Şoföre Tabi Olmalı Direksiyona Müdahale Etmemeli

Şoföre Tabi Olmalı Direksiyona Müdahale Etmemeli

   Herkesçe malumdur ki her yerde bir nizam ve düzen söz konusudur. Kanunlar koyulur, yasalar düzenlenir sükunet ve asayiş ve sistematiğin düzgün işlemesi için. Buna kimse itiraz etmez. İtiraz edenler ancak apolitik tabir edilen kutsalı olmayan ve çapulcu kimselerdir. Amme hakkı ve hukukullah sayılan kamu hakkını hiçbir Müslüman bozmaz ve buna da yeltenmez. “Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünki anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda “Ye’cüc ve Me’cüc” komitesi olduğuna Kur’an-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.”[1] Anarşi hiçbir hak tanımaz. Kavi olan zayıf olanı ezer, yer, sömürür gibi bir mantaliteye sahiptir. Bu sebeple anarşiye taraftar olmak akıllı adamın işi değildir.

Yecüc ve Mecüc ise birer alemdir. Yani bır sıfat ve vasıftır. O sıfata ve vasfa kim dahil olursa o da ona hizmet eder demektir.

“Cenab-ı Hak insanı bütün esmasına câmi’ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharatını tartacak, tanıyacak cihazata mâlik bir mu’cize-i kudret ve bütün esmasının cilvelerinin ve san’atlarının inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir.”[2] Elbette ki beşeriyeti de nebisiz bırakmamış ve bir müdebbir sıfatında nebiler, rasuller, velayet sahibi olan kimseler intihab ederek beşeriyeti başıboş bırakmamıştır.

Başıboşluk beşerin eserlerinde bile yoktur. Küçük bir şey yapınca hemen onun sistemini yapısını korumaya çalışır. Patentini alır eğer bir şey icad etmişse. Birisi bu patentli ürünü taklit ederse hukuki yollara müracaat eder. Bunlar herkesin malumu.

Şimdi sadede dönelim. Risale-i Nur Hizmeti de Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat içerisinde en aklî bir metodla hizmet eden ve akıl kalb bütünlüğü içeren bir hizmet metodudur.

Böyle bir hizmet de elbette müdebbirsiz kalmaz. O sebepledir ki üstadımız hayatta iken bir müdebbir heyeti bırakmış varis olarak vasiyetlerinde. (*)  Kendisine nur talebesi ismini veren herkes ve Bediüzzaman Said Nursi’yi üstad olarak kabul edenler için bu vasiyetler kaziye-yi muhkeme hükmündedir.

Bediüzzaman hazretleri de hizmette bu müdebbirler heyetini bırakmış ve Manevi evladım, kardeşlerim gibi vasıflarla tavsif etmiştir. Mesela “fedakâr hizmetimde bulunan manevî evlâdlarımla bir seyahat ettiğim zaman..”[3]

  • “talebelerim ve manevî evlâdlarım ve kardeşlerim..”[4]
  • “manevî evlâdlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur’un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zâtların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum.”[5]

Yaratılmış olan aklımıza ne geliyorsa bunlar içinde en kıymetli en şuurlu olanı kesinlikle insandır. İnsanda bir Sarraf gibi her şeyin kıymetini bilebilecek bir istidadı vardır. Buna da şuur ve hikmet denilir. İşte böyle bir insan ve talebe potansiyeli olan Risale-i Nur Hizmeti de bu kahraman müdebbirlerin nezaretinde icra ve ifa ediliyor. Nitekim diyanet işlerinin Risale tab’ı meselesinde bile üstadımız has kardeşlerimden birisi başında olmak şartıyla bir ibare kullanıyor üstadımız.

Üstadımızın bu varisleri vekilleri hayatta iken meşveret sistemiyle her bir meşreb hizmet etti ve etmekte de. Şimdi o müdebbirler heyetinden üstadımız tarafından intihab edilen Son Müdebbir Hüsnü BAYRAMOĞLU ağabeydir.

Üstadımızın hizmetine 8 yaşında girmiş ve son demlerine dek beraberinde kalmış.

Hüsnü ağabey çevresinde müstakim meşveret sistemleri ve hizmetleri birleşip kollektif hareket denilen ortak ve düzenli bir hizmet birliği icra edilmelidir.

Hüsnü abi’den evvel neden bu meseleler gündeme gelmedi? Abiden sonra ne olacak? gibisinden bazı sualler sorulmaktadır. Şayet bu tavsiye ve temenni ettiğimiz ortak hizmet birliği tahakkuk eder ve ortak meşveret sistemi tahakkuk eder ve içine çomak sokmak isteyenlere rağmen devam ettirilirse bu komisyon bir üst komisyon vazifesini icra eder ve hizmette olabilecek savrulmaların önünü almak için bir yöntem olabilir. Hüsnü abimizden sonra da devam eder. (Allah sıhhat ve afiyetle hayırlı uzun ömür ihsan etsin ağabeyimize. ) şimdi Hüsnü ağabeyi nazara vermemiz onun şahsı itibariyle değil üstadımız tarafından intihap edilmesi sebebiyledir. Üstadımızla görüşmüş bazı abiler var halen hayatta onlarda. Ama üstadımız o isimleri intihap etmediği için bu teklifi o abilerimiz için söylemiyorum dikkat edilirse.

Merhum Sungur ağabeyimiz, Ahmet ağabeyimiz, Said ağabeyimizden sonra neşriyatlarımız istişare heyeti tahakkuk ettirerek neşriyat hizmetlerine devam ettiler. Tıpkı bunun gibi Nur Talebelerinin ortak aklı mesabesinde olacak bu komisyonu istemek taleb etmek dua etmek hakkımızdır.

Bazıları bizler meşveretle hareket ediyoruz deselerde şunu bilmek lazım. Her meşveret meşveret mi? Yani aynı üç beş kafadar bir araya gelip lokal toplantı yapsalar zaten farklı bir ses olmadığı için bu kafadarlar içerisinde bunu meşveret kararı diye sunsalar buna kargalar bile güler.

Kafadarların lokal toplantısı meşveret kararı niteliği taşımaz. Nitekim meşveret etmek sünnettir. Ama o neticede çıkan karar sarih hükümlerle çelişmemeli ve muhalif sesleri susturmak için bir silah olarak kullanılmamalı bu meşveret mefhumu.

Yazının başlığına dönecek olursak. Üstadımızın son yolculuğunda hizmetinde bulunmuş, şoförlüğünü yapmış gibi kelimeleri bazıları alenen sarfediyor Hüsnü ağabey için. Bu söz hakikattir. Ama altında zımni adavet ve haset söz konusudur. Neden o yaptı da ben yapmadım manasını ihtiva ediyor. Bir zamanlar Gülen de benzer şeyler söylüyordu. Yanında kaldılar da ne oldu yemek yapıp, çamaşırını yıkadılar gibi..

Madem şoförü olmuş direksiyonu tutmuş. O halde bizler de şimdi üstadımızın son şoförünün himayesinde olan hizmetimize devam etmeli ve direksiyona müdahale etmemeliyiz, hele hele asla şoförlüğe soyunmamalız. Cerbezeyle hakikatin rengini değiştirmeye kalmayalım. “Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikatı tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı müstakimi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Müvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.” [6]

Risale-i Nur’un lahikalarının hassaten Emirdağ Lahikası 2’nin mektupların ekserisinin üstad tarafından gönderilenlerin katibinin son şoförü olan Hüsnü Bayramoğlu ağabey olduğu unutulmamalıdır.

Bizler de bu minvalde Elimizde Risale-i nur ve içtimai reçeteleri olan lahikalar ve 1. Said dönemi eserleriyle lübbü bulup kışırlar uğraşıp insanları dinsizin donsuzun saflarına çekmeye çalışmamalı, hayalat üzerine bir şeyler bina etmemeli, sırat-ı müstakim üzere hem kendimizi hem de toplumu kaim etmenin yolunu aramalıyız. Unutulmamalıdır ki elimizde mizan ve muvazenenin ölçüleri olan Risale-i Nur Külliyatı ve onun eczaları var.

Bizler de bu hizmette son şoförün şoförlüğüne kanaat ederek direksiyonu ona bırakalım ve müdahale etmeyelim.

Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat ( 653 )

[2] Mektubat ( 367 )

(*) Bu Vasiyetler için Bkz. Emirdağ L.1 136, Emirdağ. L.2 200, 216, 217, 233, 234

[3] Emirdağ Lahikası-2 ( 212 )

[4] Emirdağ Lahikası-2 ( 214 )

[5] Emirdağ Lahikası-2 ( 217 )

[6] Muhakemat ( 49 )

 

 

www.NurNet.Org