Su

Tek damlalık görünüşiyle, muhteşem girdaplarıyle, korkunç şelâleleriyle ve daha bin bir çeşit tezahürleriyle su, ne büyük bir sırrı fısıldar, durur! Fakat biz, Mevlanâ’nın dediği gibi, İlişlerimizle hemen vardığımız hakikatlere, aklımızla ancak asırlar sonra erişiriz. Bugünkü biolocyanın büyük prensiplerinden biri, kimyevi maddele­rin iki sınıfta mütalaasıdır: Birinci grup kimyevi maddeler, camit mo­leküllerdir ki, her gün dışarıda rastladığımız demir, mermer, kireç vesaire gibi şeyler bunlardandır. Diğer grup ise, (iyonize) canlı moleküllerdir. Bu nevi kimyevi mad­deler, bütün hayattar uzuvların esasını teşkil eder. Daha açık bir misalle, alelâde demir, terkip ba­kımından uzviyetteki kan ve te­neffüs kimyasının esasını teşkil eden (iyonize) demirden farksızdır. Aradaki ayrılık birincinin camit, ikincinin (iyonize) olmasından iba­rettir. Aynı zamanda bir maddenin (iyonize) olması için suda erimesi mecburiyeti bir (biyo-şimi) kanu­nudur. Şu halde bir maddenin canlı unsurlar teşkil edebilmesi için, su­da erimesi, mutlak bir mecburiyet­tir. Yani canlı şeylerin tecelli esası sudur. Bu kanunu mutlak mânasiyle Kur’anda buluyoruz.

Suyun başta selen biolojik kıy­metini belirttikten sonra size insan uzviyetinde su mevzuunun iki mü­him kıymetinden bahsedeceğim. Bunlardan birincisi, suyun insan deveranındaki rolüdür. Vücutta hücreler daimî faaliyet neticesinde birtakım zehirli maddeler birikti­rirler. Yorgunluk dediğimiz du­rum, bu maddelerin birikmesinden ileri gelir. İnsan bedeninde bu maddelerin ıtrahı deveran ile sağ­lanır. Ancak devamlı faaliyet gös­teren hücreler, deveranın hızı yet­mediğinden bu maddeleri atamaz­lar. Hücre, biriken bu asit madde­lerinin tesiri altında âtıl hale ge­çer, süratle ihtiyarlar ve hattâ ölür. Bu hâdiseler vücudumuzda her gün milyonlarca defa tekrarla­nır. Bazı alimlere güre, hücredeki bu vaziyet, ihtiyarlamanın esas prensiplerinden bilini teşkil eder. Yine bu hücre inkırazın in en tehli­keli tezahürü, beyinde görülür. Çünkü beyin en çok çalışan, dolayısiyle en çok yıpranan hücreleri ihtiva eder. İlmi çalışmalara ta­hammülsüzlük, bu prensipin en beliğ ifadesidir.

Şimdi, bu tabii ve mecburi hâ­disenin gayet kolay şekilde telafi edilebileceğini anlatayım… Bunun için şu deveran kanununu bilmek icap eder:

«Su cilde temas edince o mıntakanın damarlarında, ya ge­nişleme, ya daralma yapar. Bu su­retle ana damarlardaki kan kütlesinde mühim bir değişiklik olur. Bu değişikliği vücut kabul etmiyeceğinden şiddetli bir deveran karışıklığı ve mübadelesi husule gelir. »

Bu mühim hâdisenin neticesinde bütün hücreler yıkanır, zehirlerin­den temizlenir ve gençleşir. Yıkandıktan sonra husule gelen ferahlık bu deveran hâdisesindendir. Yok­sa eskilerin zannettiği gibi, kat’iyyen cilt teneffüsünden değildir. Deri sathına su temasının diğer bir faydası daha vardır: Deri altında bulunan hücreler, en son buluşlara göre (hormon) ve hastalıktan ko­ruyucu maddeler istihsal eder. Su teması bu hücreleri de canlandırır. Buna güre bütün vücut haftada en az üç kere yıkanarak yorgun hüc­reler hayata iade edilmelidir. Eğer hücre çalışmalarını azamî randı­mana çıkarmak istiyorsak aşağıda­ki tavsiyelere riayet etmek gerekir:

abdestGünde birkaç defa yıkanarak deveranı daima tazelemek zor ola­cağından, muhiti deveranı tenbih etmek icap eder. Muhiti deveran bölgeleri, yüz, el, kol ve ayaktır. Demek ki, günde birkaç defa bu bölgeleri soğuk su ile yıkamak yu­karıdaki iyi neticeyi temin eder. Beyin deveranının temini ise, bey­ne giden damar bölgelerini yıka­makla temin olunur. Bu bölgeler, ağız içi, burun içi, kulak arkası, başın tepesi ve ensedir. Bu bölge­lerden ağızın yıkanması basittir. Burunun yıkanması ise çok önemli­dir. Beş altı sene evvel nörolocyaya giren bir refleks prensipine nazaran, burun derisi altındaki sinir uçları burun içinden alacağı intibaı bir refleksle cevaplandırır. Bu refleks (Hipotalamus) denen çok mühim bir hayat merkezinden geçer. Burun için tenbih (Hipotalamus) u canlandıracağından çok bü­yük (hormonal) ve hayatî faydalar temin eder.

Kulak arkası ile başın tepe kısmına gelince, bu kısımların bol su ile yıkanması doğru değildir (üşütme tehlikesinden dolayı). Ancak ıslak elle bu bölgeleri silmek la­zımdır.

Toplayıcı hüküm noktasına gel­meden evvel tebarüz ettirmeliyim ki, cinsi birleşmeden sonra vücut­ta o kadar çok hücre yıpranır ve ölür ki, muhakkak surette deveranı süratlendirmek icap eder. Bü­tün vücudu yıkadıktan başka be­yin deveranını ve bilhassa (Hipotalamus) u tenbih bakımından buru­nu müteaddit defalar yıkamak şarttır. Cinsi temastan sonra, söylediğimiz prensiplere riayet etmiyenlerin bedeni ve dimaği faaliyetlerini sıhhatle yapmalarına imkân yoktur.

İşte, kendi kendisine tecelli eden toplayıcı hüküm noktası:

Bugün en ileri akıl ve ilim, su­yun kıymet ölçüsü ve tesiriyle bir arada, döne doluşa, farkına varma­dan, en mükemmel sağlık rejimini, İslâmiyetin abdest ve gusül çerçe­vesi İçinde tesbit etmiş bulunuyor. Bizim gibi (Hamdederiz) o mutlak hakikatler manzumesine inanmak için asla ilmi ve akil teyide ihti­yacı olmıyanların, bu esasi iman­larından sonra elde ettikleri aklî ve ilmi teyit de dâvalarına refakat edince ne güzel olur, değil mi? Evet böyledir ve ilim sahasının ni­hai durağı muhakkak ki, o mutlak hakikatler kapısının eşiğidir.

Suyun vücut kimyasındaki rolü­ne gelince, bugün (biyo-şimi) sa­hasındaki terakkiler, (izotop) kanunlarına dayanarak bir su mole­külünü işaretleyip vücuttaki sey­rini takip edebiliyor. En müsbet tecrübeler göstermiştir ki, suyun vücuttaki ilk gidiş merkezi, kim­ya fabrikamız olan karaciğerdir. Karaciğer vücuttaki bütün madde­lerin (sentez) ve (analiz) ini yapar ve çeşitli (iyon) lar husule getirir. İşte bu terkip ve tahlil için suya, mutlak ihtiyaç vardır. Bundan baş­ka, karaciğer beslenmek için su­yun (oksijen) ini parçalıyarak alır. Susama hissinin başlangıcı karaci­ğerden doğar; beyindeki bir mer­kez ve hormon vasıtasiyle de idare edilir. Bundan dolayı müfrit âlim­ler, insanın susadığı zaman, hangi şart içinde bulunursa bulunsun, su içmesini mecburî addeder.

İşin en alâka çekici tarafı, haya­tın başlangıcı su ile sonunun da susuzluk olmasıdır. Adlî tıbba gi­ren en yeni kanunlardan (Dossi-Massi) (test) ine göre, mutlak ölü­mün ifadesi, karaciğerde, (gliko­jen) in eriyip (glikoz) haline gelmesidir. Bu olay sonucunda kara­ciğer (glikoz) ve suyunu bitirerek mutlak ölüm husule gelir.

Her türlü hayranlığın verasından kaydedelim ki, bu kanunun da bildiricisi Peygamberimizdir. Resuller Resulü, ölümü, karaciğerden suyun tükenmesi olarak bir ha­disinde ifade buyurmuşlardır.

Şüphesiz ki, her şey, her yol, bütün hakikat ve kâinat, bütün sırlariyle, «O» na hediyedir.

Bu yazı Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Büyük Doğu (06 Ocak 1950, Sayı: 13) Dergisinden alınmıştır.