Sure-i Yasin Habib-i Neccar

 

Sure-i Yasin, Kuranın kalbidir. Kalp ise, bütün vücut ile alakadardır.

Hendek harbinde, Medine’nin önüne hendek açılırken bir taş çıkıyor. Efendimiz (A.S.V) buyuruyor: “Taşı kırınız!” Balyozu vuruyorlar. Taşa vurunca kıvılcım çakıyor. O kıvılcımın arkasında Cenab-ı Hak Peygamberimize (A.S.V) gösteriyor. Fütuhat-ı İslam: Peygamberimiz de müjde veriyor. Zamanı gelince o müjdeler tek tek çıktı.

Madem Sure-i Yasin Kuranın kalbidir. Öyleyse kalb-i Kur’ani’de bu ahir zaman hadisatına bakan, işaret eden remzi hakikatler mevcuttur.

“25 ayet-i Kuraniyenin açılmasını dergâh-ı İzzetten istedim. Lakin zamanı gelmediği için açılmadı”

İşte Üstadın zamanı o Hendek harbi gibi… İstikbalde gelecek bir kısım nur talebeleri o ayetleri tefsir edecekler.

25 Ayetten Bir Ayet

Hz. İsa (A.S), Antakya’ya bir havarisini gönderiyor. Antakya o gün müşrik. Hz. Yuhanna’yı gönderiyor. Yuhanna Hz. İsa nam ve hesabına geliyor. Bakıyor ki, Antakya felç olmuş. Putperest olmuş. Gittiği yerde konuşuyor. Antakya kralı onu zindana attırıyor.

Bu defa Hz. İsa, ikinci havarisini gönderiyor. O da tebliğ ediyor. Onu da zindana atıyorlar.

Bu sefer de Hz. İsa üçüncü aziz havarisini gönderiyor. Hakim ismine mazhar, Hz Şemum’u gönderiyor. 3. aziz havari… 

Hz. Şemum, ilm-i hikmetle teçhiz edildiği için tedricen gidiyor. Kendisine zemin hazırlıyor. Sarayla irtibat kuruyor. İnancını gizliyor. 

Kralın genç bir kızı varmış. Kız aniden ölüyor. Hz. Şemum krala diyor ki: “hapiste iki mahkûm var. Yeni bir din dava ediyorlar. Biz bunları arenada toplayalım. Davalarını anlatsınlar. Ben onlara soru soracağım. Onları ilzam edeceğim. Davaları haksa, mucize isteyelim. Eğer bunlar ölmüş kızı diriltirlerse, biz onlara ittiba edelim. Diriltemezlerse batıldır. 

Millet toplanıyor, Hz Şemum soruyor: “Davanızı anlatın”. İki havari anlatıyorlar. Hz. Şemum, onlara hak veriyor. Fakat mucize istiyor. “Bu ölmüş kızı diriltin. Ben size inanacağım. Bütün halk inanacak” diyor. 

Allah, Hz. İsa’yı Kadir ismine mazhar ettiğinden ölüleri diriltiyor. Allah’ın izniyle havarilerinde de bu özellik var. 

Hz.Yuhanna; “Kum biiznillah” diyor. Kız kalkıyor. Şehadet getiriyor. “Sen Hz. İsa’nın birinci havarisisin, sen ikinci havarisisin, sen de üçüncü aziz havarisin”

 “Ve azzezna bi sâlisin

Hakikat: 600 senelik haşmetli Osmanlı İmparatorluğu yıkılıyor. Yerine yeni bir rejim geliyor. O gün o rejim Antakya, bugün bu rejim Ankara. Bu rejim iki havariyi hapsediyor. Birinci aziz havari; şeriat, ikinci aziz havari; tarikat. İki havari de içeride. Bu defa Cenab-ı Hak, üçüncü aziz havariyi gönderiyor.

İsm-i Hakîm’e mazhar,

Ferdiyetin reyhanı,

Marifetin sultanı,

Hidayetin lokmanı,

Ferd-i ferid-i zaman,

Varis-i Nebiyy-i Zişan,

Hz. BEDİÜZZAMAN

Onu ilm-i hikmet ile teçhiz ediyor. Kız; dünya. Ölmüş kalpleri diriltiyor. O geliyor, Antakya’yı teslim alıyor. O iki havariyi de teslim alıyor.

En büyük bir arif-i billâh,

En büyük bir müceddit,

Mehdiyy-i azam,

Kutb-u azam

Hz. BEDİÜZZAMAN

Bu ayet Risale-i Nurun en şaşalı dönemine ilm-i cifirle parmak basıyor.

Yasin-i Şerif’ten 33 ayet, 25’i işari

“Ve câe min aksal medineti reculün yesa kale…”

(Şehrin uzak köşelerinden bir adam geldi. “Ey benim kavmim! Bu gelen mürsellere uyun”) 

İşte o adam; Habib-i Neccar’dır.

Yine Hz. İsa (A.S) zamanında havariler Antakya’ya geliyor. Şehrin en ücra köşesinden bir adam koşarak geliyor. “Uyun bu resullere!” diyor. 

Habib-i Neccar, çoban ama Allah’ın bir arif-i billahı. “Bir adam”, çoban ama arif-i billâh. Allah dostu. Geldi, kavmine ne dedi? Kavmine üslub-u hakim ile konuştu. Hz. İsa’nın dinini tasdik etti. “Bana ne olmuş ki, ben Rabbimi bilmeyeyim” diye hikmetle konuştu. 

Onlar Habib-i Neccar’ı dinlemediler, şehit ettiler. Şehit olurken de, Allah perdeyi açtı. “Ah keşke bilselerdi. Allah’ın bana neler ikram ettiğini bilselerdi”

“Bima gafarali Rabbi ve cealna minel mükramin”

Hakikat: Türkiye’nin en ücra bir köşesinden bir recul, Nurs dağlarından bir recul. Koşarak geldi İstanbul’a… yazdı ve dedi: “Ey beni kavmim! Uyun şu şanlı Resule! Uyun diye şu hakikatleri tebliğ etmedi mi?

Üstad’a Kastamonu’da çocuklar taş attılar.

“Bunlar Sure-i Yasin’den mühim bir ayetin bir nüktesini keşfime sebep oldular” diyor.

Cenab-ı Hak, şu milletin ebedi ıslahı için Üstad’ı vazifelendirmiş.

İşarî mana:

“Ah bir bilselerdi ki, bu taşlanan zat kimdir. 1400 senedir beklenen zat-ı muntazırdır. Asrın sahibidir. Bir bilselerdi ki, o zat Mehdiyi-i Azam’dır. Rahman’ın ona nasıl iltifatı var onu hiç taşlarlar mıydı?  Bir bilselerdi onu 28 sene hapislerde süründürürler miydi? Bir bilselerdi onu 19 defa zehirlerler miydi?”

Maneviyat âleminde Bediüzzaman kimdir?

Maddiyat âleminde hizmeti nedir?

En son mimar-ı İslam

Himmetiyle, davasıyla koştu ve coştu.

“İnni izan lefi dalalin mübin”

“Ey nura, esrar-ı Kur’aniyeye karşı gelenler! Haberiniz olsun. Sizler apaçık bir dalalettesiniz.”

Hz. Ali söylüyor: “Ya Rabbi! Yıldızımı yak!

O yıldızın adı; Nurdur. 1400 senedir beklenen Kur’an’ın en son maneviyat yıldızı ….

Bu ibretli  hakikati sizinle paylaşan

Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: