakta, yani haset etmektedir. Haset,  başka insanlarda var olan, Allah’ın maddî-manevî nimetlerine karşı tahammülsüzlük göstermek, haset edilen kişiye karşı kin ve nefret beslemeye, ondan iğrenmeye kadar götüren iğrenç bir hastalıktır.

Asıl manası bu olan haset, çok tehlikeli bir hastalıktır. Çünkü bunun ucu iman esaslarına da dokunur. Zira, her nimet Allah tarafından takdir edilmiştir. Bu nimetlerin varlığına tahammülsüzlük göstermek, kadere karşı itiraz etmek, Allah’ın taksimatını beğenmemek gibi çok riskli bir ruh haletini yansıtır. İşin bu yönünü düşünüp tartmakla insan bu hastalığından kurtulabilir.

Ayrıca, düşmanımız da olsa kendisinde var olan, ister makam-mevki gibi manevî nimetler olsun, ister mal-mülk gibi maddî nimetler olsun, bunların hepsinin kısa zaman sonra yok olacağı, sahibi olan kimsenin ölüme mahkum olacağını, bütün nimetlerini -ölümle- bir kaç yıl içerisinde tamamen kaybedeceğini düşünerek; dünyanın fani ve geçici bir hayat zemini olduğunu tefekkür ederek bu haset hastalığından kurtulabiliriz.

Hasedin diğer bir manası; gıpta etmek, imrenmektir.  Burada kişi, başkasının elindeki nimetten rahatsızlık duymak  değil, onda var olan nimetlerin kendisinde de olmasını ister. Bu manaya gelen hased kavramını peygamberimizin şu hadis-i şerifinde görmekteyiz “Hased(Gıpta) ancak şu iki kişiye karşı düşünülebilir; birisi, Allah’ın kendisine ikram ettiği Kur’an’ı  gece, gündüz okuyan, onunla amel eden kimsedir. Diğeri ise, Allah’ın kendisine verdiği malını Allah yolunda harcayan kimsedir” (Mecmauz’-zevaid, 2/256-57).

Prensip olarak şunu belirtelim: Allah’a ve ahirete iman eden ve bu iman şuuruyla hareket eden kimsenin şunu bilmesi gerekir ki, dünyada pek rağbet gören çok şey var ki, ahirette hiç de bir geçer akçe değildir, Allah katında hiç de bir değer ifade etmez. Bu sebeple, dünyalık namına ne olursa olsun, hiç bir nesnenin aktif bir iman şuuruna sahip kimseyi hasede sevk etmemesi gerekir. Böyle bir kimsenin Kibre kapılmaması, Nifakın semtine bile uğramaması lazımdır..( sorularlaislamiyet.com)

Haset eden kişi kendi soru kitapçığındaki sorulara cevap vermek yerine, başkalarına verilen soru kitapçığındaki sorularla meşgul olmaktadır. Onun var benim niye yok? Onun niye villası, arabası var benim yok gibi başkasına sorulan sorulara kafa yorarak zaman geçirmektedir. Bu durum nimetlerin varlığına tahammülsüzlük göstermek, kadere karşı itiraz etmek, Allah’ın taksimatını beğenmemek gibi çok riskli bir ruh haletini yansıtmaktadır. Allah bazı insanlara vererek, bazı insanları da fakir yaparak, alarak sınava tabi tutmaktadır. “Sizi korkudan, açlıktan, mallar, canlar ve ürünlerin eksikliğinden bazı sıkıntılarla imtihan edeceğiz.” (Bakara, 2/155.)

Sınava tabi olan bir varlık olarak insanlar, Allah’la olan ilişkilerinde her zaman dikkatli olmak zorundadır. İnsanın zihninde taşıdığı fikirlerin, davranışlarına yansıttığı fiillerin, ağzından çıkardığı sözlerin hepsi değerlendirmeye tabidir.

Kendi sınav kitapçığımızdaki sorulara doğru cevap verelim. Başkasına sorulan sorularla meşgul olmayalım. Sorulan sorulara doğru cevap vermek için faydalanacağımız kaynaklar Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i seniyedir. Bu meydan-ı imtihanda olanlar, başıboş değiller, saadet sarayları ve zindanlar ahirette onları bekliyorlar.

“Kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba’s-ı enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kalacaktı. âlâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i sâfilîndeki Ebu Cehil’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. ”(Mektubat)

Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun. Mevlana

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: