Şükür Makamı

Hayatı kucaklayabildiğin kadar yaşayabilir, anlamlandırabilirsin!.. Peki ama bunun sırrına erecek reçete nerede gizli sence?

İnsan olarak her birimiz farklı farklı dünyaları barındırır, farklı rüyalara demir atarız yüreklerimizin sahillerinde. Bazen de hep ‘keşkelerin’ ardı sıra gelen pişmanlıkların derin dehlizlerinin çukurlarına salıveririz ruhumuzun ahengine inat, çocuk sevinçlerimizi… Yüreklerimizin bizi ulaştıracağı, yakınları uzak edecek ‘iman’ ve irade varken, ruhlarımızı, nedenler ve niçinlerle ve hep uzakları istemeklerle, ‘anı’ ‘anı yakalamayı’ hep unutur, şükrün derin hafifliği varken yanıbaşımızda, heybemizin en nadide hazinesi iken imanımızın ganimetlerinden olan şükrümüz, biz onu tulî emellere boğar ve kaybederiz.

Yitik hazinesinin bile farkında olmadan, neyi istediğini ve aradığını bilmeden sorarız, ararız ve okuruz.

Hayatın farklı yol güzergahlarında kimi zaman farklı farklı imtihanlarla yön bulan gönül pusulamızı, şükrün o huzur veren iklimine emanet ettiğimizde, açılmaz dediğimiz kapılar da açılır belkide.

Şükür, nimetin nereden geldiğini, nimetin kıymetini bildiğine dair bir ahitnamesidir kulun aslında.. Sana verilen herbir nefesin, sıhhatin, afiyetin ve huzurun aslında herbiri kendi cinsine göre şükür ister kaidesinde, sen aslında sana verilen bunca nimete şüküründen gafil iken, daha fazlasını isteyerek, anı kaybetmekle kalmaz, yaradılış gayenin de çok uzaklarına düşmüş olursun.

Hal böyle iken sen, sen de varolan nimetlere çevir yüzünü ve hep olmayanlara değil, olanların şükrüne dön yüzünü. Şükürle kavuşursun aradığın ve uzaklarda olduğunu sandığın hayallerinin ülkesine.

Şükür, nimetin devamına vesiledir.

İnsan, yaratılış itibariyle en güzel istidad ve meziyetlerle yaratıldığı için dünya ve ukba yolculuğunda imtihan sırrınca da şükrün ve  kendi içindeki makam ve muhtevasında her çeşit nimetlerin ve zenginliklerin güzelliklerini keşfedebilme kabiliyetine erişebilmelidir. Ki bu güzelliklerin yaratılış mesajını, doğru algılayıp, Halik-i Zülcelal olan Rabbimiz’in esmalarındaki hikmetli güzelliklerine mazhar olabilsin.

Zira ancak insanın hayat yolculuğunda havf ve reca dengesini doğru algılayıp, o istikamette yaradılışın güzelliklerine vâkıf olabilmesi böylece mümkün olabilir.

Ancak kemale ermiş bir iman ve insan sorumluluğuyla ve buna bağlı olarak mevcut olan güzelliklerin şükrüyle, olmayanların ise sabır ile hikmetlendirilmesi mümkün olabilir.

Ve böylelikle o tefekkürsel tevekkül penceresi ile doğru tekamülü yakalayıp, kâinattaki bütün güzellikleri o pencereden temâşâ ederek, büyük fotoğrafı keşfedebiliriz.Böylece o ahengin ritminde, Halik-i Zülcelal olan Rabbimiz’in adil kudretini insanın ruhunda hissetmesi mümkün olacaktır . Bu da ancak imanî bir derinlikle ve şükrün o ziyadeleşen bereketinin hadsiz güzellikleriyle vuku bulacaktır.

Ruhun o metafizik seyri süluğunda, sırlara vararak, esmalardaki o sonsuz güzelliklerin ve nimetlerin karşısında zikir, fikir ve şükür makamında temâşa etmek ise en büyük ubudiyet şuuru ve duasıdır.

Selva Nur Sönmez – cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: