Sonbahar Fakültesi

‘Ne işim var benim burada? Annem nerede? Şimdi ne olacak? Eve gitmek istiyorum. Oyuncaklarımı istiyorum. Ben çizgi çizmek istemiyorum… En güzel çizgiler benim çizdiklerim… Annem dışarıda bekliyor mu acaba?’ İlkokul; bir.

‘Bu matematikçi çok ters bir adama benziyor… Zil çalsa da teneffüse çıksak… Çok susadım. Hiçbir şey anlamadım ben bu ‘x’ten, ‘y’den… Evde bakarım. Boş ver… Son ders beden… Top oynarız. Ben büyüyünce avukat olacağım… Yok, yok bilgisayar mühendisi olmak daha iyi. Versene oğlum silgimi…’ Ortaokul; bir.

‘Çok güzel yaaa… Ama çok zenginler… Saçlarımızı da yapamadık sabah sabah. Kesin bana bakıyor işte oğlum… Zengin mengin… Çok güzel… Anlamadım hocam… Tamam hocam… Bi ehliyet alsam… Ulan araban yok. Ehliyetin olsa ne olacak… Babamınki de hurda… Yarın imtihan mı var? Hadi be… Ne zaman çalışacağız yaa…’ Lise; bir.

‘Girdik bu bölüme de… Biter mi acaba? Güya ekonomi okuyacaktık. Okula bak: Hititoloji… Neyse… Kapağı attık ya… Diploma diplomadır. Aslında bi yandan İngilizce kursuna gitmek lâzım… Şu yurt işi hallolsa… Enişte gıcık adam… Fazla kalınmaz orada… Offf. Dört sene ya… O da biterse… Askerlik… İş…’ Üniversite; bir.

Yine sonbahar… Ah şu serin ama üşütmeyen havalar… Tertemiz… Yeşil sararıyor… Yapraklar dökülecek… Hani renk cümbüşü. Erken sararanlar, dökülenler, o sırada hâlâ yeşil olanlar… Kızıl olanlar… Aman Yarabbi.

Sonbahar… Şu son lafı hiç yakışmıyor bu mevsime… Son mu? Başlangıç mı? Yine son bahar. Yinelenen son olur mu? Hazan… Daha güzel… Hazan; ölümü hatırlatan yaşamak arzusu.

Yaşamanın farkına varma duygusu.

Hazan… Hayat; otuz, kırk, elli…

Murat Başaran / Zafer Dergisi